Prof. Dr. Ahmet Özer

Referandum sonucu ne diyor bize?

Prof. Dr. Ahmet Özer

GİRİŞ

Seçim bitti ancak tartışması ve etkileri daha epey sürecek gibi. Çünkü herşeyden önce bu referandum OHAL ortamında yapıldı. Böyle önemli bir değişikliğin OHAL ortamında yapılmasının uygun olmayacağını daha önce bir vesileyle başbakan da dile getirmişti. Ama her ne olduysa daha sonra hızla OHAL ortamında refrenduma gidildi. Ayrıca, seçimin eşit ve uluslararsı satandartlara uygun olmayan koşullarda yapıldığı AGİT Gözlemciler Heyeti tarafından da dile getirildi. Uluslararsı göz ve kanaat bakımından bu da hiç kuşkusuz çok önemli. Siz bu görüşü yok saysanız bile dünya yok saymayacaktır. Kaldı ki medya, para, bürokrasi ve devlet olanaklarının  bu seçimde kullanılması zaten bilinen bir gerçek. Kimi yerde ise baskıların oldu, bunların doğurduğu sakınca ve sıkıntılar oluştu. Bütün bunların yanısıra, üstüne üstlük bir de Yüksek Seçim Kurulu'nun seçim sırasında aldığı karar hem seçimlere gölge düşürdü hemde bu tablo "siyasi meşruiyet" tartışmalarını beraberinde getirdi. Bu kısa girişten sonra durumu genel açıdan, partiler açısından, dış dünya ve iç kamuoyu (ve ekonomi) açısından kısca ve madde madde değerlendirmeye çalışalım..

 

GENEL DURUM BAKIMINDAN

1. Bu referandumda toplum ortadan ikiye bölündü. Bu görüntü yeryer pratiğe de yansıdı. Anayasa gibi önemli bir konuda böyle bir kamplaşmanın olması demokrasi açısından iyi olmadı..

2. Hala tartışmalı olmakla birlikte; çok az bir farkla (51,4)"evet" çıktı.. Bu sonuç geçerli sayılsa bile, hukuki açıdan değilse bile siyasi açıdan bir meşruiyet sorunu ortaya çıkardı. Çünkü anayasalar toplumların temel uzlaşı metinleridir. Bu uzlaşma sağlanmazsarıza üretmek zor olur.Yapılan sıradan bir değişiklik değil, anayasa değişikliği ve üstelik sistemi kökten değiştiren bir değişiklik. Toplumun yarısının karşı olduğu bir anayasa ülkeyi nasıl kapsayacak ve nasıl rıza üretecek?

3. Seçim sonuçları,bu değişikliği getiren partiler tarafından bile tam desteklenmediğini gösteriyor. Nitekim son seçimde, AKP 49, MHP 13, BBP 0,8 HÜDAPAR ve diğerleriyle birlikte nerdeyse 70'e varan bir oy potansiyeli sözkonusu iken, ancak 51.4 gibi bir oy oranında kalması bunu göstermiyor mu?  Bunun hiç mi önemi yok?Değişikliği savunan partilerin bile oyları neden gelmedi? Bu noktanın altı hasasiyetle çizilmelidır. Nitekim MHP'nin dörte üçü, AKP'nin ise beşte biri bu değişikliğe mesafeli yaklaşıp oy vermediği, araştırmacılar tarafından ortaya konulmuş durumda.Bir sivil siyasi ortamda toplumun yarısının hayır dediği bir anayasa değişikliğinin toplumun tümüne güle eğlene nasıl uygulanacak? Bu soru ortada duruyor.

4. Referandumun yüksek katılımla gerçekleşmiş olması hiç kuşkusuz demokrasi ve siyasi katılım açısından dikkate değer bir durum. Ne ki bu oranın yurda dağılımı istikrarlı değil. Batı bölgelerinde (özellikle büyük kıyı kentlerinde)  katılım oranı 90'ları bulurken doğuda bu oranın75'lere kadar düştü; bunun nedeni sorgulanmalı?

5. Yukarda belirtildiği gibi bu anayasa değişikliğinin OHAL ortamında gerçekleştirilmiş olması bir başka tartışmanın konusu olmaya devam edecektir.

6. HDP'nin eşbaşkanlarının ve on milletvekilinin, yüzlerce partili ve belediye başkanlarının içerideolduğu bir süreçte referanduma gidildi. BDP'li belediyelerin tümüne kayyum atanmış durumda. Belediye başkanları ve meclis üyeleri tutuklu. Bu durum hiç yokmuş gibi davranıldı. O gün bütün bunlara ses çıkarmayanların bugün Kürt oylarının hesabını sormaları ne kadar ahlaki?

7. Kaldı ki böyle bir ortamda bile devlet bütün gücü ve olanakları oranında evete  çalıştı. Bütün bunlara rağmen istenilen sonuç elde edilemedi. Bu hiç mi önemli değil? Biz yaptık oldu bitti gitti denilerek geçiştirecek bir durum mu bu? Gerçeklere gözünü kapatan sadece kendine dünyayı gece yapar; gerçek ise orada durmaya devam eder.

8. Ayrıca bundan sonra yapılacak başkanlık (evet bu kavram sanırım bundan sonra daha çok kullanılacak) seçimlerinin kimse için cepte keklik olmadığı ortaya çıkmış oldu.

9. Bu değişikliğe geçildiğinde, sistem iki partili bir yapıya kayacak gibi görünüyor. Partiler o taktirde, toplumsal tabanı dikey değil yatay kesen, daha toplayıcı partiler haline gelecek. Çeşitli görüşleri toplayan  bir nevi "şemsiye partiler"' olmak zorunda kalacaklar.

10. Bir diğer husus da bu anayasa değişikliğine bağlı olarak, yasalarda yapılacak değişikliklerin nasıl, ne yönde ve hangi nitelikteve zamnada  yapılacağıdır. Bu soru  bu saatten sonra daha da önem kazanmıştır.

 

SİYASİ PARTİLER AÇISINDAN

1. Bu referandumun önemli figürlerinden biri Kılıçtaroğlu'dur. Kılıçtaroğlu tek başına  "Hayır Cephesinin" liderliğini yaptı. Sakin ve sorumlu biçimde asimetrik bir güç karşısında, kampanyayı başarılı biçimde yürüttü ve 49'lük bir orana ulaştı.. Bu azımsanacak bir şey değildir.

2. Referandumun yenileni ise kuşkusuz Bahçeli'dir. Bahçelinin artık partisinin başında kalması daha güçve tartışmalı hale gelmiştir.Bahçeli'nin mitinglerine ve meydan meydan dolaşmasına rağmen MHP'nin büyük çoğunluğu evet dememiş, liderin tersi bir istikamette yol almış, oy kullanmıştır.

3. AKP de istediği sonucu elde edememiştir. Cumhurbaşkanı'nın açık desteğine ve kendi seçmeni üzerindeki etkisine,onca olanağa rağmen bir önceki seçimde aldığı oyların çok altına düşmüştür. Bu cepheden sadece MHP seçmeni değil AKP seçmenin de  bir kısmı sistem değişikliğine "hayır" demiştir.. AKP'nin güçlü olduğu İstanbul, Ankara, Antalya gibi yerlerde "Hayır"'ın önde çıkması hem önemlidir hem de bunun  göstergesidir..

4. HDP'den de az da olsa bir kayma olduğu görülüyor. Bunda baskı ve tutuklamaların  etksis var. Ayrıca, bölgede bazpartilerin seçimi boykot etmesi, kimi aktörlerin (ör. Barzani'nın) evet demesinin etkisi olduğu gibi yeni sistemin Kürt sorununun                 çözümüne katkı yapacağı beklentisine girmiş olanlar da olabilir.

 

DIŞ DÜNYA ve AVRUPA AÇISINDAN

1. Avrupa ile Türkiye arasında iyi gitmeyen ilişkileri referandum bir kez daha su yüzüne çıkardı.Amerika da bu minvalde ses veriyor zaten. Bu durum, iktidar ve Cumhurbaşkanı tarafından tepki ile karşılanıyor, hatta kimi zaman adeta aba altında sopa gösteriliyor; ne ki uygar dünya ile köprüleri atmak Türkiyenin yararına değil. Gerekirse AB üyeliğini refaranduma götürürüz şeklinde beyanlarda bulunulması. Avrupaya gözdağı verilmesi gibi bir söylemin Türkiye'ye ne yararı olacak?.

2. Burada iki yanlış var: Birincisi, biz AB'ye onlar için değil kendimiz için girmek istiyoruz. İkincisi buna bağlı olarak "AB'den çıkarız ha", AB'yi değil olsa olsa toplumda bunu istiyenleri tehdit anlamına gelir. Aksi taktirde AB bize ille gelin AB'ye katılın demiş değil ki.. Türkiye demokratik satndartlarını yükseltmek ve ekonomik refahını artırmak için böyle bir yönelim içinde.

3. Türkiyenin demokratik standartlarını yükseltmek adına AB süreci bir manivela olarak kullanılabilir.. Ne ki 2004 yılında gündüz havai fişeklerle müzakerelerin başlangıcını kutlayanlar şimdi sanki izole bir dünyada yaşamak mümkünmüş gibi  batıdan kopmak istiyor. Ülkeyi demokrasinin olmadığı doğuya götürme hevesi var.

4. Bu tehditin AB'den ziyade kendimize ve demokrasimize yansımalarının olacağını ya unutmakta ya da bildiği halde bunu yapmaktadırlar.

5. Bir başka noktada daha referandum akşamı idami geri getirme tartışmasının başlatılmasıdır. Bu eğer topluma yönelik bir popülizm değilse sadece AB'den çıkmayı sağlamaz aynı zamanda çağdaş dünaya ile de ipleri kopartan bir atraksiyon olur.

6. Oysa ihtiyacımız olan geçmişte elde edilmiş demokratik kazanımları geri vermek değil tersine onlara yeni kazanımlar eklemektir.

 

EKONOMİ AÇISINDAN

1. Kimi ekonomistlere göre bir kriz beklentisi sözkonusu. AB ve ABD başta olmak üzere birçok ülke ile ilişkilerin kötü olması dolar mobilitesi ve cari açık üzerinde olumsuz etkide bulunuyor.   Üretime dönük bir gelişme yok, işsizlik ve eflasyon artıyor.

2. Eğer hayır çıksaydı ekonomik krizin faturası bu cepheye kesilecekti. Şimdi ne mazeret üretilecek?

3. Dış ve iç dinamikler açısından iktidar en sıkıntılı zamanlarını yaşıyor. Birikmiş sorunlar çözülmezse ne ekonomi sürdürülebilir ne demokrasi bu haliyle ..

4. Bir an önce demokrasi ve ekonominin eş güdüm içinde ele alınması ve ülkenin bu kıskaçtan kurtarılması gerekiyor.  Bunun yolu da daha fazla demokrasi daha fazla özgürlük ve daha fazla üretimdir.

 

SONUÇ

Sonuç olarak AKP ve Cumhurbaşkanı gelinen noktada iki seçenekle karşı karşıya: Ya  baskıları azaltarak,sertlik politikalarını terk edip,dümeni daha fazla demokrasiye kıracak ve Kürt sorunu başta olmak üzere diğer bütün sorunları hukuk çerçevesinde uzlaşmacı bir yolla çözmeye çalışacakya da daha da sertleşecek. Bu da Türkiyeyi herbakımdan daha izole bir duruma sokacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları