Daha şanslı olan kim?
Yunus Türkoğlu
Bizim nesille günümüz insanını kıyaslayacak olursak biz, yoklukla imtihan olduk, şimdikiler ise varlık ile imtihan oluyorlar! Biz; mahrumiyetlerin acısını yaşamış, hayatın zorluklarını tatmış bir neslin fertleriyiz. 70’li yıllarla, zamanımızın; bizim nesille, günümüz insanının sahip olduğu imkânların ne olduğunu biliyoruz…
Şimdiki nesil yüksek apartmanların lüks odalarında bilgisayar ile eğlenip internet ile dünyayı dolaşırken bu hayatı doyasıya yaşayamıyor. Ağaçlar, yeşillikler, çiçekler ve hayvanlarla iç içe bir hayatın tadını bilmiyor. Tabiatı, bitki ve hayvanları tanımıyor…
Biz, Van merkezde suların, yeşilliklerin, bağ ve bahçelerin olduğu bir ortamda büyüdük. Bu konuda çok şanslıydık. Bazı komşularımız kaz, ördek, hindi gibi kümes hayvanları, kimi inek ve camız gibi büyükbaş hayvan beslerdi…
Şimdi şehirde yaşayan çocuklara; “camız, buzağı, nahır nedir?” diye sorsak çoğu bilmez. Belki keçi ile koyunu bileceklerdir oda kurban bayramlarından dolayıdır.
Daha şanslı olan kim?
Biz mi şanslıydık, günümüz insanı mı?
Zaman geçti, çevre ve şartlar değişti. İmkânlar arttı, zengin ve rahat bir hayata kavuştuk. Fakat unutmamak gerekiyor ki kaybettiğimiz güzellikler ve değerler de çok fazladır!
Biz, ıssız ve sakin mahallenin çocuğu, sokağın cıvıltısı ve neşesiydik. Akşamları İdris Duman bakkalının önünde toplanır mahalleyi velveleye verirdik. Sohbet eder hayaller kurar fakat gerçeklerle yaşardık! Geceleri çırçır sesiyle uyur, sabahları ezan ve horoz sesiyle uyanırdık...
Biz, tarlalarda koşup çimenlere uzanırdık, arada Erek Dağı’na tırmanır, Haçort düzünde yuvarlanırdık. Yazları tozlu, kışları çamurlu sokaklarda yürür, kanal suyu ve çayda yıkanır, bahçelerden elma-armut aşırırdık. Ağaç dallarındaki serçelerin şarkıları ve bülbüllerin nağmeleriyle büyüdük…
Yaz mevsiminde Cemile teyzenin tarlasında “birdirbir” “uzuneşek” oynar, bisikletle sokakları arşınlardık. Dut ağacına salıncak kurup sallanırdık, hırtik olmamak için iğdeyi sacın üzerinde kızartıp yerdik… Kışları kızakla kayar, toprak damları süpürür, karların içinde futbol oynardık. “Al alma, gönül alma” işini de çok iyi bilirdik!
Kim daha şanslı, söyle bakayım?
Biz geceleri “Kırk hadis” ve masallar, Nasrettin Hoca fıkraları, halk hikâyeleri, radyoda “arkası yarın” “radyo tiyatrosu” dinlerdik… Gündüzleri çiçeğe bürünen ağaçları, yeşeren bağları, leylak kokuları ve gökyüzünde uçuşan kuşları seyrederek büyüdük.
Şimdiki nesil; yaz-kış altı üstü beton, dört tarafı soğuk duvarlarla çevrili, boyalı, saten alçılı, cilalı odalarda uyudu! Biz, tabanı tahta, tavanı tahta, kerpiç duvarları kireç badanalı, yaz aylarında serin, kış aylarında sıcak evlerde büyüdük…
Onlar sayısız nimetlerden faydalansalar bile, biz daha mutlu ve huzurluyduk. Bu nesil ”çok şanslı” diyenler de, şanssız olduklarına inananlarda var! Teknoloji, bilgi ve teknik eşliğinde hızla yol alıyorlar. Resmen uzay çağını yaşıyorlar. Bizler ise mahallenin çocuklarıydık, toprağın bağrında büyüdük ve çok mutluyduk…
Van merkez yüksek binalarla doldu ve okunan ezanın sesi çoğu bölgelere zor ulaşıyor. Günlerce ezan sesini duymayan çocuklar var. İnsan ve araç sesleri tüm güzellikleri örtüyor. Ve bu karmaşanın içinden sıyrılıp camiye gidip vakit namazlarını kılmak zor geliyor!
Cami mahallemizin ortasında, evimizin arkasındaydı beş vakit namazı cemaatle kılmaya gayret ederdik…
Biz Kur’an öğrenerek ve ezan dinleyerek büyüdük. Minarelerden beş vakit yükselen ezanlar ruhumuzu yıkadı. Bu gönül dünyamızda derin etkiler bıraktı. Karakterimize, ahlakımıza güzellikler kattı, hayatımıza yön verdi...
Allah’a emanet olunuz.