Timurlenk Bozkurt

Van'a Dair: 3-4

Timurlenk Bozkurt

NUH PALAS OTELİNE GELİŞİM

İşte bende bazen düşünmek ve düşünme sonucu elde edilen birikimimi kağıda dökmek için bil mecburiye hanemi terk edip birkaç günlüğüne yalnız kalmayı tercih etme zorunda kalıyorum. Ancak, düşünmek için bile olsa ,tek başıma kalabilmek için güç bela evimden çıksam bile Van dan ayrılmak bana ölmek kadar zor geliyor. Bunun bir örneğini sizlere vermek isterim. Şöyle ki :

Dinimizde Hac, İslam'ın beş şartından biridir ve mali durumu müsait olan sıhhat ı el veren kişinin kadın olsun, erkek olsun akil baliğ olmak koşulu ile ömründe en azından bir kez Hacca gitmesi Cenab-i Hak tarafından farz kılınmıştır. Tüm olanakların müsait olmasına rağmen hacca gitmeyen kişi Müslüman olmanın şartlarından birini yerine getirmemiş sayılır. İşte bende bir Müslüman olarak Hac farizamı yerine getirmek için yola koyuldum. Hem hac farizamı yerine getirecek ve hem de mübarek Kâbe yi ve Yüce Resul'ün makamını ziyaret edecektim. 1996 yılında gitmek bana nasip oldu. Gidişimiz ve dönüşümüz otuz gün sürecekti.

Ama,daha Van hava alanında uçağa biner binmez bende bir korku,bir telaş başladı.Ya gurbette ölür isem,ya bir daha Vatanıma,Vanıma kavuşamaz isem ne olurdu benim halim? Kafilemizdeki herkes oralarda o kutsal topraklarda -bilmiyorum öyle söylüyorlardı - ölmek isterken ben,hayır,hayır buralarda ölmek istemiyorum. Vatanıma gidip orada öleyim diyordum. Çok yalvardım Yüce Yaratıcıya,diz çöktüm bazı günler,secdeye kapandım bazen saatlerce. "Ey merhametlilerin en merhametlisi bana acı ve merhamet eyle. Şu Azrail adlı melaikene emir ver de, benim ruhumu burada kabz etmesin ülkeme döneyim." Diyerekten yalvardım. O yakaranları geri çevirmeyen Sultanlar Sultanı dileğimi kabul buyurdular ve bir ayın sonunda ben Van hava alanına indim. Emin olun ki utanmasa idim, uçaktan iner inmez yerlere kapanıp Van'ın toprağını öpecektim.

İşte tüm bu nedenlerle acil bir durum gereği olmaz ise Van'dan dışarı çıkamam, çıkmadım, çıkmam. Birkaç gün tek başıma kalma ihtiyacı içimde depreştiğinde yine şehrin içinde bir veya iki haftayı geçmemek koşulu ile otellerden birine yerleşirim, hem de çok gizli olarak. Ailem ve bir iki dost bilirdi benim nerede kaldığımı. Başkaları bilmezdi. Vanlılar, Vanlı dostlarım yerimi bilmeseler de, ben onları otel odasının penceresinden görüyor ve Van'ın havasını teneffüs ediyor, ciğerlerime dolduruyordum.

Her yıl olduğu gibi o yıl da, düşünebilmek, bu düşünme sonucu bir şeyler üretmek, yazabilmek ve elbette ki bu arada okuyabilmek için, yine şehrin göbeğindeki bir oteli tercih ettim. Tercih ettiğim otel bir zamanlar Van'da meşhur olan ve sahibinin ismi ile anılan Nuh Palas Oteli idi. Yirmi yıl öncede yine o oteli mekan tutmuş ve birkaç yıl üst üste burada kalmıştım. Bu nedenle bu otel benim hanemden sonra Van'daki ikinci yuvam olmuştu. Sahibi, yani oteli bizzat bedenende çalışarak yapan Hacı Nuhi veya Nuh Bey denilen bu zati muhterem ve çocukları, hatta torunları, çok soylu kişiler idiler. Gerçi son yıllarda Van'da çok modern ve lüks oteller yapılmış idi ama hiç biri bana göre bu otelin yerini tutamazdı. Zira diğer otellerin alafrangaya daha yaklaşık bir tarzda yapılması ve işletilmesine rağmen bu otel daha çok bize yani özümüze daha yakındı. Ayrıca bu otel şehrin tam orta yerinde bulunmaktaydı. Bu otelin ön cephesindeki odalardan birinde kalıpta balkonlarına çıkıp oturduğunuzda kuzeydeki Toprak Kaleden tutunuz , güneydeki Hacı Bekir kışlasına ve doğuda ise Erek Dağına kadar tüm bölge adeta ayaklarınız altında olur idi. Van'ın tek geniş caddesi olan Cumhuriyet ve ona dikey olarak giden Şerefiye caddesindeki tüm binaları,gelip giden ve bu binalara girip çıkan namaz vakti ilin en büyük camii olan Büyük Camiye namaza giden,namazdan çıkan herkesi görürdünüz. Onlar sizi görmeseler de siz onları görür ve onlarla beraber olurdunuz.(Nuh palas oteli şimdiki simit sarayının yeri.)

VAN'A DAR : 4

BANA VERİLEN DEFTER

Otele yerleştiğimin gün Perşembe günü idi. Cuma günü saat 6.30 sıralarında Kamil dayı sütçü Fevzi den benim sabah kahvaltımı getirdi. Sütçü Fevzi temizliği ve titizliği ile ünlü Vanlı sütçülerden biri idi. Rahmetli babası ile olan dostluğumuzdan ötürü bana kahvaltı gönderirken özel olarak torpil yapardı. Bu kez de süt ve tereyağının yanında hakiki kara kovan balı ve özel olarak hazırlanmış zeytin ile kaymağı itina ile tepsiye yerleştirilmişti.Kahvaltıyı müteakip benim Eski Van Belediye Başkanı araştırmacı yazar Aydın Talay Beyin "Dünyada Van" adlı değerli yapıtını okuduğumu gören Kamil dayı koltuğunun altından bir defter çıkardı ve ; " Bey dedi , bundan tam beş yıl önce,yani senin bu otelde son kalışından altı ay sonra bir müşteri geldi ve bu otelde tam 5 ay bu odada kaldı.O müşteride aynen senin gibi cumaları hariç otel odasından dışarı çıkmıyordu. O da senin gibi devamlı okuyor, balkona çıkıp bilhassa geceleri etrafı seyrediyor ve senin gibi bir deftere bir şeyler karalıyordu. Otelden ayrıldığı günün sabahı bu defteri bana teslim etti ve ; Benim bu defterde yazılanları düzenli bir şekilde bir araya getirip yayınlama imkanım yoktur. Bu defteri sana bırakıyorum. Şayet bana bahsettiğin o arkadaş otelinize gelip konuk olur ise veya sen onu görür isen bu defteri kendisine teslim et, o bu notları değerlendirsin, kaybolmasınlar,gelecek nesillerin istifadelerine sunulsun. dedi." diyerek defteri bana uzattı. Teslim ederken de sözlerine şu birkaç cümleyi eklemeyi de ihmal etmedi: "Adam yaş olarak 60 - 65 yaş arasında görünüyordu ve oda senin gibi hafif topallıyordu.Durmadan dinlenmeden,acelesi varmış gibi hem okuyor, hem de yazıyordu. Hani bir söz var ya, " Hem okudum,hem de yazdım,Yalan dünya senden bezdim" diye, aynen onun gibi.Adamın dünyadan bezmiş gibi bir hali vardı. Ne yazdığını günlerce merak ettim ama bir türlü sorma cesaretini kendimde bulamadım. Akşam yatsı namazından sonra 12 lere kadar yazıyor,sabah namazını müteakip yine durmadan,dinlenmeden yazıyordu. Niye yalan söyleyeyim. Ben korkmaya başlamıştım. Adam casus falan olmasın veya aklını kaybetmiş biri olmasın diye. "

Ben, bak Kamil dayı dedim. Gençlik yıllarımda benim çok sevdiğim, saygıdeğer bir arkadaşım vardı.Kendisi Van'ın belli ve zengin ailelerinden Rahmetli Ömer Altaylı beyin oğlu idi. Muhakkak ki ismini duymuşsun Müteahhit Atilla Altaylı bey. Bu arkadaşım benim gece gündüz hiç durmadan okuduğumu görünce : " Bana bak arkadaş,yoksa sen komünist mısın?" diyerek sert bir yüz ifadesi ile bana çıkıştı. Değerli Atilla Altay arkadaşımın bu sözüne ben sadece gülüp geçmiş idim o zamanlar. Şimdi sen çok okumanın insanı deli edebileceğinden bahsedince o aziz dostumu bir kez daha hatırlattın bana. Bak Kamil dayı insan çok okumakla ne deli olur ne divane, ne komünist olur ne faşist. Çok okumak insanı adam eder, adam. ( DEVAM)

Yazarın Diğer Yazıları