İTALYAN TÜCCARIN VAN ANILARI

Ümit Kayaçelebi yazdı...

1510’ların Bitlis’ini, Van Gölü çevresini ve Van’ı anlatan İtalyan tüccar

Deniz veya Tuz Gölü ve o gölün çevresindeki kaleler, bir ada üzerinde kurulu ve sırf Ermeni Hıristiyanlardan oluşan Arminig şehri, hükümdarının adı Zidi Beg olan ve Şah İsmail’e kafa tutan Vastan (Gevaş) kalesi ve Van, ki bu hükümdarın üzerine Bairdun Beg’in gönderilmesi ve Kürd Zidi Beg’in üç ay direndikten sonra kalenin teslimi ve  Zidi beg’in gece kaçması

Bitlis’ten ayrıldıktan iki gün sonra denizin içine doğru uzanan bir tepenin üzerinde küçük bir kale olan Tatvan’a vardım. Bu ülkede deniz veya göl dedikleri bir yer burası ve suyu Adriyatik denizi kadar tuzlu olmasa da tuzlu. 300 mil uzunluğunda ve 150 mil genişliğinde, çevresinde bolca koy ve bakir bölgelerin bulunduğu ve köylerinin çoğunun Ermenilerden oluştuğu bir yer. Bu denizin çevresinde içlerinde Kürdler ve Ermenilerin yaşadığı ve şahsımızda içlerinde ticaret yaptığı, yedi adet muazzam kaleler mevcut. Tebriz’e yapmış olduğum yolculuklar sırasında bu denizin bir tarafından gidip diğer tarafından dönüşümü gerçekleştirmişimdir, zira bu deniz güzergahımın tam ortasında bulunmaktaydı. Bu kalelerin dördü doğu tarafında bulunmakta ki adları da Tatvan, Vastan, Van ve Belgari (Muradiye). Batı tarafında ise Argis (Erciş), Abalgiris (Adilcevaz) ve Calata (Ahlat). Bu bahsini ettiğim Calata sahip olduğu yapılardan da anlaşılacağı üzere eskiden çok büyük bir şehir iken, şimdi sadece küçük bir kalesi kalmış. Tatvan ve Vastan arasında anakaradan iki mil uzaklıkta Akhtamar adında mağrur bir ada bulunmakta. Anakara da ise adanın büyüklüğünde yaklaşık iki mil çapında küçük bir şehir bulunmakta. Hiç bir Müslüman’ın bulunmadığı ve sadece Ermenilerin yaşadığı bu kalabalık bir nüfusa sahip olan şehrin ismi ise Arminig. Hıristiyan Ermenilere hizmet veren epeyi kilise de bulunmakta burada. En büyük kilisenin ismi ise bir kule şeklinde olan çan kulesiyle St. John. Bu kule o kadar yüksek ki bütün şehri oradan görebilirsiniz. Ayrıca çanlardan bir tanesi o kadar devasa ki her çaldığında bütün anakarada yankılanmakta. Şehrin veya adanın karşısında ise çok büyük bir körfez yer almakta. Bu körfez boyunca var olan köylerde Hristiyan Ermeniler ikamet etmekte olup, çok verimli topraklara ve onlarca çeşit meyve ağaçlarının olduğu güzel mi güzel bahçelere sahipler. Bu bölge inanılmaz ferah ve içapçıcı bir havaya sahip. Çevredeki dağlar da o kadar yüksekler ki zirveleri sanki gökyüzüne çarpıyorlar. Sadece bu körfez çevresindeki dağlar değil, bu denizin çevresindeki tüm yüksek dağların tepeleri karla örtülü.

Bu şehirden iki günlük yolculuk sonunda Vastan kalesine varıyorsunuz. Kale Şah İsmail tarafından yıktırıldığından, sadece şehri ve bir burcu ayakta kalmış. Burası denizin en geniş körfez vadilerinden birisinde yer alırken, hepsinin içinde sadece Kürdlerden oluşan çok sayıda köy de bulunmakta. Bu bölgede hiç bir başka yerde olmayan çok derin bir bereket ve bolluk hakim. Yetiştirilen ve çok büyük miktarlarda elde edilen beyaz bal, üretilen peynirler ve bir çeşit reçine ile birlikte satılmaları için kervanlarla Tebriz’e gönderiliyor.

Bir günlük seyahatten sonra ise Van kalesine ulaşıyorsunuz. Bu kale bir devasa kayanın üzerinde inşa edilmiş ve her tarafından temiz su kaynakları fışkırmakta. Bir milden fazla bir çap büyüklüğünde olan bu kale dar ve uzun bir yapıya sahip. Kalede ikamet edenler, kaleden çıkan ve bir çeşme şeklinde olan sudan ihtiyaçlarını gidermekteler. Bu kale ve yerleşkesi Zidi Beg adında bir Kürd hükümdar tarafından yönetilmektedir. Bu güçlü asil ve namlı Kürd hükümdar aynı zamanda hem bu güzel kaleye hem de civar dağlardaki diğer kalelere hüküm ettiği için çok gururludur. Bu Zidi Beg kendi adına altın, gümüş ve bakırdan olmak üzere para da bastırmakta. Kalenin altında ise büyük bir şehir var. Bu şehrin nüfusunun büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşmakta. Ancak kale içinde yaşayanların hepsi Kürdler. Burası denizden bir kaç mil uzaklıkda yer almakta. Bolca yiyecek içecek ve erzağa sahip bir yer burası. Buranın hükümdarı olan Zidi Beg bir çok erkek çocuğa sahip ve oğullarıyla birlikte bölgedeki bir çok kaleyi yönetmekteler. Daha da önce de dediğim gibi bu hükümdar sahip olduğu güç ve konum itibariyle hem gururlu hem de bir o kadar da kibirliydi. Öyle ki Şah İsmail’e kafa tutan biriydi.

Şah İsmail bir keresinde komutanlarından Bayram Beg’i on bin seçilmiş askeriyle Zidi Beg’in üzerine göndermiş. Olanları Tebriz’de bulunduğum zaman orada görev almış ve dönmüş askerlerden dinledim. Özellikle birinci ağızdan ki bu kişi hem o saldırıda topcubaşılığı yapmış hem de benim yakın dostum olan Trabzonlu Camusa Beg’di. Duyduğum kadarıyla Bayram Beg kalenin dibine askerleri ile varıca, ihanet dolu olan Zidi Beg, adamlarından birisini Bayram Beg’e göndererek kendisinin güvenliği sağlandığı takdirde aşağı gelip onun elini öpmek istediğini bildirmiş. İsteği kabul olan Zidi Beg silahsız olarak kendisine yakın bir kaç adamı ile Bayram Beg’in huzuruna çıkmış ve Farsların veya Safavilerin geleneklerine göra onu ve ordusunu selamlamış. Ardından komutan hazretlerinin o kadar büyük bir ordu ile onun şehrine gelmelerine gerek olmadığı, üstelik daha öncesinden bir takım uygunsuzluklar olmuş olabileceği ancak kendisinin büyük Sultan Şah İsmail’e gelecekte bağlılığını göstermek ve onun bir temsilcisi olmak istediğini söylemiş. Tabi bunları dile getirirken de Şah’a ve onun adına olan saygı hürmet ve verdiği değeri yansıtmak için de boynunu bükerek vücut dilini de çok iyi sergilemiş. Bunları dedikten sonra da Bayram Beg’in döndüğünde tüm bunları şahsının özürlerini sunarak Şah’a iletmesini istediğini ve Şah için savaşıp onu yücelteceğini de bilmesini istediğini de eklemiş. Bayram Beg de tüm bunları Şah’a ulaştıracağı konusunda söz vermiş. Bu sözün ardından şehrin düzlüğünde krallara layık büyük bir de ziyafet hazırlanıp birlikte zaman geçirildikten sonra, Zidi Beg orduları ile birlikte ta buralara kadar gelmek zorunda olan Bayram Beg’den özür dilemeye başlamış, aksilikler ve istenmedik durumlardan dolayı Affedilmesini umarak kalkmak için bahane uydurarak izin istemiş. Komutanın ayaklarına kapanarak: ‘Efendım, benimle birlikte kimi isterseniz kaleye gönderebilirsiniz, ki ben kendisine kaleyi teslim edeceğim. Sizden ricam bana iki gün mühlet vermeniz ve bu süre sonrasında sizinle birlikte yüce Sultan Şah İsmail’in huzuruna geleceğim’.

Zidi Beg’in bu çıkışını makul bulup kabul eden Bayram Beg, kendisine bağlı asilzade adamlarından Mansur Beg’i  Şah İsmail’in bir sonraki emrine kadar kale sorumlusu olarak görevlendirerek Zidi Beg ile kaleye gitmesini emir etmiş. Ayrıca Zidi beg’e de onun kale ve güzide bölgede yetkili olarak kalması için Şah İsmail’i de ikna etmek üzere kendi yetkisini de kullanacağını eklemiş.

Bu anlaşma üzerine, Mansur Beg ve yaklaşık yüz adamı Zidi Beg ve adamları ile kaleyi Şah İsmail adına teslim almak için yukarı çıkmışlar. Kalenin ana girişine geldikleri vakit önce Zidi Beg içeri girmiş ve ardından Mansur Beg ve adamları içeri girer girmez kalenin kapıları kapatılmış. Ne olduğunu anlamalarına fırsatları dahi olmayan Mansur Beg ve adamlarını, Zidi Beg’in önceden hazırlıklı 1500 kişilik silahlı askerleri paramparça etmişler. Akabinde ise beraberindeki bu silahlı askerleri ile birlikte Zidi beg ovaya inerek, Bayram Beg’in yanına gelmiş. Zidi beg’in kendisinden şeref ve itimat sözü almış olduğundan silahsız ve bir şeyden habersizce Zidi beg’i kabul etmiş Bayram Beg. Birden bire saldırıya geçen Zidi beg’in askerleri Bayram Beg’in ordusunu hazırlıksız yakalamışlar. Bu çetin çarpışma sırasında çok kişi hayatını kaybederken Zidi Beg de cesurca savaşmış. Karşı taraftan yüzlerce askeri öldüren Zidi Beg ve adamları da üç yüzün üzerinde kayıp vermişler. Bayram Beg’in de üç ayrı yerden yaralandığı bu saldırı sonrası Zidi Beg ve adamları tekrardan kaleye çekilmişler. Kale kapılarını kapatıp kendilerini her hangi bir olası saldırıya karşı, en yüksek seviyede korumaya almışlar.

Zidi Beg ve adamlarının bu başarılı taarruzları sonucu, Bayram Beg ordusunun sahip olduğu iki adet orta boy top ile kaleyi dövmeye başlamış. Ancak kalenin o devasa ve kalın duvarlarına bu topların hiç bir etkisi olmamış. Üç aylık bir kuşatma sonrası nihayetinde Bayram Beg’in topçuları kalenin su ihtiyacını karşılayan kaynağının merkezini tespit etmiş. Her iki topu da o su kaynağına doğrultarak topa tutmuşlar. Kaynağın ve su sisteminin tahrib olması sonucu taşan ve yükselen su kaleden aşağı doğru akmaya başlamış. Şimdiye kadar kendini koruyabilmiş ve güvende hissetmiş olan Zidi beg, hiç kimseye bir şey demeden, yanına eşi, iki kızı, hazinesi ve sarayının halkından elli de kişiyi alarak, gizlice kalenin burçlarından aşağıya bir gece yarısı inerek dağlardaki kendine bağlı kalelere doğru kaybolmuş.

Ertesi gün artık Zidi Beg’in kaçtığı havadisi yayılmıştır ve bunun üzerine de kaledeki ahali Bayram Beg’e kendilerinin canlarına ve mallarına bir şey olmayacak garantisi verdiği taktirde, teslim olacakları haberini göndermişler.  Üç ay süren kuşatmadan ve bütün olanlardan artık usanmış olan Bayram Beg de, hükümdarı adına söz vererek kaledekilerin taleplerini kabul etmiş. Kaledekiler kalenin kapılarını Bayram Beg ve adamlarına açtıktan sonra, Zidi Beg’in sarayından elli adamı ile birlikte kaleyi gece terk ettiğini söylemişler. Bayram Beg’in verilen bu bilgi üzerine, Zidi Beg’i ele geçirememiş olmasından dolayı duyduğu öfke ve kederi herkes hissetmiş.

Kaleye yeterli sayıda kendi askerlerini bırakan Bayram Beg, bir de kale sorumlusu atayarak Tebriz’e geri dönmüş. Kendisine ulaşan bu kutlu haberlerden dolayı Şah İsmail büyük kutlama ve ziyafetler ile karşılamış Bayram Beg’i. Daha sonra da kendisine bağlı bir çok lideri de yanına alarak Tebriz’den uzun süre yerleşik kalacağı Coi (Khoi,Xoy) şehrine geçmiş Bayram Beg.

Bakmadan Geçme