Van Erenlerinden Halit Baba (Deli Halit)
Ümit Kayaçelebi
Çocukluk yıllarında Van Atatürk Lisesi’ne gidip gelirken bazen haydi şöyle bi iskele caddesinden yukarıya doğru çıkalım dediğimizde yolun sağ tarafında hemen o zamanki Vakıflar yurdunun tam arkasında en köşede küçücük bir ev görünürdü.
Ev dediğimiz öyle müştemilatı olan bir ev değil. Hani o eski yıllarda tek oda olarak yapılan evlerde. Münzevi bir hayatın sürdüğü uzaktan bakanlar hemen anlardı.
Orada yaşayan orta boylu kılık kıyafeti ile sanki dünya benim neyime der gibi iç âlemine çekilmiş biri. Halit Baba Hiç kimse gibi de olmak istemiyordu.
Sade, gösterişsiz, doğal bir yaşamı vardı.
Onu gören ve tanıyanlar onu anlamıyordu, anlamakta zorlanıyordu.
O yüzden insanlardan hep uzak bir yaşantıyı tercih ediyordu.
Van’da ona herkes Halit Baba derdi ama Kimi de ona Deli Halit derdi. . Kim di nereliydi nereden gelmişti ne yapardı kimselerde bilmezdi.
Kendi âleminde kendi iç dünyasında yaşayan ve halka göre erenlerden biri. Çarşı pazara çıkmaz hayatı evinden çıkar Yukarı Norşin camiine gider gelir onun dışında pek görünmezdi. Biz de evliya, eren, deyince havada uçan, arada sırada gözden kaybolan, bir ülkeden bir ülkeye giden gibi anlarız. İşte böyle uçuk kaçık şeylerle evliyayı veliyi ereni tarif ederlerse de aslında kerametleri olsada onlar kolay kolay izhar etmeyince biz o insanları fazla ciddiye de almayız.
Ama aramızda bizler gibi yiyip içen, oturup kalkan, sohbet eden Mübarek insanlar olsa da biz onları şekil şemaillerine bakarak değerlendiririz.
Halit baba da böyle görülen böyle görülen kimine göre veli kimine göre de veli zatlardan biriydi.
Hâlleri bir başkaydı Halit Babanın. Bizim, çoğumuzun, pek çoğumuzun anladığı, anlayamayacağı bir hâl! O’nu olanca ruh dünyası içinde, bütün iç zenginlikleri ile ihtişamıyla göremediğimiz için bize kapalı, gönül ehline açık bir hâl!
Sözün, ifadenin anlamakta yavan kaldığı, yavan kalacağı bir hâl! Konuşmak, anlatmaya kalkışmak, büsbütün O’nun hâlini gizlemek olacağından, en iyisi; susmak!
Halit baba bu gün aramızda değil hani her zaman derim ya kimler geldi kimler geçti diye. O da öyle o kervanın içinde âlemi ervaha yürüdü gitti. Bir sır dı sır küpüydü hiç kimse onu anlamadan çekti gitti.
Halit Baba ile rahmetli dedem Ziya beyin nereden geldiğini bilmiyorum ama sıkı bir dostluğu vardı. Bazen bize gelirdi dedemle oturup sohbet ederlerdi. Ben çocuktum hayal meyal kendini hatırlıyorum. Yalnız hiç unutmadığım bir şey var hala hiç unutmadım. Dedem bir gün bana bak oğlum bu evliyadır istese şu bahçedeki ağaçları bile yürütür. İşte ben de bu sözlerden yola çıkarak anladım ki bir zaman sonra bu Halit Baba bizim Selahaddin gardaş gibi, Nanyemez baba gibi, Sofu baba gibi erenlerdendir. Ama zamanında bilemedik sadece öldükten aramızdan ayrıldıktan sonra anlayabildik lakin iş işten geçmişti.
Bir gün bir sohbet esnasında Halit babadan bahis edilince o muhterem büyüğümüz kendisi bizzat yaşadığı bir olayı bize anlatınca Halit Babanın erenlerden olduğu bir daha teyit edilmiş oldu. Bu yaşananları da yaşayan ve bize nakleden o da Bir Yukari Norşin Mahalleli Van halkının sevip saydığı bir zat.
Senelerce Van da özellikle Büyük camideki aykırı vaazları ile halkın sevgisine ve saygısına mazhar olmuş.
Van’ın belki de gelmiş geçmiş en büyük vaizi rahmetli Şığ Reşit Efendi.
Halit baba ile alakalı o olayı yaşayan Şiğ Reşit Efendi bize nasıl nakletti;
Bir gün bir vakit namazında namazımızı eda ettikten sonra camiden çıkıp giderken bendim terzi Memet efendi birde başka birisi ile giderken ben Halit Babaya dönerek;
_Halit Baba sen hiçbir gün bize yemek yedirmedin bari bu gün bi gelip senin yemeğini yiyelim!
Dediğimde Hani Deli Halit boşuna dememişiz ya o da öyle sinirlenerek;
- Hadi gelin yetimler gidağ bize size bi çorba kaynatım.
Biz hep beraber yürüyerek vardık Halit Babanın evine. Ev dediğin çok küçük bir yer öyle bağdaş gurup oturduğ.
Biz yemek yapılmasını beklerken dayanamadığ sorduğ;
- Halit baba sen bize ne yedireceksin?
Halit baba da bize dönüp;
- Bağın yetimler yemek sobanın üzerinde pişiyor.
Bu arada ben merak ettim Halit Baba görmeden kaynayan tencerenin kapağını kaldırdığımda ne göreyim koca tencerenin içinde azıcık bir süt var!
Hiç bozuntuya vermeden gelip yerime oturdum.
Az sonra Halit Baba elinde tencere ile geldi sofranın ortasına bismillah deyip bıraktı Açtı kapağını buhar havaya verdiği gibi tencere sanki altında ateş varmış gibi kaynıyor.
Allahu Ekber dedik şaştık kaldık.
Tencereye ekmeğimiz bandık yedikçe yedik tenceredeki süt bitmedi tükenmedi.
Ben o gün o olayı görüp yaşadıktan sonra yalnız ben değil o gün benimle oraya gelen arkadaşlar şunu anladık ki Deli Halit değil Veli Halit’miş ama biz o ana kadar anlayamamıştık.
Ben ne o kaynayan tencereyi ne de o sütün tadını hayatımda unutamadım.
İşte dostlar aramızdan Halit baba gibi nice erenler gönül dostları gelip geçmişte haberimiz bile olmamış.
Ne yazık ki Deli Halit dediğimiz mübarek zat Veli Halit’miş de biz yıllar sonra ancak bilebilmişiz. Ölümü de tıpkı yaşamı gibi kimseye yük olmadan gerçekleşti.
Tek başına yaşadığı kerpiç evin duvarının dibinde, elini başının altına koymuş vaziyette, bir daha uyanmayacak şekilde, derin bir uyku esnasında son nefesini verdi. Güle güle bu dünyada tanıdığım gerçek sofi, güle güle Allah’ın saf temiz ve günahsız velisi.
İşte bu gün aramızda olmayan Halit Babayı rahmetle ve hayırla yad ediyoruz.