Prof. Dr. Ahmet Özer

Akp, Çözüm ve Kobani

Prof. Dr. Ahmet Özer

AKP Lideri Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra, başbakanklığa gelen Davutoğlunun çözüm süreci işini başbakan yardımcılığından alarak direk kendine bağlaması bu işi önemsediğinin mi yoksa işi komisyona havale edip savsaklamasının mı delaleti. Biz her şeye rağmen birinci argümanın geçeliliğine inanmak isteriz. Çünkü Kürt meselesinin çözülmesi cumhuriyetin ilanından sonra Türkiyeninin başaracağı en önemli bir iş olacaktır. Bunu başardığı taktirde önümüzdeki bir kaç yıl içinde bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri olmamaması için hiç bir neden kalmayacaktır.   Ancak maalesef tarihsel bellek bunun o kadar da kolay olmayacağını hatırlatıyor bize.

Çünkü AKP iktidarı öncesi devlet ve hükümetlerin uygulamaları Türkiye’nin  toplumsal, sosyal, kültürel, kimliksel ve inançsal damarları üzerinde epey tahribatlar yaratmıştı zaten. Bu anlamda  İttihat ve Terakki’den günümüze kadar yürütülen pratik ve politik uygulamaların yol açtığı yıkım ağırdır ve bu yıkımların önemli bölümü  günümüze kadar onarılmış değil. Bugün gelinen noktada ise AKP iktidarı duruyor ve AKP de başlangıçta hernekadar demokrasi ve katılımı önceleyen bir politikayla işe başladıysa zaman geçtikçe ve güçlendikçe bu anlayıştan koptu eski statükoyu değiştirmek yerine onun bir parçası haline geldi.  

Son Kobani olayları AKP iktidarının niyetinin Kürtler konusunda halisane olmadığını ortaya koydu. Kobani düşsün, PKK’nin beli kırılsın Kürtlerdense IŞİD’le komşu olunsun istendi sanki. Bu tavrın etkisiyle toplumda meydana gelen infial 43 canımızın yitip gitmesine mal oldu. Bu süreçte olayları yatıştırması gerekenler adeta ateşe benzinle gittiler. Şimdi zararın nersinden dönülürse kardır deyip tavır tazelemek gerekir. Bu durum ne iç ne de dış hukukla tutaralı çünkü.

Uluslararsı Hukuka Riayet Edilmeli

AKP iktidarı döneminde Avrupa Birliği ile ilişkilerde ciddi düzeyde bir gelişme kat edilmediği gibi mevcut  ilişkilerde de bir tıkanma yaşanıyor. İç ve dış dinamiklerin verdiği desteği demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü yönünde kullanamadı, üstelik bu alanlar dahil,  insan haklarına ilişkin uluslararası belgeleri imzalamaktan hep kaçındı.

Nitekim 1-) Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü2-) Avrupa Konseyi Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı3-) Yerel  Yönetimlerin  Faaliyetlerine Katılım Hakkına Dair Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Ek Protokolü4-) Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 12 Nolu Ek Protokol5-) Avrupa Konseyi Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi6-) BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (m 27)7-) BM Ekonomik, Sosyal, ve Kültürel Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme (m13)8-) BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (m17,29 ve 30)9-) Avrupa Konseyi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı (m1,4/6, 6/1,7/3,8/3,9/4,6,7 10/2,3 ve 11 gibi uluslararsı belge ve protokollere imza koyduğu halde işine geleni uyguluyor işine gelmeyeni ise uygulamıyor. Bir kısmına ise uluslararsı hukuka uymayan bir tarzda çekince koymuş durumda.

Üstelik Türkiyenin imzalamadığı, çekince koyduğu sözleşme ve belgelerin esas muhtevası Türkiyenin demokratikleşmesine, insan haklarına, kültürel ve demokratik haklara ilişkindir.  İmzalaması durumunda sorunların çözümünü son derece kolaylaştıracak hem içte  hem de dışta Türkiye’ye itibar kazandıracaktır. Dışa dönük yaklaşım bu iken içerdede sorunların adı konuldu ama çözümü için somut paratik adımlar bir türlü atılmıyor.

İçerde ne yapılmalı?

Bu anlamda İçe dönük yaklaşımı ele aldığımızda ise; 1)Çatışmaları sonlandırmak, toplumsal birlikteliği sağlamak için yeni bir Anayasanın gerektiği biliniyor. AKP yeni bir Anayasa yapmadı. 12 Eylül Anayasası’na  sırtını dayayarak üç dönemdir iktidarını sürdürüyor. 2) Çatışma sürecinde binlerce faili meçhul cinayet ve kayıplar yaşandı. Yine binlerce köy yakılıp yıkıldı. Yaşananların aydınlatılması, faillerinin cezalandırılması konusunda şimdiye kadar somut ve tatmin edici bir adım atılmış değil. 3)Anadilde eğitim hakının güvenceye alınması, noktasında bir gelişme yaşanmadı. 4) %10 seçim barajının kaldırılmasına yönelik büyük bir talep olmasına rağmen bu talep Başbakan tarafından hep geri çevirildi. 5) Aleviler üzerindeki baskıların kaldırılması ve cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi başta AKP çok sayıda Alevi çalıştayı yapmasına rağmen Alevilerin sorunlarını çözmede ciddi bir adım atmadı. 6)Roboski’de devlet eliyle açık bir katliam yapıldı. Şimdiye kadar  sorumlulara yönelik bir cezalandırma yapılmadı., 7)Gezi sürecinden bu yana otoriter baskıcı bir iktidar uygulamasına tanık oluyoruz. 8) 6-7 Ekim olaylarındaki olayların failleri ve bu provakasyonları yapanlar ortaya çıkarılmadı. 9)Bunları yapacağına 1990’lı yılları çağrıştıran Polis selahiyetlerini geceyarısı kanunlarıyla artırma yoluna gitti. 10) Unutulmamalıdır ki polisiye uygulamalar hükümeti bir yere kadar koruyabilir ama başarısızlığını engelleyemez. Geçmişte böyleydi, gelecekte de böyle olacaktır.

Çözüm Süreci Kobaniden Ayrı Tutulamaz.

Hükümetin yapması gereken Çözüm ve Barış sürecini hızlandırmak, başta Kobani olmak üzere Kürtlere dost ve müttefik olarak yaklaşmaktır.  Öcalan’ın ortaya koyduğu yaklaşım çerçecesinde hükümetin diyalogu müzakere aşamasına  çıkarması ve bunun yasal çerçevesini hazırlayarak sorunun çözümü temelinde yasalarda ve anayasada  gerekli değişikleri (anadilde eğitim hakkı, statü ve toplumsal katılım yasasının çıkarılması) yapması gerekiyor. Tabi müzakereyi yürüten tarafların bunu yapabilmelerinin koşullarını oluşturmak elzemdir. Bu noktada devlet her türlü araç-gereç ve olanağa sahipken diğer tarafın içerden bir hücreden bunu yürütmesi ne kadar adil ve sonuç alıcı olabilir? O halde müzakereyi yürütenlerden biri ve en önemli aktörü Öcalansa onunda çalışma koşulları mutlaka sağlanmalıdır. Bu sadece Öcalana dair bir şey değil sürecin başarısı için gerekli olan birşeydir. Bu noktada Öcalan bilim insanlarıyla, gazetecilerle, kanaat önderleriyle, akil adamlarla görüşebilmelidir. Bunun için de koşulları iyileştirilmelidir.  İkinci beklenti de müzakereler yürütülürken üçüncü bir gözün hakemlik yapmasıdır. Dünyadaki benzer deneyimlerin tümünde bu böyle olmuştur. Türkiyede bu işten sonuç almak istiyorsa bir yandan toplumu buna hazırlarken öte yandan işin gereklerini hızla yerine getirmelidir.

Diğer önemli husus ise türkiyenin uyguladığı yanlış dış politikadan geri dönmesi, başta Kobani olmak üzere Kürtlere dost elini uzatmasıdır. Bu yaklaşım sadece Kürtler için değil Türkiyedeki ve oratadoğudaki tüm halkaların yararına olacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları