Ömer Gündüz

Asıl suçlu kim?

Ömer Gündüz

Özel televizyonların hayatımıza girdiği günden beri, bir zehirli sarmaşık gibi hayatımızı sarıp sarmalayan, milli ve manevi değerlerimizi törpüleyen, ahlâk anlayışımızda çöküntüler meydana getiren, toplumsal dinamiklerimizi ve çimento nitelikli kimliğimizi ortadan kaldıran dizilerle ilgili olarak sürekli uyarılarımızı yapıyoruz ve bu konuda bir şeyler yazıp çiziyoruz. Aile yapımızdaki manevi değerlerimizi, ahlak manzumelerimizi, ortadan kaldırmayı amaçlayan bu yerli dizilerin, maneviyat iklimimizdeki yaptıkları tahribatın boyutunun gün gelip toplumu maddi ve manevi buhrana iteceğini, defehaten ifade ettik. Fakat dinleyen olmadı! Siyasi makamlarda bu sorumluluğu üstlenenlerde, bu dizilerin içeriği ile ilgili söz söyleyip ceza mekanizmasını işletecek olanlar da kulaklarını bu rezilliklere tıkamış durumdalar. Ne yazık ki onlarda, bizim gibi bu rezillikleri seyretmekle meşguller. Ne zaman ki, toplumsal olarak vahşet boyutunda cinayetler, tacizler, tecavüzler ortaya çıkıyor, işte birileri o zaman sorumlu aramaya kalkışıyor.

            Toplumun neden çürüdüğünü, küçücük çocukların bile neden cinayetlere kurban gittiğini, neden değerlerimizin kökten yok olduğunu anlamak üzere sosyologlar, uzmanlar ahkâm kesmeye başlıyor. Ancak bu konuda sosyolog veya toplum bilimci olmaya gerek yoktur. Olayların bu noktaya ulaşmasının ve insanımızı huzursuz edecek boyuta gelmesinin çok net bir kaç sebebi vardır. İşte demin bahsini ettiğim televizyon dizilerinin aşılamış olduğu manevi tahribat ve şiddet içerikli seneryolar bu gidişatın eylem boyutunu oluşturmaktadır. Birde asıl görsel eğitimi bertaraf edecek tek panzehir olan eğitim müfredatımızın da iflas etmesi bu işi çok daha vahim hale getirmiştir. Yani akşam televizyonun zihinlerde açmış olduğu tahribatı tedavi edecek ve tersine insanlığı iyiye ve güzelliğe yönlendirecek; eğitim mekanlarının ve eğitici müfredatın olmayışı işimizi daha çok zora sokmuştur. Çocuğumuzun okulda aldığı eğitim yetersiz, hatta bazı noktalarda zarar verici, çevre hakeza tuzaklarla dolu bir mayın tarlası, en önemlisi, anne babalar eğitimsiz yada ilgisiz. Dolayısıyla çocuklarımızın yetişkin çağa gelinceye kadar alması gereken tüm ahlaki değerlerden, insani ve vicdani hareketlerden ve fayda sergileyebilecek pozitif ilimlerden yoksun bir vaziyette yetişmesi gençliğin yol haritasını yanlış çizmesine sebep olmaktadır. Sonra belirli bir yaşa geldiğinde almış olduğu mevcut çökmüş eğitimin bir gereği olarak para, kadın ve makam hırsı ile ne yapacağını bilmeyen bir vaziyette deli danalar gibi ortalığa zarar vermekte ve toplumumuzu huzursuz etmektedir. Sonra “vay efendim, şurada bir çocuk vahşice öldürüldü, bir genç para için anne-babasını öldürerek evinin yanındaki bahçeye gömdü” gibi haberleri sık sık duymaya başlıyoruz. İşte tüm bu anlatılanların tek sebebi vardır. “Rüzgar eken, fırtına biçer”.  Son çeyrek asırda çocuklarımıza ve gençliğimize ne verdiysek; karşılığında onu aldık. Bu günkü olayların da şüphesiz, tek açıklaması budur. Çünkü Rabbimiz Kur'an'da mealen: “Bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlak ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah'ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir.” (Enfal/53) ayetindeki uyarıyı karşımıza çıkarmaktadır. Karşımıza çıkan bu uyarı ile “asıl suçlunun kim olduğunu” bir kez daha düşünmemiz gerekiyor...

            Her zaman söylediğimiz gibi, toplumları bitiren, çürüten, yok eden siyasal veya ekonomik mülahazalar değildir. Toplumları bitiren ahlâk değerleridir, ahlâk değerlerinden uzaklaşan insanların çürüyen bünyeleridir. Batı toplumları müreffeh bir görüntü içinde debeleniyor olabilirler. Ama onların maneviyatları, ahlâki değerleri ve aile ilişkileri acınacak bir kimlik sergiliyor. Referanslarını İslam’dan alan Türkiye gibi ülkelerin ahlâk değerleri ise daha düne kadar sağlam bir görüntü sergiliyordu. Ama uygulanan yanlış politikalar, televizyon ekranından evimizin içine ulaşan erozyon ve sorumlu makamlarda bulunanların yetersizliği dolayısıyla, ahlâk değerlerimiz yok edildi. Bu sorumsuzluğun bizi getirdiği nokta ise, küçücük çocukların vahşice öldürüldüğü, sevgi ve merhametin yok olduğu bir düzlem oldu. "Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." (Nuh/27) buyuran Mevlamız ise en iyisini biliyor ve biz inanmış toplumları bu konuda uyarıyor.

            Selam ve muhabbetle...

 

Yazarın Diğer Yazıları