Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


GÜNEŞ GİBİ

BEHZAT MANSUROĞLU

Sevgi yok olunca

Ölür insan

Vicdan dökülür

Ömür yolunda

Ruhsuz caniye dönüşür

Sonra kaç can alır

Duygusuz elleriyle

Çığlıklar dökülür

Bir ormanda

Bir sokakta

Bir istasyonda

Kentler küser

Ben küserim

Her ölümün ardından

Kaç defa düştüm uçurumdan

Kaç defa ölüp ölüp dirildim

Son haykırışın ardından

Acılarda demlendim

Bir kuş kanatlanır sol yanımdan

Bir dal kırılır

Bir ben bir de ben

Savurduğum küfürler

Sallanır gökyüzünde

Bir salıncak gibi

Haykırsam gök gürleyecek sanki

Sessiz ölümlerin ardından

Ne anlatsam

Kime anlatsam

Kurumuş ruhlar

Kirlenmiş bedenler

Ölü kentlere benzer

Dökülmüş harabelere

Metruk vicdanları

Yıkık dökük

Kim bilir nerde kayboldu

Belki bir yoklukta

Ya da yoksullukta

Ey kanun tutucular

Bu böyle sürmez

Geliyoruz çağlayarak

Bir güneş gibi doğacağız

Memleketin üzerine

Bir güneş gibi

TÜM KADINLAR ADINA

FATMA KALKAN

Kadın

Kadınlar günüymüş hangi kadının?

Bin türlü çileyle yaşarken kadın

Var mı yeryüzünde dengi kadının?

Kaynayıp kabından taşarken kadın

Önemser sevdayı aşka bürünür

Bir sözün hatrına on yıl sürünür

Yuvasında yine mutlu görünür

Dünyanın derdini taşırken kadın

Hayatını yare adar vefalı

Kahırlar yüklenir bahtı cefalı

Durmadan gülse de sanma sefalı

Yanar dağ içinde pişerken kadın

Eğer ki severse bağrında saklar

Kuru dalın bile başını bekler

Çalıyı, dikeni gül diye koklar

Gevenler üstünde koşarken kadın

Oysa ayağına cennet sığıyor

İşte beklentisiz sevgi yağıyor

Bir tek bakışıyla güneş doğuyor

Gün batımı gece düşerken kadın

Ne işkenceler var bilmeyiz saklı

Saklayan mı zulüm eden mi haklı?

Saçı uzunmuş da kısaymış aklı

Zemheriye bahar döşerken kadın

Kadınlar dünyanın biricik gülü

Şerefli bir mahlûk Allah'ın kulu

Bildiğim en kutsal cennetin yolu

Gecenin koynunda coşarken kadın

Çoruh'un Kızı der kadın canımız

Dişi kuş yuvada temel yanımız

Haydi kutlu olsun kadın günümüz

Ağustos ayında üşürken kadın

ISTIRAP AKIYOR SAÇ TELLERİNİN ARASINDAN

İSMAİL OKUTAN

Güneş vuruyor çöle, kumlar kızgın

Ve kızmış saç gibi olan çölün ortasında

Kasveti dağıtan bir ateşin koynunda

İki çocukla bir anne, açlıktan kokuyor nefesleri

Ateşte bir tencere kaynatır

Kaynayan aş mı yoksa taş mı bilmez çocuklar?

Şehrin yüreği taş mı yoksa lav mı?

Bir umutla avutur ve yatıştırır açlıklarını

Kim yumuşatacak bu taş kalpleri?

Üstüne yağar güpegündüz hüzün

Bulut bulut iner yere gökler sanki

Mavi gözlü kutlu bir adam görür onları, adı ömer

Bedenini sarar baştanbaşa bir keder

Koşup gider, sırtında un dolu çuval ile döner

Koşar yardıma ölüm açlığından kurtarmak için

Çuvalı bırakıp kahrını alır sırtına o kasvetli saatlerde

Ve çocukların gözüne diker kuyu gibi derin gözlerini

Sırlarını akıtır çocukların açlık ve sefaletten çıkık göz çanaklarına

Şefkatli elleri titrer, ıstırap akan saç tellerinin arasında

BİZ

LEMAN İNAL

Aykırıya../ ayrıntıya../ ayrıksıya..

Azınlığa tutkunuz..

Her şey ayrıntıda gizli..

Her şey..

Bir ayrıntının, bütünün önüne geçtiği anlar..

Ne bileyim..

Bir cümle bazen.

Bazen bir seziş..

Bir iç çekiş mesela..

Dünyayla kurduğumuz bağın bir anlamı varsa..

Önceliklerimiz ve ötelediklerimizdir o..

Ki..

Biliyorum,

Biliyorsunuz..

Herkes anlatıyor..

Herkes..

Anlamak, neden bu kadar yalnız..?

Şiire inanan herkes üzerine alınabilir :

"Anlamak, yalnızlıktır.."

Dünya yordu bizi..

Benim de söyleyemediklerim var..

Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de..

Ya da..

Muhtemelen "çok" ile "hiç" arasındaki..

Bir dağ yangını.

Bir uçurum çiçeği

"Her şeyden biraz kalır" demişti şair..

Evet..

Bir gece denizi..

Bir aralık kapı..

Gölgeli bir yalnızlık..

Belki..

Bir gönül yorgunluğu..

Kalırsa hayatımıza değmiş herkesten geriye..

"Vefa" kalsın..

SIR KAPISI-1

NURULLAH ÖZDEMİR

İkra; zikr-i kelamullah

Dil'e kıymet biçilir mi

Can emanet Mâlik Allah

Öl'e kıymet biçilir mi

Gönül dergâh sır kapısı

Gâh ifşa gâh şir kapısı

El-Müyessir nur kapısı

Çal'a kıymet biçilir mi

Yoklukta varlık aynası

Varın varlık maverası

Beden yokun muhtevası

Hâl'e kıymet biçilir mi

Hakk'a meftun olmuş ise

Ateş ile dolmuş ise

Yana yana ölmüş ise

Kül'e kıymet biçilir mi

Semâda melekler uçtu

Nebi geldi Kisra göçtü

Ân'da Hakk'ın gülü açtı

Çöl'e kıymet biçilir mi

Nûh tufanda İsâ dâr'da

Salih kavmi ile zarda

Eyyub dertli Musa zorda

Bil'e kıymet biçilir mi

Şekle girdi kef i nûn'da

Vakt-i elest bezmi ân'da

"Beli" dedik o divanda

Kul'a kıymet biçilir mi

Rahmeyledi Gâni Rahman

O'nun mekân O'nun zaman

Hamdulillah ettik iman

Ol'a kıymet biçilir mi

Sinâ'ya denk olsun hârın

Delsin taşı intizârın

Âşık; sevdâ ise kârın

Dîl'e kıymet biçilir mi

Gün feciri örselerken

Ziyâ zifiri delerken

Kûş'lar sükütu bölerken

Sel'e kıymet biçilir mi

Narmânî'mde âh var beter

Zâr-ı bülbül olmuş öter

Bir zerrede bin sır yatar

Bul'a kıymet biçilir mi

YAKMA CANIM CAN

ŞÜKRAN GÜNEŞ

Ey yâr nerde bizim göklü hanımız

Görsen bile unut, yıkma canım can

Yenildik kadere, bitti nâmımız

Aklımızda kalsın, takma canım can...

Kırık dökük şimdi, gönül haresi

Sen bana ben sana, ciğer paresi

Deme ki olamaz, yoktur çaresi

Anılarda kalsın, bakma canım can...

El alem içinde, görsen tanıma

Uzaktan uzağa, gelme yanıma

Bir cemre misali, düştün kanıma

Varsın yaksın beni, çıkma canım can...

Artık hayal kurmam, gökten inerim

Bulut bulut yağmur, olsam dinerim

Dört kollu tabuta, yerden binerim

Sen beni toprağa, tıkma canım can...

Bir şafak vaktinde, sarmışsa keder

Gidipte dönmemek, ölümden beter

Vuslat için beni, bekletme yeter

Yol yormasın seni, bıkma canım can...

Yanında olsam da, kalbim kanıyor

Ne bilsin ki eller, vuslat sanıyor

Zor gönül gurbeti, canım yanıyor

Bu ayrılık bitsin, yakma canım can...

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme