Van Gölü İncileri

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR

NURAN AKÇAP DEMİRHAN

Geçen gün bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Konuşmamızın bir yerinde, 'Bayrama az kaldı' dedi. Bu sözlerinin sonrasında, gözlerimi, masada, önümde duran bardağa dikip, sessizce baktım uzun süre. Havada asılı kaldı arkadaşımın cümlesi. Sessizliğim dikkatini çekmiş olmalı ki, 'Niye bir şey söylemiyorsun kızım, bayrama az kaldı.' diye tekrarladı. 'Ne diyebilirim ki, ne dememi bekliyorsun?' dedim. 'Ne bileyim, bayram geliyor ve sende hiç bayram coşkusu yok' dedi arkadaşım. 'Ne coşkusu, deliye her gün bayram' diyerek işi şakaya vurdum. Şaka bir yana… Neden bilmiyorum, son birkaç yıldır bayram coşkusu, heyecanı kalmadı içimde. Bir tek ben değil, çevremdeki birçok kişi de bu düşüncede.

Büyüklerimizin 'Nerde o eski bayramlar!' diye yâd etmelerini daha iyi anlıyorum şimdilerde. O eski bayramların sevincini, coşkusunu çocukken yaşayabildim ne mutlu ki... Bayramlar çocukken güzelmiş! Bayramın bir gece öncesinde, yeni elbiselere mutlulukla, gülümsemeyle bakıp sonrasında da yatağımın hemen başucuna yerleştirdiğim kırmızı, fiyonklu ayakkabılarla uykuya dalmalar… Sabahın erken saatlerinde kalkıp, sevinçle giyinmeler, gidilen ziyaretler, el öpmeler, büyüklerin verdiği hediyeler - mendiller, yenen tatlılar, toplanan şekerler… Bunları yaşayabildim. Şimdiki çocuklar bunların hangisini yaşayabiliyor? O sevinci, o coşkuyu…

Şimdiki bayramlarda her şey çok farklı… Bayramda misafir gelmesin diye evini terk ediyor bazıları. Büyük şehirlerde, maddi durumu iyi olanlar tatile dönüştürüyor bu bayram süreçlerini. Maddi durumu orta olanlar ise akraba ve eş-dostlarını ziyaretlere gidiyorlar. Ama bazı ziyaretlerdeki 'zorakilik' o kadar belli ki gözlerden okunuyor. Hani 'Bayram ziyaretine geldim ama gelmesem daha iyi olurdu' türünde…

Sanırım gözlerdeki bu zorakiliği görmek istemediğimden ya da çocukluğumdaki bayramlarda yaşanan o heyecanı bulamadığım için, son birkaç yıl bayram coşkusunu yaşamamışım, yaşayamayışım… Bu yüzden bayram söz konusu olduğunda, heyecanlanmayışım, sessiz kalışım…

Tanıdığım, tanımadığım yeni nesil çocukların, son birkaç bayramda gördüğüm halleri, yüzleri gözümün önüne geldi şimdi. Günümüz çocuklarının, bayramlarla ilgili az önce saymış olduğum güzel şeyleri neden yaşayamadığına takıldı aklım. Düşünüyorum da bunun nedeni galiba çocukların isteklerinin aileler tarafından hemen gerçekleştirilmesiyle, karşılanmasıyla alakalı olabilir. Çocuklara istedikleri, hemen alındığı için belki, günümüzdeki bayram sevincini, coşkusunu yaşayamama sebepleri. 'Ne ilgisi var' dediğinizi duyar gibiyim. Bununla alakalı olarak, geçmiş yıllardan anımsadığım; anne-babadan bir şey istenildiği zaman çoğu kez alınan cevap "Bayrama az kaldı, o zaman alırız" olurdu. Yeni giysiler, oyuncaklar ve de ihtiyacınız olan şeyler bayramdan bayrama alınırdı. İşte o bayramdan birkaç gün öncesinde ve bayramlarda çocukları görmeliydiniz. Yeni bir şeye sahip olmanın verdiği sevinç, mutluluk ve yüzlerdeki o ışıltı her şeye değerdi. Belki de bu sebeple eskiden iple çekilirdi bayramlar. Şimdiki çocukların bayram sevincini yaşayamamalarına bir diğer sebep de teknoloji olabilir mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Tabii ki teknolojinin hayatımıza kattığı rahatlık, kolaylık inkâr edilemez. Çoğu şeyi bir 'tık'la önümüze getirirken bizdeki bazı duyguları da öğütüyor mudur nedir?

Sevinç, mutluluk gibi duyguları ve manevi değerleri mekanikleştirdiği oranda bizden alıp götürüyor sanki; büyürken bize öğretilen, bizi şekillendiren, birey olmanın gerekliliği sayılan bu ve bu gibi insani değerlerimizi. Hayat koşuşturması; teknoloji ya da başka ne sebep olursa olsun değerlerimizi yitirdik, bazıları da köreldi içimizde. Sanırım bu sebepten mutlulukları, sevinçleri hissedemez olduk. Gözlerimizdeki donuk, soğuk, mutsuz bakış belki de bu yüzden. Her şeyin hızla tüketildiği günümüzde; hayattaki mutlulukları, sevinçleri, coşkuları doya doya yaşayamıyor çoğu insan. Bunu göz önüne alırsak; kalbimizde bayram coşkusunu hissedememişiz, bayram sevincini yaşamamışız, çok mu? Birey olarak, ulus olarak, eski bayramların coşkusunu önümüzdeki bayramlarda yaşayabilecek miyiz? İşte bu muamma! Çocukluğumdan anımsadığım bayramlardaki tadı alabilecek miyiz bilmiyorum ama çok geç olmadan bayramlarımıza ve değerlerimize sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum. Aksi takdirde sadece bayramlarımızı ve değerlerimizi değil, korkarım kendimizi de kaybedeceğiz.

BÖYLE SAYMIŞSIN

İMDAT FAAL

Sensiz üşüyorum, var mı haberin

Belliki sen beni, öldü saymışsın

Ne çok çabaladım dolmuyor yerin

Bir ömür boyunca, güldü saymışsın

Hiç aklına gelmez, benim hallerim

Adını sayıklar, ahraz dillerim

Zekerâtta bile, seni söylerim

Tüm güzel sözleri, sövdü saymışsın

Ne olacak şimdi, düşmüşüm işte

Hep senin peşine, koşmuşum işte

Kendime kızıpda susmuşum işte

Senden başkasını, övdü saymışsın

Kadere kızmanın, yoktur faydası

Bozulmuş gönlümün, kural kaidesi

Bende emanettir, yârin heybesi

Gönül defterini, dürdü saymışsın

Sana yok garazım, yok intizarım

Kendimden öteye, yoktur zararım

Çıkmaz sokaklarda, seni ararım

Ettiğim yeminden, döndü saymışsın

Haber verin gelip, sarsın yaramı

Lokman hekim bulmaz, oldu çaremi

Benim helalimsin, elin mahremi

Bilmem kaç talakla, düştü saymışsın

İmdat'ım baksana, derin sancıya

Dayanır mı gönlün, bunca acıya

Her fani misali, döndün yolcuya

Canım tenimdeyken, göçtü saymışsın.

KARAKALEMDEN GÖKKUŞAĞI

EBRU BEYİŞ

Kara kalemden bana

gökkuşağı çizebilir misin?

adıma hemhal renklerle anılıyorum

kimi zaman aşıkların köprüsü

kimi zaman da ayrılıkların

tesellisi oluyorum

bir ilkbahar yağmuruyla

etrafı sardığım o renklerimle

neşe veriyorum insanlara

sonbahar geldiğinde

hüzün kaplıyor içimi

dayanılmaz bir iç sarsıntısı

karanlığın içinde buluyorum

kendimi

söyle bana

umutların yok olduğu bu dünyada

kara kalemden bana

gökkuşağı çizebilir misin?

GÜL VERENSİN

ŞİFANUR ÖZÇELİK ŞİRİN

Sen hiç gördün mü gül vereni

acı ve kederi gönlüyle gidereni

derde deva kanayan yaraya merhem olanı

Ben dün bir gül veren gördüm

sağ elinde gül

sol elinde aşk şerbeti sunuyordu.

mahmur gözlerle baktım

hem içtim hem nefeslendim.

Ben bir gül veren gördüm

ıssız kimsesiz garip çölümde.

sen hep bahardın dedim

gül teninde şükredendin sen

Çok uzaklarda olsan da

sen bir gül verendin

yürekte değerli kalandın

Derviş'ten yansıyan sırdın sen

Herkesin kötü dediği bir insanda dahi,

iyilik damarını görebilmeye vesileydin sen

Seveceksen sadece Allah rızası için sev diyendin sen

işte o an hoşgörü ikliminde nefes aldığım için,

en güzel şükredendim ben

İlmin kapısının sözüyle yüreklere seslendiği,

severek öğrenilen en kıymetli ilimdin sen

insan ancak sevdiğini öğrenir dediğim

kara geceleri aydınlatan yıldız gözlü

sevdiğimdin sen

Bilirim sevgide israf olmaz

sevginde tasarruf ettiğimdin sen

Gönülden gül verensin dediğim

gül muhabbetsin.

Allah için merhamet edensin, Sen.

Aşk ile Hû...

SANRI

FAHRİ HARİS DOĞAN

Gözlerindeki kahverengi

gittikçe koyulaşıyor

belki de sönüyor

belki de ölüyor

Yüzündeki tebessüm

güldükçe acıyor

göz yaşları süzülüyor

kimler görüyor

aklındaki düşünceler

düşündükçe kaçırıyor

yalnız başına bırakıyor

aklı hep yanılıyor

aşkı arıyor

yakınında

hangi yola varıyor

o da bilmiyor

Dokunmuş ölmüş çiçeklere

tekrar açmasını bekliyor

kendisi solgun, bedeni yorgun

yolun sonu nereye, bilemiyor

bilinmezliklere çekildi acılar

sevgi hiçbir zaman olmadı

dünyada eşit saçılan

kimine azı kimine çoğu

yanlışmış doğruymuş

insanların uydurduklarıdır

gerçek sanılan.

DİLRUBA

BERFİN IŞIK

Vakitlerden kırk ikindi, şafak sökmez Dilruba

arzuhalim var bilmezsin,

kuzguni yaralar iyi gelmez ruha

şad olsun gözlerin çalardı hindibaya

kıldığım namaz gibi güzelliğin sevap bana

bilir misin Nemrut Dağı'nda alevler üşür Dilruba

Segah olup durmadan gezeceğim bu bağda

garip yurdumun göçebe kuşu tez haber götür hara

şad olsun başı pare pare dumanlı dağlara

bulup geleceğim seni Dilruba

Sen dar ağacının altında gezensin

acıyı bilmez hüznü bilmesin Dilruba,

bu mevsim hüzün yağar bu zamana

gam denizine sensiz aktım, Dilruba

Her gelene meyil verme

sedir ağacı gölgesinde oturansın Dilruba

şad olsun gözlerin çalardı hindibaya

minarenin tepesinde dört vakit ezan sesi

gibi sesin sevap bana, bilmezsin…

DEPREM

NİSA ÖGET

Deprem benim için o kadar da korkunç ama bir o kadar olağan bir şey. Yaşamadım ama önlemi olan bu gerçeği kabullenip, gerekli tedbirleri almak ve onunla yaşamayı bilmektir. Ne yapacağımızı biliyoruz ama nasıl yapacağımızı mı bilmiyoruz? O kadar can verirken, binaları niye hala sağlam yapmıyoruz? Yapamıyor muyuz?

Mesela herkes önce kendi işini güzel yapsa sonra diğerlerinin yaptığı iş hakkında konuşsa nasıl olur? Önlenebilecek şey için neden analar evlatlarını, evlatlar analarını kaybediyor?.. Bu gelen şeyin de hemen hemen ne zaman geleceğini bilirken neden bazılarımızı ölüme terk ediyoruz. Hepimiz sustuğumuz için mi?

Bazıları konuşurken neden önlenebilir mi konu hakkında konuşmuyoruz neden üç maymunu oynuyor ve başımıza bir şey gelmeden gelmemesi için uğraşmıyoruz. Kimden bu kadar korkuyoruz? Bazılarına göre de yaptığımız kötülüklerden bence böyle değil. Herkes aynı değildir ve neden birimizin günahı diğeri çeksin ki. Bu tamamen saçma. Bilim ve İlim var ve bu olaylar İlim ile alakası yok. Fay hatları var ve eninde sonunda kırılacak ve depremler meydana gelecek. Bilim bunu söylüyor Neden biz insanımızı kaybedip duruyoruz. Mesela neden soğukta dondular.

Evsiz olanlar var hala bir kış geçmesine rağmen, ayağında çorabı olmayanlar var. Çadırda yaşayıp şehit ailesi olan var. İstanbul depremi bekleniyor ve önlem alındı mı? İBB tarafından yapılan güncel tahminlere göre, İstanbul'da 7,5 büyüklüğündeki olası bir depremde çok ağır ve ağır hasarlı bina sayısı 90 bini bulacak. Orta hasarlı bina sayısı ise yaklaşık 500 bin olacak. Açıklama böyle 600 bine yakın bina kullanılamaz ya da tehlikeli ibaresi olacağı için yaşanılamayacak.

İstanbul'un nüfusu yaklaşık 16 milyon ve bu kadar insanı 7.5 gibi bir depremden nasıl koruyacak ve kurtaracağız? Büyük bir soru işareti. Deprem tam İstanbul'da olmayacak Marmara Denizi'nde olacağı için kıyısı olan iller de etkilenecek. Belki de tsunami bile olabilecek. Diğer ülkeler bunun önlemini alıyorsa Türkiye niye alamasın? Biz çok iyi ve güzel milletiz ama illa başımıza bir şey geldiği zaman birleşip birbirimize yardım ediyoruz. Başımıza bir şey geleceği belli ve birçok insan da bunu yaşadı ve hala kör, sağır ve dilsiziz.

Önlem hayat kurtarır. Son sözüme gelmeden sen sesini çıkar ki başkaları da çıkarabilsin, sen gör ki başkaları da görsün, sen duy ki başkaları da duysun.

İnsanı ölümden eceli korur. Ecel gelmeden önlemimizi alalım.

Bakmadan Geçme