Giderem Van'a doğru
Ziya Şahin
Sene 2019 aylardan Temmuz ve düğün vesilesi ile yıllar sonra Van'a geri döndüm. Gelirken saatler süren meşakkatli otobüs yolculuğu sorunsuz bir şekilde devam etmişti. Günün ilk ışıkları ile Tatvana girince yüreğimi hüzünlü bir sevinç kapladı. Öyle ya biraz sonra, çocukluğumun ilk gurbeti aziz vatan serhat güzel Van'a girecek hatıralarımı tazeleyecektim. Yalnız bu sefer ablam beni şehir terminalinde karşılamayacak hasret ve özlem yüklü kollarıyla bana sarılamayacaktı. Ben bu tür karma karışık duygular içinde bocalarken yolcu otobüsümüz Kuskunkıran tüneli levhasıyla devasa büyüklükte bir tünele girdi. Ben camın kenarında tünelin sarı mavi ve kırmızı ışıkları arasından geçerek bir süre sonra karşıya geçişini izledim. 1970'li yıllarda Kayseri den gelirken Kuskun kıran geçidine doğru tırmanan otobüsün dar yollarda nasıl ilerlediğini bilirdim.
Dediğim gibi cam kenarından Van gölünün muhteşem maviliğini seyrederken Gevaş'a geldik. Her yer değişik apartmanlar ile dolmuş eski Gevaş'tan eser kalmamıştı. Bir süre sonra Van'ın gönül kapısı Edremit'e geldik. Aman Allah'ım gördüğüm manzara beni dehşete düşürdü. Edremit'in kendine has güzellikleri yanı sıra, gölün maviliği ile bütünleşen, boynunda taşıdığı inci mercan benzeri zümrüt bahçeleri kaybolmuş, onların yerine devasa büyüklükte, mimari estetikten yoksun apartmanların ve villaların yapıldığını gördüm. Gözlerimi sabahın ilk ışıkları ile birlikte hüzün kaplarken Edremit'in Van'a bakan gözlerinin kumla çimentoyla kapatıldığını gördüm. Yol boyunca Van'ın kültür mirası tarihi eserlerin etrafının iğreti binalar ile çevrildiğine, Van'a yazık edildiğine şahit oldum. Ben bu görüntülerin arasında bocalarken otobüsümüz otogara girdi.
Beni her zaman otogar denilen şehir terminalinde can yoldaşım ablam aziz dostum karşılardı. Söylemediğim halde nerden haber alırsa geliş saatimden bir saat önce gelir bir yere oturmadan beni beklerdi. Bu sefer onun yerine büyük kızı yeğenim karşıladı. Ablamın yerine ona sarıldım doyasıya öpüp kokladım. Bir kaç gün sonra kıymetli dostum Ümit Kayaçelebi ile bir araya geldik. Kendisine Vansesi Gazetesine gitmek istediğimi gardaşlar diyarı Van'ın mümtaz kalemi ve gönül erlerinden İkram Kali Beyi görmek istediğimi söyledim. Birlikte Cumhuriyet caddesinden yürüyerek muhterem dostumun yazıhanesine ulaştık. Bizi büyük bir iştiyakla ve sevgiyle karşıladı. Bir kaç saat hasret dolu sohbetten sonra yemeğe çıkardılar. O gün hiç olmadığım kadar mutlu ve huzur dolu vakitler geçirdik.
Daha sonra ilerleyen günlerde Ümit Kayaçelebi Bey beni şehrin sanat ve kültür erbabını gezdirdi. Başta Kültür Müdürü olmak üzere İl Halk Kütüphanesi ve Yüzüncü Yıl Üniversitesinde çeşitli ziyaretler gerçekleştirdik. Burada kırk yıllık öğretmenim güzelliğin ve beyefendiliğin sembolü Yılmaz Önay hocamı ziyaret ettim. Kendisi çocukluğumuzun ilk gurbetinde, bizlere gösterdiği ağabeylik ve baba şefkatiyle kırk yıldır yüreğimizin başköşesinde duruyordu. Yılmaz Bey yine aynı güzellikte gülümseyen gözleriyle öğrencilerini sınav yaparken buldum. Sağ olsun beni iştiyakla karşıladı sarıldık ve doyasıya hasret giderdik. Kendisine yayınlanmış kitaplarımı imzalayarak hediye ettim. Sonra düşündüm;
-"Bir mucize olaydı ve ben kırk sene öncesine giderek yeniden öğrencisi olaydım. Yanında su gibi geçen bir kaç saatin sonunda vedalaşmak üzere ayağa kalkınca dur bakalım dedi. Şimdi bu anı ölümsüzleştirmek için resim çektirelim" dedi. Yılmaz Hocamla çektiğimiz resimleri sosyal medya hesabından okul arkadaşlarıma ulaştırdım. Aradan bir hafta geçmiş ve ben aziz vatanım Van'ın sokaklarını geziyordum. Fakat attığım her adım yüreğimi acıtıyor ve nefes almamı güçleştiriyordu.
Şehrin en güzel gerdanlığı ve yeşilin bütün tonlarını sinesinde barındıran o güzelim İskele Caddesi yok olmuştu. En acısı Van'ın bağlarına ve bahçelerine hayat veren Kehriz sularını taşıyan kanalların üzeri kapatılmıştı. Her iki tarafta son derece beton yığını, ruhsuz binalar başka bir ülkenin sokaklarını andırıyordu. Sonra Sıhke Caddesinde o güzelim şirin Van evleri kaybolmuş onların yerini birbirine bitişik ve her katında sekiz on daire bulunan apartmanlar almıştı. Cumhuriyet caddesinden aşağı doğru Maraş Caddesine indim ve eski "Araştırma Hastanesi" dedikleri okulumuzun bulunduğu yere geldim. İçeme bir hüzün çöktü ve ağlamaklı bakışlarla park yapılan yerleri gezdim. Kendime oturacak bir yer bulduktan sonra okulumuzu tekrar yerine koydum. İlk önce ana binayı düzenledim. Ali Laleci Beyi müdür makamına bıraktıktan sonra Yılmaz Önay, Tuncer Baysal, Birsen Baysal, Gıyasettin Bingöl, Metin Saraçoğlu, Halil ve Müzeyyen Buttanrı, Zeki Kuşçu, Erkan Bey Ahmet Eyici öğretmenlerimi sıraya dizdim. Van Kız Öğretmen Okulunun 6/ A ve 6/ B sınıflarını bir araya getirdim. Sevgili ablam Songül Çiçekçi, Sevim Bölükbaşı, Zuhal Kakı, Eğitim Enstitüsünden, Necip Turan rahmetli Güzün Yavuz ablam ve Şinasi Akdemir, Sinan Tokatlı, sınıfımızın kardeşten öte arkadaşlarım. Nilifer Yağızel, Taliha Bircan, Saliha Bolat, Gülsüm Bağrıyanık, Nesrin İnanç, Hürriyet Özden, Feriha Duman, Yurdanur Güneş. Suna Yiğit, Hatice Çınar Birgül Aladağ, İsminaz Tur ve Pınar Özyurt, Zübeyde ve beni bağışlasınlar sayamadığım can parçası kardeşlerim. Her birini siyah beyaz albümler gibi karşıma aldım. Boğazımda kırk düğümle hıçkırıklara boğularak hepinizi çok özledim dedim. Yalnızca ayakta kalan üç beş tane çam ağacını gözlerimle severek oradan uzaklaştım.
Evet, Van'ın sokaklarında ve caddelerinde böylesine duygu yüklü hatıraları tazelerken değerli kardeşim ve sınıf arkadaşım Gülsüm Bağrıyanık' tan bir telefon aldım. Söylediğine göre Van da ve çevre il ve ilçelerde bulunan okul arkadaşlarımız bana sürpriz yapmak için İskele de bir yemekli program tertip etmişler. Ertesi gün öğle sularında saat 13 veya 14 civarında buluşulacağını belirterek randevu yerini tarif etti. Ben ertesi gün buluşacağımız saati iple çekerek bekledim. Ve buluşma yerine varınca kırk sene öncesinin çocuklarını bu günkü halleriyle naif hanımefendiler ve müşfik anneler olarak buldum. Yine okul hatıraları ve yaşanmışlılar belgesel tadında ortaya sürülerek yâd edildi. Meğer ne kadar ihtiyacımız varmış. Meğer ne kadar özlemişiz kardeşten öte bölüştüğümüz çocukluk hatıralarını. Kendilerine Kayseri'den getirdiğim başta "VAN DEMEK VATAN DEMEK-ELİM SENDE KALDI ANNEM" kitaplarım olmak üzere yayınlanmış çeşitli kitaplarımı hediye ettim.
O gün akşamüzeri yeniden buluşmak ve görüşmek ümidiyle helalleşerek vedalaştık. Ertesi gün kimseye haber vermeden yeğenimin çocuğunu yanıma alarak yola çıktım. Artık yüreğimin bir türlü el vermediği ziyareti gerçekleştirme zamanım gelmişti. Sevgili ablam beni her zaman otogarda karşılardı. Fakat o gün beni Akköprü mezarlığında karşıladı. Şefkatli kolları yerine soğuk mezar taşına sarılarak ağıtlar yaktım;
-" Ablam sarı gelinim, canım cananım, yüreğimin en derin acısı bak ben geldim. Hani sen beni otogarda karşılardın hani sen beni, saatler öncesi gelerek yolumu gözlerdin. Hadi kurban olduğum bacım sesime ses ver koyma beni yalnız bir başıma sensiz kimsesiz. Hadi kurban olduğum bacım bak ben geldim, uzatsana ellerini dokunsana ağlayan gözlerime kanayan yüreğime. Sen cenneti âlânın Firdevs ırmaklarının yanında Fatıma anamla gezerken. Ben dünya gurbetinde yalnızım sana ve kokuna hasretim. Söylesene can bacım gönül acım, cennetten gelen giden, bir haber veren postacı yok mu? Kurban olduğum bana iki satır mektup yazsana, artık yorgunum ve dünya meşakkatinden bitkinim. Seni rabbime emanet ederek aşkın şehitlerinin yanında meskûn olmanı diliyorum. Şimdilik hoş çakal rabbim seni cennetinde misafir eylesin. Ellerinin yerine soğuk mezar taşını ve toprağını öpüyorum bacım. Seni ölesiye özleyen gardaşın Ziya Şahin...