VANLI RESSAM İMAM RESİM SERGİSİ AÇTI

Vanlı imam Adnan Yıldırım, İstanbul'da ikinci resim sergisini açtı. Profesyonel olarak resim yapan Yıldırım, Van depreminin ardından taşınmak zorunda kaldığı İstanbul'da da hem mesleğini hem de sanatını icra etmeyi sürdürüyor.

Van'ın Başkale ilçesinde 1972'de dünyaya gelen Adnan Yıldırım, babasını kırmayarak 1989'da imamlık mesleğini seçti. Küçük yaşlarda resme ilgi duyan ancak bu konuda profesyonel bir çalışma yapmayan Yıldırım'ın bakış açısı, İran'ın başkenti Tahran'da gittiği sanat galerisiyle değişti.

Ümraniye'deki İmam-ı Şafii Camisi'nde imamlık yapan Yıldırım, Van'da 2011 yılında yaşanan 7.2 şiddetindeki depreme kadar bu şehirde yaşadığını ve imamlık yaptığını söyledi. Depremde evinin ve görev yaptığı caminin kullanılamaz hale geldiğini, o yıldan sonra İstanbul'a tayininin çıktığını dile getiren Yıldırım, Beykoz'da, daha sonra da Ümraniye İmam-ı Şafii Camisi'nde imamlık yaptığını belirtti.

Resme olan ilgisinin çocukluk yıllarında başladığına belirten Yıldırım, "İlkokul 3. sınıfta öğretmenim bize bir resim yapmamızı istemişti. Ben de herhalde, güzel çizmişim ki, öğretmenim kontrol ederken, 'Ben size kopya çekmeyin, resme bakarak resmi çizin demedim mi' dedi. Yanımdaki arkadaşım, 'Adnan kopya çekmedi öğretmenim, bakarak çizdi' dedikten sonra, öğretmenim, tokat attığı yanağıma bir buse kondurmuştu. Hayatımda hem öğretmenimden aldığım ödül hem de bu sanatla ilgilenmemi 30 yıl sonrasına erteleneceği bir olayla karşılaştım. Babamın da 60 yaşından sonra sahip olduğu evladıyım. Babam da benim imam olmamı istiyordu ve babamı da kıramadım, imam oldum. Devlet memurluğunu kazanarak da Van'ın Başkale'de ilçesinde imamlık yapmaya başladım. En büyük camide de büyük sorumluluk aldım. İmamlık gibi kutsal bir görevi icra ediyordum. Bu da benim için ayrı bir dönemdi" dedi.

"Sanat galerisini gezerken, kapıldığım duyguları anlatamam"

İmamlık mesleğimi yaparken, 35 yaşlarında bir fizibilite çalışması için İran'ın başkenti Tahran'a gittiğini ifade eden Yıldırım, orada gittiği sanat galerisinin kendisini etkilediğini dile getirerek, “Sanat galerisini gezerken, kapıldığım duyguları anlatamam. Uzun yıllar bir yitiğimi kaybetmiş gibi bir duyguya kapıldım. Apayrı bir dünya oluştu benim için ve bu galeriyi gezmem dönüm noktası oldu. Türkiye'ye döndüm 2001 yılında mağazalarımı sattım. Kendimi sanata adadım ve Van'ın ilk ve tek sanat galerisini açtım. Eğitimimi İranlı sanatçılardan aldım. Van Valiliği ile sosyal etkinlikler düzenledim. Öğrencilere ücretsiz resim kursları vermeye başladım. Camimde de bazen öğrencilere Kur'an-ı Kerim ve dinimizin öğretilerini öğretmenin yanı sıra onları sanatla da buluşturmaya başladım" diye konuştu.

Yıldırım, Van depreminden sonra hayata geçirilen proje çerçevesinde eşi ve 4 çocuğuyla Beykoz'da kaldığını belirterek, "Yine imamlık görevimi sürdürürken, sanat faaliyetlerime de devam ettim. Biz Müslümanlar, genel olarak yanlış bir pencereden bakıyoruz. Güzel dinimiz İslam şunu bize öğretir; 'Allah güzeldir, güzel olanı sever.' Ben şuna inanıyorum, güzel dinimiz İslam'ın, asla ve asla sanatla kavgası olamaz. Son olduğunu ve bundan sonra bir dinin gelmeyeceğini bildiğimiz, buna iman ettiğimiz, Peygamber Efendimiz'in yaşantısına baktığımızda, onun göstermiş olduğu yolda kesinlikle müminin hayatının sanatsal olması gerekliliği apaçık görülecektir."

Van'da ve İstanbul'daki camide imamlık yaparken, cemaatin de sanatla ilgisinin olduğunu öğrendiğini, bazı tabuları yıkmanın uzun zaman aldığını ifade etti.

"Yaratma iddiasında bulunmuyorum"

Yıldırım, sanat felsefesine ilişkin yaptığı açıklamada "Sanat felsefemde şu var, öncelikle yaratma iddiasında bulunmuyorum. İkincisi, israf etmiyorum. Üçüncüsü de sadeliği istiyorum. Bir insan suretinin çizilmesi 'günahtır' diyemeyiz. Ancak benim dünyamda böyle oluştu ve tarzım bu şekilde gelişti. Resim estetik bir ihtiyaçtır. Belki önceleri insanlar bir takım objeleri kendi elleriyle yapıp tapıyorlardı. Onu kutsuyorlardı. Günümüzde bunları yapıp kutsayanlar tabii ki vardır. Ama benim dünyamda yaptığım resimlerde, o günkü ruh dünyamın tuvale yansımalarını görürsünüz. Bazen neşe, hüzün, anlatamadıklarımız vardır. Benim bütün resimlerimde aslında bir mesaj vardır. Resimlerim için şunu söylerim; 'Ben konuşabilseydim zaten, resim yapmayacaktım.' Konuşamadığım şeyleri tuvale yansıtıyorum. Bu da benim tarzımı oluşturuyor" şeklinde konuştu.

Yıldırım, Ümraniye Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde yeni açılan ve bir ay ziyarete açık kalacak "Renklerin Büyüsü, Fırçamdan ve Koleksiyonumdan" sergisiyle insanlığa mesaj vermek istediğine dikkati çekti.

Bu serginin, İstanbul'da açtığı ikinci sergi olduğunu ifade eden Yıldırım, "Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde ve Cerrahpaşa Hastanesi Tıp Müzesi'nde sergilerimi açtım. Bu sergimde de 63 eserim var. Sadece benim değil, 16 yıllık sürede, yurt dışından aldığım tablolar ve benim eserlerimle birlikte oluşturulan bir sergi. Tolstoy sanatla ilgili şöyle der; 'Sanat bir avuntu, eğlence değildir.' Bir sanat eseri kolay oluşmuyor. İnsanoğlunun ruh hali, içindeki yangınları ve duyguları var. Belki anlatamadığı, ifade edemediği duyguları söz konusu. Ben de bu dışa vurum, tuvallere yansıyor. Bundan sonra da Allah nasip ederse sanata devam edeceğiz. İstanbul hem resim sanatı hem de imamlık mesleğinin zirve olarak yapıldığı yerler. Bu iki mesleğimi de birlikte yapmaktan mutluyum" şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: Rüdaw

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme