
Tavuğu Değil, Tencereyi Döven Gelin ve Mizahın Kolonyal Hâli
Ramazan Yıldırımçakar
Düşüncenin çiçek vermediği yerlerde, dikenler sanat sanılır.
Ve bazen bir derginin iç sayfasında, kalem değil kibir ve cehalet yürür.
Leman Dergisinin dünkü sayısında Hz. Muhammed ve Hz. Musa üzerine çizilen karikatürlere baktım;
Çizgiler arasında ne zekâ vardı ne zarafet ne de derinlik vardı.
Yalnızca bir boşluk…
Hafızadan, inançtan, ahlaktan,tarihten ve edebî bir tartışmadan yoksun, gürültülü sözü kalabalıklaştıran bir boşluk.
Bir zamanlar düşünce çizgiyi taşırdı.
Şimdi ise çizgi, düşünceden taşmış gibi davranıyor.
Ne var ki, çizgiye ruh üflemeyen her kalem, yalnızca karikatür değil, karikatürün de karikatürü olur.
Bu topraklarda ne zaman bir peygamber adı geçse, bazı ellerde titreyen kalemlerin niyeti bellidir:
Kutsala saldırmak, inanca güya ironik bir dokunuşla dil uzatmak ve bunu “özgürlük” diye pazarlamak.
Lakin ne yazık ki bu kalemlerin çoğu artık bizimdir.
Evet, yerli oryantalistlerdir bunlar.
Doğdukları topraklara yüz çevirip, başlarını Batı’nın vitrinine dönen, orada yansımasını göremeyince kendi suretinden nefret eden kalem sahipleri…
Edward Said uyaralı çok oldu:
“Doğu, Batı’nın icadıydı.
O hayal edilen Doğu, ya eğlencelik bir masaldı ya da tahakküm gereci…”
Bugünse o tahakküm, kendi ellerimizle yeniden inşa ediliyor.
O fırçalar, Batı’nın kaleminden değil artık;
Kendi eliyle kendi hafızasını yok eden “aydın”larımızın elinden çıkıyor.
Çünkü bu çağın en trajik figürü, karpuzu bölemeyip, fındık kabuğunu baltayla kırmaya çalışan entelektüeldir.
Ne büyük meselelere kafa yorar, ne de derinlikli eleştiriler üretir.
Ama halkın inancına, tarihine, hafızasına baltayla girer.
Sonra da o dağınıklığın ortasında poz verir: “Bakın, ne güzel kırdım.”
Ey Leman!
Mizah halkın vicdanıyla buluşmadıkça, yalnızca alay olur.
Hiciv, bilgiden ve ahlaktan yoksunsa, yalnızca iftira olur.
Sizin o karikatürleriniz ne cesur, ne derin, ne yaratıcı…
Sadece alışıldık bir sömürge taklidi.
Bir zamanlar karikatürlerle tiranlara korku salan kalemler, şimdi en savunmasız olanın inancına dil uzatmakla meşgul.
Tavuğu pişiremeyip tencereyi döven gelinin hali gibi:
Sorunu anlamadıkça öfke, nesnesini şaşırır.
Ve siz de kutsalı hedef alarak aslında kendi acizliğinizi örtüyorsunuz.
Kutsal figürleri karikatürleştirmek düşünce değil, sadece kolaycılıktır.
Bu bir eleştiri değil, kötü bir taklit.
Yerli oryantalistliğin, alıntı düşüncenin ve ezber hakaretin tekrarından ibaret.
Kaldı ki peygamberler, karikatürle küçültülebilecek insanlar değildir.
Onlar çağları sarsan hakikatlerin taşıyıcısıdır.
Siz onların gölgesine bile düşemezken, gölgelerini çarpıtmakla meşgulsünüz.
Ey kalemini zihin yerine kibirle besleyen çizer!
Bil ki:
Gerçek düşünce, kutsala söverek değil, anlamaya çalışarak başlar.
Mizah, aşağılayarak değil, aynaya tutarak konuşur.
Ve hiciv, bir halkın inancına dil uzatmaz;
O inançla birlikte büyüyen çelişkilere ayna tutar.
Siz çizgiyi çektiniz, evet.
Ama düşünce o çizgiden çıkmadı.
Çünkü düşünce yoktu.
Ve çizgi, düşüncesiz kaldığında, yalnızca sönük bir karalamaya dönüşür.
Son söz:
Kalem kutsalı alaya aldığında, önce kendini küçültür.
Ve bazen, bir karikatür tek bir fikre hizmet eder:
Boşluğa.