Ümit Kayaçelebi

Anı koleksiyoncusu Halit Kıvanç

Ümit Kayaçelebi

Halit Kıvanç 97 yaşında yaşama veda etti. Ardında tebessümünü, gazeteciliğini, spikerliğini, mizahını ama en çok da anılarını bırakarak

"Mahallede futbol oynuyordum, ama 11 kişilik takımın 12. oyuncusuydum. 'Biri geç kalsa da beni oynatsalar' diye çok dua etmişimdir."

Halit Kıvanç

 Şimdi tüm dualar onun için...

Yeni nesli bilemem ama Halit Kıvanç Türkiye'nin en bilindik isimlerindendi, özellikle eskiler için sanki ailenin bir ferdi gibiydi.

Seneler evvel Cumhuriyet gazetesinin Babıali'deki binasında tanıştığım spor servisi müdürü Abdülkadir Yücelman, "Siz onu dinleyemediniz ama en azından yazdıklarını okuyun" demişti hakkında.

Aydın Engin ise koltuğunun altında birkaç karpuz birden taşıdığını söylüyordu Halit Kıvanç'ın.

Gerçekten de öyleydi.

Sonra benim için aradan birkaç uzun yıl daha geçmesi gerekti.

İlk kez Doğuş Yayın Grubu'nun koridorlarında kanlı canlı gördüm kendisini.

Nezaket ve zarafet el ele vermiş gibiydi.

Karşılaştığımda ne yapacağımı şaşırmış, bile isteye eski Türkçe kullanıp "Halit ağabey siz çok müstesna bir insansınız" diye selam edebilmiştim.

Çehresi artık neredeyse marka haline gelen o gülümsemesiyle aydınlanmıştı.

Halit Kıvanç kendisine "ağabey" denilmesinden hoşlanan hatta hoşlanmanın ötesinde bu hitabı onca yıllık gazetecilik hayatında aldığı tüm ödüllerden de üstün tutan insandı.

Dile kolay, iki yüzü aşkın ödüle sahip bir gazetecinin "Bugüne kadar aldığım en büyük ödül herkesin bana 'Halit Ağabey' diye hitap etmesi" demesi bunun açık kanıtıydı.

İstanbul hukukta okurken fakültenin çıkardığı geleneksel "Guguk" dergisine yazılar yazıyor, hem spor hem aylık kültür-sanat dergilerine makaleler yoluyordu.

Aslen hukukçuydu, mezun olduktan sonra iki sene yargıçlık yapmıştı Halit Kıvanç.

Memleketin doğusunda, 13 saat boyunca katır sırtında gidebildiği, yolu olmayan yeni ilçe Kozluk’a atanmıştı:

 Mahrumiyet bölgesine atandıktan sonra yaptığım bir espri vardı: Gazeteciler sık sık hapse atıldığı için, "Doğuda hakim olmaktansa, İstanbul'da mahkum olmak daha iyi galiba" derdim. Hakikaten de İstanbul'a döndüm ve gazeteciliğe devam ettim"

Evet, kimilerimiz ona yetişemedi belki.

Ama fıkralarıyla, esprileriyle, güleç yüzüyle ve efsaneleriyle büyüdü.

Hikaye olmayan ise Halit Kıvanç'ın koca memlekete yıllar yılı radyo ve TV'lerden futbolu ve hayatı lisan-ı münasiple ve bir o denli keyifli anlatan insan olduğuydu.

Televizyonculağa dair ilk maharetlerini sergilediği İTÜ TV'nin stüdyosu, teçhizatları ve vericisini TRT devralmıştı.

Yıl 1971'di.

İstanbul'a televizyon geldiğinde, televizyonlu evlere komşuların, akrabaların doluştuğu günlerdi.

Olup biteni "tele misafir" ve sonraları "telasafir"lik diye tarif ediyordu Halit Kıvanç.

Bir bakıma o çok düzgün kullandığı Türkçe'ye uzun seneler başvurulacak bir kelime hediye ediyordu.

Çoğuna göre radyoyla antrenmana çıkıp en güzel gollerini TV'de attı.

Dile kolay 10 dünya kupasını sundu, Türkiye'nin futbol hafızasına dönüştü...

Fanatizme de holiganlığa prim vermedi.

Ona yetişebilen şanslı kuşak, Halit Kıvanç'ın bir yandan ne kadar mizahi bir dile sahip olduğunun ayırdına varmıştı.

Memleketin ilk günlük spor gazetesi Türkiye Spor'u 1953'te çıkaran Kıvanç, henüz öğrencilik yıllarında Akbaba ve Şut dergilerinden futbolun mizahını da yapmıştı.

Hem çok sevdiği meşin yuvarlak hem edebiyata dair kalemini o denli ustaca oynatıyordu ki; dönemin önde gelen edebiyatçısı Yusuf Ziya Ortaç'ın "Yahu bu adam benden daha iyi yazıyor" dediği iddia edilmişti.

Sadece Mithatpaşa'daki "müsabakalar" ve dünya kupalarını sunmadı Halit Kıvanç.

Olimpiyatlar ve büyük uluslararası karşılaşmalarda da görev aldı.

Kaynak: Independent (Türkçe)

Yazarın Diğer Yazıları