Ümit Kayaçelebi

Giresun Efsaneleri

Ümit Kayaçelebi

Efsaneler, kişi, olay ve yer adlarına bağlı olarak teşekkül eden, sözlü gelenek vasıtasıyla kişiler arasında yayılan, birçoğu olağanüstü unsurlar taşımasına rağmen esas vasfı inandırıcılık olan ve belirli bir şekil ve üslûbu olmayan şifahî halk kültürü ürünleridir.

Anadolu’da gezerken karşınıza çıkan her dağın, taşın, ovanın, kuşun, ağacın, köyün kasabanın, şehrin bir efsanesi vardır. Ülkemizin şirin illerinden biri olan Giresun’da da durum farklı değildir. Giresun ve çevresinde gezerken gördüğümüz her ulu ağacın, her taşın, her yerleşim yerinin, her evliya türbesinin, her kalenin, her dağın ve suyun nerdeyse bir hikayesi vardır. Bu bağlamda Giresun’un anlatmaya dayalı türler içinde en zengin olduğu türlerden birinin efsaneler olduğunu söyleyebiliriz. Bu zenginlikten dolayı Giresun efsaneleri iki Yüksek lisans tezine, birçok bilimsel çalışmaya konu olmuştur. Ayrıca bu zenginliğin en güzel göstergelerinden biri Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından hazırlanan  101  Anadolu Efsanesi adlı esere beş ve 101 Türk Efsanesi adlı esere de bir Giresun efsanesinin seçilmiş olmasıdır.

Giresun ve çevresinde anlatılan efsanelere baktığımızda bunların büyük bir kısmının dini nitelikli olduğunu görüyoruz. Özellikle evliya menkıbelerine bağlı olarak anlatılan çok sayıda efsaneyle karşılaşmaktayız. Bunun yanında taşlar ve kayalar, yer adları, hayvanlar, olağanüstü yaratıklar, tabiat hadiseleri, ağaçlar, tarihi olaylar, hazineler ve aşkla ilgili efsaneler anlatılmaktadır. Bu efsanelerin hepsine burada örnekler vermek böyle bir çalışmanın boyutlarını aşacağından ancak birkaç örnek vermekle yetineceğiz.

KOYUN BABA VEYA ADA BABA

Rivâyete göre, Fatih Sultan Mehmet, Trabzon seferine giderken Şebinkarahisar’dan geçer. Ordusunun konakladığı yerde, bir ihtiyar sekiz-on kadar koyununu otlatır. Askerler yanına varıp, latife olsun diye, ihtiyardan kendileri için koyun kesmesini isterler.

İhtiyar hiçbir şey söylemeden koyunları kesmeye başlar, fakat koyunların sayısında hiçbir eksilme olmaz. Askerlerin tamamına yetecek kadar koyun keser ve onları doyurur.

Askerler onun bir evliya olduğunu anlar ve ona karşı saygıda kusur etmeyip iltifatlarda bulunarak oradan ayrılırlar. Bu olay zamanla tüm çevrede duyulur.

Zaman geçer ve ihtiyar ölür. Mezarı Kelkit Çayı’nın batı yakasında kalır. Yıllarca bu mezar dertlerine deva bulmak ve dileklerine erişmek isteyen insanlar tarafından ziyaret edilir. Ancak gerçek adı unutulduğu için ona “Koyun Baba” derler.

Koyun Baba’nın türbesi ırmağın batı yakasındadır. Irmağın bu yakasındaki insanlar türbeyi rahat bir şekilde ziyaret edebilirler. Ancak ırmağın doğu yakasında yaşayan ve  türbeyi ziyaret etmek için yanıp tutuşan insanlar ise ırmağın geçit vermemesinden dolayı ziyaret edemezler ve bu  duruma çok üzülürler.

Birkaç yıl sonra bölgede bir heyelan olur. Koyun Baba’nın türbesi de yerinden kayar. Tam ırmağın ortasında durur ve bir ada haline gelir. Bir süre sonra türbenin adı değişir ve Ada Baba olur. Irmağın suyu bir yıl türbenin sağından, bir yıl solundan akmaya başlar. Böylece her iki tarafta yaşayan insanlar, iki yılda bir de olsa, türbeyi ziyaret etme imkanına kavuşmuş olurlar.

Bu ziyaretler yakın zamana kadar böyle devam eder. Kılıçkaya Barajı yapılırken birkaç kişi Ada Baba’yı rüyasında görür. Baba onlara “Baraj yapıldığında sular altında kalacağım. Türbemin yerini değiştirmezlerse barajı yıkarım.” der. Bu rüyanın birkaç kişi tarafından görülmesi üzerine türbe nakledilmek üzere açılır. Mezarı açanlar bozulmamış bir ceset ve yanında da pek uzun olmamasına rağmen kalınca bir yılanla  karşılaşırlar. Bulunduğu yerden alınan ceset su altında kalmayacak bir yere defnedilir.

ZUN EVLİYASI (SEYYİD MAHMUT ÇAĞIRGAN HAZRETLERİ)

Alucra’nın Boyluca köyünde halk arasında Zun Evliyası denilen, Mahmut Çağırgan Hazretleri’ne ait bir türbe vardır. Burası çevrede en çok bilinen ve en fazla ziyaret edilen türbelerdendir. Yavuz Sultan Selim döneminde yaşadığı söylenilen bu muhterem zat ile Yavuz arasında ilk tanışmaları sırasında geçtiği söylenilen şöyle bir olay anlatılır:

Yavuz Sultan Selim, Trabzon’da şehzade iken bölgeyi köy köy gezerek orduya asker toplar. Gezdiği yerlerde her eve uğrayıp asker olabilecekleri yanına alır. Boyluca köyüne gelince, yedi kardeş olan Zun Evliyası’nın evlerine de uğrar. Bir odada toplanmış zikir yapan yedi kardeşi görür. Bunlara, “Biz asker bulamıyoruz, bunlar oturmuş zikirle meşgul oluyorlar.” diyerek kızar ve hepsini bir fırına hapsettirir.

Ertesi sabah ne olduklarına bakmaya vardığında, bunların sakallarının buz tutmuş olduğunu ve hiç müteessir olmadıklarını görür. Padişah bunların birer ermiş olduğunu anlar ve hepsinden özür diler.

Yazarın Diğer Yazıları