Şahbettin Uluat

Herkes kendi çağının tanığıdır

Şahbettin Uluat

Sinema ile tanıştığımız 1960’lı yıllarda izlediğimiz filmlerin çoğu siyah beyazdı.

Çizgi romanlar siyah beyazdı.

Cep fotoromanlar siyah beyazdı.

Çok farkında değildik ama o atmosfer içinde okuduğumuz tarihi romanlarla aşk romanları da siyah beyazdı.

Renklileri ortalıkta yokken siyah beyaz filmler gelirdi sinemalara. John Wayne’ın ilk filmleri siyah beyazdı. İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan yabancı filmler siyah beyazdı. Yılmaz Güney’in Umut, Kovboy Ali, Kızılırmak Kara Koyun, Kargacı Halil, Ayhan Işık’ın, Belgin Doruk’un, Nubar Terziyan’ın, Neriman Köksal’ın, Sadri Alışık’ın filmleri de siyah beyazdı.

Heyecanla izlediğimiz ve bende iz bırakan ilk renkli filmlerin hatırladığım en eskisi Kirk Douglas’ın başrolünü oynadığı Spartaküs’ün İsyanı filmidir. Bildiğim kadarıyla o filmin bir başka önemli özelliği de sinemaskop olmasıydı.

Bir kovboy filmi olan İyi Kötü ve Çirkin de artık renkliydi.

Renklileşen filmler adeta bizim hayal dünyalarımızı da renklendirmişti. O günlerde sinemalarda gösterime giren yabancı filmlerin ardından Yeşilçam filmleri de renklenmeye başlamıştı. Artık Yılmaz Güney’i, Filiz Akın’ı, Hülya Koçyiğit’i, Ediz Hun’u, Fatma Girik’i, İzzet Günay’ı, Cüneyt Arkın’ı ve diğerlerini renkli olarak izliyorduk ve kısa zamanda da buna alışmıştık.

Çocukluk günlerimizde haftada bir yayınlanan, aşk hikâyeleri ile dolu siyah beyaz baskılı cep fotoromanları da sinemalar gibi ilgi görüyordu. O günün beyaz atlı prenslerini bekleyen, türlü hayaller kuran genç kızları ile o kızlara ulaşmakta, onlarla konuşmakta güçlük çeken kimi delikanlıları alenen, bazıları da ailelerinden gizli bunları okuyorlardı.

Fotoroman sektöründeki canlılığı gören yayıncılar sonraları içinde macera, cinayet, heyecan, korku olan Killing adlı bir başka fotoromanı da piyasaya çıkardılar.

Fotoromanların da renklisi çıktı mı, tam hatırlamıyorum ama sinemanın renklenmesiyle fotoromanların popülaritelerini yitirdiğini biliyorum.

Filmlerle birlikte çizgi romanlar da renklenmeye başladı. Pekos Bill çizgi romanının sayfalarının yarısı renkli, yarısı siyah beyaz oldu ve bu önemli bir gelişmeydi. Daha sonra Red Kit, Tenten çizgi romanları ile birlikte diğer çizgi romanların bir kısmı da renklendi. O süreçte yayınlanan Tarkan çizgi romanı bildiğim kadarıyla hep renkliydi.

Çocukluğumun dergilerinden benimle yolu buluşanların ilki Doğan Kardeş adlı çocuk dergisiydi. Özenle basılıyordu ve içinde çocuklara hitap eden her şey vardı.

Sonraları Van İl Halk Kütüphanesi’nde ciltler haline getirilmiş Ruh ve Madde dergileri ile tanışmıştım. Onlar da dünyama bambaşka bir kapı açmıştı. Bu dergilerde merak uyandıran; korku, heyecan veren şeyler anlatılıyordu. 

Piyasada satılan ve çok okunan dergilerin iki tanesi Hayat ve Ses mecmualarıydı. İnce kaliteli kâğıda basılan bu dergiler siyaset, ekonomi, sinema, magazin, sanat dünyasından haberler veriyorlardı. O günlerde sinema artisti olmanın bir yolu da Ses Mecmuası’nın açtığı yarışmalardan geçiyordu.

Sonraki dönemlerde yine çok satan, bazen tezgâhın altından verilen dergilerden biri de Pazar mecmuasıydı.

Her kuşak kendi döneminin canlı tanığıdır. Bizim kuşak da Van zemininde sinemanın, çizgi romanların ve onlarla birlikte yaşamların renklendiği dönemin canlı tanığı oldu.

Şimdi artık her alanda ve her gün baş döndürücü hızla gelişmelerin yaşandığı dünyamızda yeni - eski her türlü bilgi, haber ve fikir ışık hızıyla dünyanın her köşesine, tabletlere, bilgisayarlara, cep telefonlarına ulaşıyor. Bugünün gençleri ve çocukları, gelecekte evlatlarına tanığı oldukları değişimleri anlatırken ilgi alanlarına göre birbirinden farklı sayısız şeyden söz edeceklerdir.

Onların hikâyeleri siyah beyazdan renkliye geçmek kadar basit ve sade şeyler olmayacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları