Şahin Akçap

Ey benim çocukluğum!

Şahin Akçap

Dolanırken yeşilin yanı başından mavilik… Köpürürken sodalı sularında yüksek deniz dedikleri Van Gölü… Bir bulut olup yükselirim göğün yedi kat üstüne.

Oltasız, serpme ağsız toplardık balıkları sodalı sulara çağıldayarak inen ırmaklarının ağzında. Pulları yapışırdı incili kefalin kaygan mı kaygan avuçlarımıza. Sazdan saptan sepetlere doldururduk karnında mermi gibi havyarını taşıyan canım balıkları. Rızık kapısı olurdu Bendimahi… Suları gümüş deltalarda bereket fışkırırdı.

Sonra çok uzaklardan geldiler. Karadeniz’den yükledikleri tekne ve motorlarıyla işinin ehli balıkçılar. Rast gele dediler açılıp Bahri Van’a, Van Gölü’ne… Torlarındaki gölün hasadı incili kefalle doyurdular Anadolu’yu.

Dediler ki bu balık başka balık… Yurdu yüksek deniz Van Gölü… Duru tatlı sularla sodalı gölde buluşur tenleri. Balık uçar mı? Uçar Van balığı… Tekmil yumurtalarını uçarak bırakır.

Her sabah iki atın çektiği yaylılarda seslenir kara yağız balıkçı:

“Balıkçı! Balıkçı!”

Kimi tane hesabı satar, kimi terazi kefesi dolusu. Dizilir tandırların kenarına… Dizilir tenekeler üzerine. Hani yanına bir de ayran aşı pişti mi… Değme Halil İbrahim sofralarına taş çıkartır.

Olur ya! Kardır kıştır yüz vermezse balıkçının toruna Van balığı. Baharın en deli aylarında tuzlanır salamura edilir tenekeler içinde. Tıpkı otlu peynirin toprağa gömülü küpleri gibi zemheri kışta çıkarılıp, közlenir nar gibi ateş yanan mangallarda.

Yazarın Diğer Yazıları