Dissosyatif kişilik(ler):
Eğitimci Yazar Bahri Yıldızbaş
Eziklik ve biçarelik içinde dissos kişilikle büyüyüp, minikte olsa bir itibar sahibi olanlar, toplumda itibarı olmayan babaları da olsa “babamdır” demez, tanımaz, sahip çıkmaz, huzurevleri ve otel odalarında yalnızlığa terk ederler.
Kanatları yontulmuş tavuklar gibi; makam, para, güç ve kimlik sahibi olanların yanlarına tilki gibi sokulurlar. Yemlenmeye başlarken, “arkadaşım, dostum, manevi abim, ablam, akrabam” diyerek, ondan habersiz onun reklamını yapar ve onu göklere çıkarırlar. Babasına yar olmayan dissoslar, kendilerine avuç açan ve iyilik edenleri sevmiş gibi görünseler de, işlerini yaptırdıktan sonra hep düşecekleri günü bekler, üzülür gibi görünselerde, gizli mutluluk duyarlar. Hatta onların mutlu ve acı günlerinde hep önde olur, cenazelerinden bile nemalanarak, ortalıkta dolaşırlar.
Öyle böyle, çakallar DEĞİLLER: Orman sırtlanları gibi sinsi, tarla sırtlanları gibi korkak, Irmak kenarı sırtlanları gibi dişli ve çoğalınca sahra sırtlanlarından beter olurlar Kİ; aslanlar ve kaplanların dahi korkup bulaşmak istemedikleri kadar acımasız, kanlı ve iğrençtirler.
Kendilerine yer edinebilmek ve kirli geçmişlerini saklamak için, birbirlerini mıknatıs gibi çeken karekterlerini buluşturur ve kalabalıklaşarak, amaçlarına ulaşmak İçin onlarca kılıfa bürünüp; toplum lideri, güçlü ve saygın kişilerin güvenini kazanarak, sümüklük, sönüklük, soysuzluk ve görgüsüzlük sınıfındaki aşağılık komplekslerini saklamak için onların desteği ile kulüp, dernek ve topluluklar kurarak, sosyete ve soylu görünüp, başka kimliklerle itibar kazandıklarını zannederler.
İnançları, fikirleri, ideolojileri, partileri ve servetleri yoktur, zaten hepsi onların sayılır. Hayatları; kişiliksizlik, yalan, çok bilmişlik ve sırıtan kişilik üzerine kuruludur. Her türlü pisliği ve hileciliği mübah sayarak, hedeflerine ulaştıktan sonra, önce onlara itibar kazandıran güçlülere ve ardından birbirlerine her türlü kalleşliği yaparak, utanmadan toplumda gezerler.
Bu tür çoklu kişiliklerde, vefa ve insanlık komikliktir. Bu kişilerin, birden fazla benliğinin olduğuna inanması ve bu kişilikler arasında bilinç değişimleri yaşamasına neden olan psikolojinin bir hastalık DEĞİL, hüner olduğuna inanırlar. Ne acıdır Kİ, çokturlar ve güzel insanların hiç beklemedikleri anda başlarına gelen gizli belalarıdırlar.
Dissosyatifler; kıskandıkları ve beğendikleri arkadaş guruplarını tilki gibi uzaktan izler, bir şekilde içlerine dalar, kendilerini önceden tanıyanlar ile fark edenleri, iğrenç şarlatanlıklarıyla en kısa sürede oralardan uzaklaşTıRaRaK, bir süre oralarda atlarını oynatırlar. Zeki ve uyanık olanlar, dissoları kısa sürede fark eder ve çok bulaşmadan giderler. Diğerleri ise, yıllar sonra; ahlar, vahlar, vay beler ve ağlamalarla kendilerini avuturlar.
Çevremizde, iş yerimizde, en yakınlarımızda ve yanıbaşımızda da “birden fazla benlikli ve bilinç değişimi” olanlar vardır. Özünde çamur, sosyal medyada ise iyi bir atar. Çok tanıdım, isim idim tanıyorum da, neye yarar. İş işten, çoktan geçmiş oldu.
Birdenbire karşınıza çıkıp, “hadi bunu ve şunu kuralım” diyenler olursa; malınıza, etinize, cebinize ve itibarınıza sahip olun.
Dissosyatif’lere, “İNSAN KILIKLI, sırıtan ve şirin görünen SIRTLANLAR” DİYEBİLİRİZ.
Yazımı, rahmetli Uğur Mumcu’nun: “Masada kavun, avun babam avun.” başlıklı makalesinden esinlenerek; “Çiçek kokla, zeytin topla, şip şiringo şiringo, hop tringo miringo.” söyleyerek, tamamlamak geldi içimden.
Eğitimci ve araştırmacı yazar Bahri Yıldızbaş’tan, “yazmadı” demeyin ve tarihe “körfezden kızmayın” olarak, sevgiyle selamlar.