Muş iline ait efsaneler
Ümit Kayaçelebi
Kızıl Ziyaret Efsanesi
Muş’un güneyindeki Kurtik Dağları üzerinde, eşsiz tabiat güzellikleriyle dolu bir düzlük vardır. Buraya Kızıl Ziyaret Tepesi denir. Tepeye ait efsanenin çeşitli anlatılarının en yaygın olanı şöyledir: Bir zamanlar Kızıl Ziyaret Tepesi’nde yaşayan fakir bir adamın, dünya güzeli bir kızı varmış.
Periden daha alımlı olan kızın güzelliği dillere destanmış. Kız bir çobana sevdalanmış ve onun yavuklusuymuş. iki sevdalı bir araya geldiklerinde, hep kuracakları yuvayı konuşur, gelecek mutlu günlerin hayaliyle yaşarlarmış yine aynı yörede yaşayan zengin mi zengin bir ağa varmış.
Bu ağanın da şımarık mı şımarık bir oğlu varmış, Kızın güzelliği bu ağa oğlunun da kulağına gitmiş. Ağa oğlu, kızı gidip babasından istemiş. Kız, “Ben ağa oğlunun olmam” demiş. Ağa oğlu da da, “Ben ki bu yörenin ağasının oğluyum, beni istemeyen kızı zorla da olsa alırım” demiş. Ağa oğlu, adamlarını alarak kızın yaşadığı Kızıl Ziyaret Tepesi’ne gitmiş.
Kız ve çoban yavuklusu, ağa oğlunun zorbaca bu niyetinden habersiz, her zaman olduğu gibi kuracakları yuvayı konuşuyorlarmış. Ağa oğlu ve adamları, kızla çobanın buluştukları yere gelmişler. Ağa oğlu, daha önce söylediklerini bir kere daha tekrarlamış ve “Güzel kız, ben seni istedim, ama sen bana varmadın. Ben de seni zorla alacağım,” demiş. Ağa oğlu ve adamlarının niyetini anlayan kızla yavuklusu, kurtulmak için çareyi kaçmakta bulmuşlar.
Onlar kaçmış, ağa oğlu ve adamları kovalamış. Bu kovalamaca, dik bir uçurumun başına kadar sürmüş. Kız çare sizlikten Allah ‘a yalvarmaya başlamış: “Yarabbim, ne olur, beni bu adama yar edeceğine, yer yarılsın da ikimiz de içine girelim.” demiş. Allah kızın duasını kabul etmiş ve kız duasını tamamlar tamamlamaz yer yarılmış ve kızla yavuklusu yan yana yerin içine girmişler.
Yerin içine girerken, kızın bir tutam saçı, dışarıda kalmış,O gün bu gündür, kızın bir tutam saçının dışarıda kaldığı yerde, yemyeşil çimenler çıkar. Kızıl Ziyaret Tepesi’ne, güzeller güzeli kızla, yavuklusu çobanın yerin içine girdiği yere gelenler, bu efsanevi aşıklara dua ederler.
Üç Kardeşler Efsanesi
Zamanın birinde bir baba ile üç oğlu varmış. Gel zaman git zaman, baba ölünce oğulları babalarından kalan malları bölüşmüşler. Büyük ile ortanca oğlan, küçük kardeşleri İdris’e otuz koyunun sadece beşini vermişler. İdris bu duruma çok içerlemiş ve ağabeylerinden intikam almaya ant içmiş. Kendi payına düşen koyunları almış İdris ertesi sabah, sahipsiz bir koyun sürüsü görmüş ve sevinmiş. Koyunları alarak köyüne gitmiş. Kardeşleri koyun sürüsünü görünce, şaşırmış ve “Bu kadar koyunu nereden buldun diye sormuşlar, İdris’te; “Koyunlarımı karşı dağa götürdüm, sabah kalktığımda baktım ki bu kadar olmuşlar, siz de götürün, sizinki de çoğalsın” demiş. İki kardeş koyunlarını aldıkları gibi dağa çıkmışlar ve gece sürünün yanında uyumuşlar. Sabah olunca ne görmüşler: Bütün sürüyü kurtlar yemiş! Bir teki dahi sağ kalmamış. Büyük kinle köye inip İdris’in evini yakmışlar. İdris büyük bir üzüntü içinde evinin yanışını seyretmiş. Ev tümüyle yanıp kül olunca külleri torbalara doldurmuş, karısını da yanına alarak köyü terk etmiş. yollara düşmüş, bir paşanın konağına varmış.
Paşanın adamları torbaların içinde ne olduğunu merak edip sormuşlar. İdris de, “İran Şahı’nın bizim padişaha gönderdiği hazinedir.” demiş. Adamlar buna inanmamışlar. “Hazine tek kişi ile yola çıkarılır mı?” diye sormuşlar. İdris’de, “Kimsenin dikkatini çekmesin diye benimle gönderdi” demiş. İdris, adamların niyetlerinin kötü olduğunu anlamış ve gece torbaların içindeki külleri boşaltarak yerine küçük taş parçaları ve madeni eşyalar doldurmuş. Karısıyla birlikte yatıp uyumuşlar.
Gecenin bir vaktinde paşanın adamları gizlice yaklaşarak getirdikleri bir miktar altını İdris’in başucuna bırakarak çuvalları alıp gitmişler. Bunları gören İdris, hemen karısını uyandırmış, altınları aldığı gibi kaçarak köyüne dönmüş. Kardeşleri İdris’in bu zenginliğini görünce şaşırmış ve sormuşlar “Bu kadar altını nereden buldun? Bize de söyle!” İdris de, “Ben yaktığınız evimin kömürlerini toplayıp paşa konağına götürdüm. Orada, kömür alan var mı, diye sordum.
Bana altın verip kömürleri aldılar, demiş. Bunu duyan ağabeyleri hemen evlerini yakmış ve çıkan kömürleri çuvallara doldurdukları gibi yola koyulmuşlar. Paşanın adamları bunları görünce temiz bir dayak atarak şehrin dışına atmışlar. iki kardeş oturup, İdris’ten nasıl bir intikam alacaklarını düşünüp planlamışlar. Köye dönünce, İdris’i öldürmeye kıyamamış, ama bir torbaya koyarak dağlarda kuşlara yem olması için bir ağaca asmışlar ve köylerine dönmüşler.
İdris birinin asıldığı ağacın yanından geçtiğini fark edince, “Ben muhtar olmak İstemiyorum” diye bağırmaya başlamış. Adam şaşırarak yanına gelmiş ve sormuş; “Ne diye bağırıyorsun, seni buraya kim astı?”İdris, “Bana muhtar ol, dediler, ben de kabul etmedim. Beni soyarak buraya astılar. Akşama kadar kabul etmezsem elbiselerimi vermeyecekler demiş.
Yabancı, “Ben muhtar olabilirim” demiş. İdris de Tabii olabilirsin, sen elbiselerini bana ver ve bu torbanın içine gir. Akşam gelip seni alıp muhtar yaparlar” demiş. Yabancı bu öneriyi kabul ederek elbiselerini çıkartıp İdris’e, verdikten sonra çuvalın içine girmiş. İdris, adamın atını ve kır¬bacını alarak köye gitmiş.
Kardeşleri, İdris’i bu halde görünce şaşırmışlar, “Nereden buldun bunları?” demişler. “Beni astığınız yere bir kervan geldi. Çok zengindiler. Yükleri de çok olduğu için dağıtacak adam arıyorlardı. Gidin size de versinler” demiş. İki kardeş hemen dağa doğru koşmuşlar. Bu arada, çuvalın içindeki adam kendisini kurtarmış ve bir ağacın altına oturmuş. İki adamın geldiğini gören adam eline geçirdiği kalın bir sopayı alarak gizlenmiş. Kardeşler aralarında, “İdris bizi yine kandırdı, burada kervan falan yok, onu öldürelim” demişler. Gizlenen adam da sanmış ki, kendisini öldürecekler. Gizlendiği yerden aniden fırlayarak iki kardeşi oracıkta öldürmüş. Böylece İdris iki kardeşinden kurtulmuş.