Ümran Öztürk

Toprak Damlı Kerpiç Evimiz

Ümran Öztürk

Her kar yağdığında tüm evreni saran sessizlik içimdeki çocukluğumu yeniden keşfetmeme yol açar. Çocukluk yıllarımın geçtiği Gürpınar’daki o masalsı küçücük toprak damlı kerpiç evimiz, anılarıyla içimi sarar. İçimdeki özlem dalgası, o evin kapısını araladığımda zihnimde beni sıcak bir anılar diyarına götürür. Her kar yağışı, sanki masal kahramanı gibi, sessizliğiyle içimdeki çocukluğu canlandırır ve her damlası, geçmişin izini sürmeme yardımcı olur. İşte o an sanki geçmişe açılan sihirli bir kapının eşiğinde duruyormuşum gibi hissederim.

O ev, bir zamanlar sevinç dolu çocuk kahkahaları ve unutulmaz anılarla dolup taşan, masumiyetin hüküm sürdüğü bir yerdi.

Evin ahşap kapısını araladığımda, küçücük odaların içinde huzurun ve sıcaklığın beni karşıladığını hissederim. Tozlu raflar, eski kitap kokuları ve annemin o güzel yemek kokularıyla dolu bir atmosfer vardı içeride. Toprak zemin, ayaklarımızın altında yumuşacık bir halı gibi hissettirirdi. Duvarlarda yosun yeşili, gökyüzü mavisi ve güneş sarısı renklerindeki ipek el emeği duvar halıları, yine duvarlarda asılı olan eskimiş fotoğraflar, evimizi sanki bir sanat galerisine çevirirdi. Tüm bunlar geçmişin neşesini ve yaşanmışlıklarını yansıtırdı.

Evin içindeki odalardan biri, benim ve kardeşlerimin paylaştığı bir cennet gibiydi. Odamızın duvarlarına astığımız kendi yaptığımız renkli resimler, masum hayallerimizi yansıtırdı. Geceleri annemizin okuduğu masallar, toprak damlı kerpiç evin sıcacık atmosferiyle sarılır, hayal dünyamızı zenginleştirirdik.

O küçük kerpiç evin bahçesi, çocukluğumuzun oyun cennetiydi. Bahçede, çiçeklerle dolu renkli saksılar sıralanırdı.  Her sabah,  ailece bahçede yaptığımız kahvaltı ve sonrasında toprakla buluşmanın huzurunu yaşardık. Toprağın kokusu, çocukluğumun en güzel hatıralarından biri haline gelmiştir. Toprağın üzerinde sevinçle koşarken, meyve ağaçları altında saklambaç oyunları oynardık. Bahçenin köşesinde duran eski salıncak, bize özgürlüğün ve mutluluğun tadını sunardı. Bahçedeki elma ağacının gölgesinde oynarken, rüzgârın getirdiği hafif esintiyle mutluluğun dansını izlerdik.

Kış aylarında, sobanın etrafında toplandığımız o anları asla unutamam. Sobanın sıcaklığı, dışarıdaki soğuk kış gecelerinde bizi sarar, ailece geçirilen sohbetlerle içimizi ısıtırdı. Sobanın üzerinde kaynayan ıhlamur ve tarçın kokusu tüm odayı sarardı. Babamın küçük radyosundan dinlediğimiz türküler, odanın içinde yankılanırken hüzün dolu ezgiler arasında kaybolurduk.

Gürpınar'ın kış mevsimi, sanki masal kitaplarındaki o peri masalı gibi büyüleyiciydi. Beyazın masumiyeti, sokaklarımızı ve evlerimizin kapılarını, pencerelerini kaplamış, kışın tüm sihriyle bizi sarhoş etmişti. Ancak, benim için en unutulmaz anlar, sokağımızın küçük taşlı patikasında yaşanan kış eğlenceleriydi.

Kışın ilk kar taneleri yere düştüğünde, bütün çocukluk heyecanı ile dışarı fırlardık. Sokağımızın küçük taşlı patikası, karda yürümenin ve kışın tadını çıkartmanın en iyi yeriydi. Beyaz örtü altındaki  buzlar, adeta bir mücevher gibi parlıyordu. Ay ışığında, karda yürümenin verdiği huzur ve sessizlik, bizi adeta başka bir dünyaya götürüyordu.

Ancak kış eğlencelerinin asıl kahramanları, kartopu savaşlarımız ve kızak keyfiydi. Sokağımızın sonunda, bembeyaz bir yokuş vardı ve bu yokuş, kışın gizli bir hazineye açılan kapı gibiydi. Arkadaşlarımızla bir araya gelir, kocaman kartopu yığınları yapar, sonra da karlı sokağımızın yokuşundan hızla aşağı kayardık.

Gürültülü kahkahalar, yüksek çığlıklar ve kayarken yaptığımız izlerle dolu olan o anlar, kışın içimizdeki çocuksu neşeyi canlandırırdı. Kızaklarımızın üzerinde, rüzgârın yüzümüze çarptığı, karın altındaki taşların sesini bastırdığı o anlarda, zamanın durduğunu hissederdik. Gökyüzü, bize minik kar taneleri armağan ederken, kışın büyülü dünyasına daha da yaklaşırdık.

Gürpınar'ın kışlarında, beyazın hüküm sürdüğü sokaklarımız, birer kış masalının içinde kaybolurdu. Kızakların egemen olduğu bu beyaz dünyada, çocukluğumuzun en büyük kahramanları bizdik. Bir gün kar yağdığında, sokağımız adeta bir kutup keşfi gibi coşku içinde dolardı.

Kızaklarımızı evin bodrumundan çıkartırken, içimizdeki heyecan adeta gökyüzüne ulaşırdı. Bembeyaz örtüyle kaplı sokaklar bize sınırsız bir oyun alanı sunardı. Artık kışın en kahramanı bizdik. Sokağımızın en yüksek tepesine doğru yola koyulurduk. Kızaklarımız karın üzerinde hafifçe kaymaya başladığında, adeta bir rüyanın içinde gibiydik. Rüzgârın yüzümüzde hissettirdiği buzlu dokunuş, hızla aşağıya kayarken içimizdeki coşkuyu daha da arttırıyordu. Her iniş, bir zaferdi ve kızaklarımız adeta bize kanat açmış gibi gökyüzünde dans ediyordu.

Ancak, kızağı olmayanlar da pes etmiyordu. Evden aldıkları naylon leğenlerle, karın üzerinde hızla kaymanın tadını çıkarıyorlardı. Göz alıcı beyazlıkta parlayan leğenler, sanki kendi masalsı dünyalarını yaratıyordu. Kızakları olmayanların yaratıcılığı, karın altındaki macera arzusunu asla frenlemezdi bilakis daha bir coşku katardı oyunumuza.

Kahkahalar, çığlıklar ve yarışmalarla dolu o günlerde, sokaklarımız bir neşe ve enerji patlamasıyla dolup taşıyordu. Arkadaşlarımızla yarışmalar düzenler, takım olur, ardından kartopu savaşlarına atılırdık.

Kartopu savaşları adeta bir strateji oyunuydu. Karla kaplı sokaklar, kaleler ve siperler oluşturarak, bu masum savaşın en güzel anlarını yaşardık. Beyaz kışın içinde, renkli kıyafetlerimizle birbirimize karşı savaşır, ardından güler yüzle kartopu savaşlarımızı kutlardık. Beyazın içindeki bu coşku, kış günlerini adeta bir festival havasına dönüştürüyordu.

Ve akşam, yorgun ama mutlu bir şekilde evlerimize döndüğümüzde, günün mutluluğunun yüzlerimize bıraktığı gülümseme asla kaybolmazdı. Kışın en kahramanları biz olmuştuk, sokağımız adeta efsaneleşmiş kış arenasıydı ve o beyaz dünyada geçen anılarımız, içimizi her hatırladığımızda bir coşku dalgasıyla doldururdu.

Ve her güzel an gibi, kış günleri de bir gün sona ererdi. Ancak sokağımızın küçük taşlı patikasındaki bu masalsı kış eğlenceleri, bize unutulmaz anılar ve ömür boyu sürecek dostluklarla, kalbimizde sıcacık bir iz bırakırdı. Gürpınar'ın kışı, buzlu güzellikleri ve çocukluğumuzun masalsı anılarıyla birleşerek, benim için yaz kadar sıcak ve özel bir yerde dururdu.

Baharı başka bir güzellik sunan Gürpınar’da ilkbaharın gelmesiyle kendimizi bahçeye atardık. Çoğu zaman evin verandasında oturup, uzaklara bakarken, geleceğe dair hayaller kurardık. O günlerde gelecek, masumca umutlarla dolup taşan bir deniz gibi önümüzde dururdu. Her an, birbirimize sıkı sıkı sarılır, ailemizin ve evimizin sıcaklığında kaybolurduk.

Belki de bugün, o toprak evin zamanın ve değişimin etkisiyle yerini başka yapılar almış olabilir, ancak o masalsı evin içinde yaşadığımız anılar, kalbimizde ölümsüz bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Gürpınar ve o ev, çocukluğumun en değerli hazinelerinden biri olmaya devam edecek, özlemini içimde taşıdığım bir masal diyarı olarak zihnimde hep kaldı hep kalacak.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları