Hasan Akçap

Siz nasıl birisiniz?

Hasan Akçap

Ortaokulda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde sınıftan çıt ses çıkmazdı. Kimsenin bir hurafe yaydığı yoktu ama ne hikmetse Din dersinde konuşmak günah diye düşünürdük çocukluk aklımızla. Bir gün kalın kaşlı ince bıyıklı öğretmenimiz,"Allah nezdinde yaşantılarına göre insanlar dört kategoriye ayrılır; mümin, kâfir, münafık ve müşrik" diyerek derse başladı. Sonra tek tek tanımlarını yaptı. "En hayırlı işler yapanlar, kötülükten uzak yaşayanlar mümin, iyiliği tercih etmektense kötülükleri tercih edenler kâfir, iyi gibi görünüp aslında hep kötülük yapanlar münafık, iyilikle kötülüğü birbirine karıştıranlar ise müşriklerdir" şeklinde bizim anlayabileceğimiz basit cümlelerle konuyu anlattı. Kötüler kategorisinde müşrik ve münafıkların kâfirlerden daha kötü olduklarını da eklemişti. Bir arkadaşımız,"öğretmenim peki biz de insanları bu şekilde ayırabilir miyiz?" şeklinde bir soru sordu. Öğretmen, insan aklıyla bunu başarmamızın hem zor hem tehlikeli olabileceğini belirtmiş, "siz siz olun insanları küçük aklınızla tanıdığınız kadar yargılamayın, aksi takdirde yanılabilirsiniz" diye de uyarmıştı. "Peki müşrikler nasıl iyilikle kötülüğü birbirine karıştırıyorlar öğretmenim" diye başka bir soru geldi. "Pazarda iyi domatesleri öne dizip çaktırmadan çürük domatesleri müşteriye satmaya çalışan birini düşünün çocuklar bunun gibi bir şey işte, haram ve helali karıştırmak diyoruz biz buna, şirk geniş bir kavramdır bunu büyüdüğünüzde daha iyi anlarsınız" diye cevap vermişti öğretmenimiz.

Yıllar sonra Pakistanlı ünlü İslam alimi ve müfessir Mevdudi'nin bir makalesini okumuştum. İnsanları bilgi ve bilinç bakımından sınıflandırdığı yazısında, "İnsanlar dört türlüdür: bunlardan ilki bilmez, bilmediğini bilmez, bu cahildir bundan kaçın. İkincisi, bilmez bilmediğini bilir, bu bilgiyi alır her şeyi öğrenebilir. Üçüncüsü, bilir, bildiğini bilmez buna bildiğini ve bildiklerini paylaşması gerektiğini anlatın. Dördüncüsü, bilir, bildiğini de bilir işte bu âlimdir bunu takip edin" diye yazıyordu.

İtalyan ressam ve bilim insanı Lenoardo da Vinci ise insanları; Görenler, Anlatıldığında Görenler ve Asla Görmeyenler diye üç sınıfa ayırmıştı. Gerçekleri görebilmek için insan gözünün yeterli olmadığını, kalp gözünün de açık olması gerektiğini vurguluyordu ünlü bilgin.

Bir eğitimci olarak yıllar içinde benim de tespitlerim oldu insanlara dair. İnsanlar arasında ayrım yapmak, farklılıklara saygı göstermemek gibi bir yaklaşım asla değildir bu. Lakin çevremizde yaşayan insanlara baktığımızda gerek yetişme ortamı, gerek davranış özellikleri, gerekse eğitim seviyesi bakımından iki kategori gözümüze çarpmıştır hep: "ÇÖZÜM ODAKLI İNSANLAR" ve "SORUN ODAKLI İNSANLAR."

ÇÖZÜM ODAKLI İNSANLAR

Karşılaştıkları sorunlar karşısında asla yakınmazlar, kapris yapmazlar, yüzlerini ekşitmezler.

Olaylara olumlu yaklaşırlar, kötümser değil, iyimserdirler, yıkıcı değil yapıcıdırlar.

Başkalarını tenkit etmekten kaçınırlar, kendi görev ve sorumluluklarına odaklanırlar.

Empati yetenekleri gelişmiştir, toplumsal olaylara karşı duyarlıdırlar, sosyal iletişim becerileri gelişmiştir.

Olaylar karşısında yerine ve zamanına uygun olarak tepki ve refleks gösterebilirler.

Gelenekçi değil, yenilikçidirler. Süregelen olay ve olgulara alternatif üretebilir, yeni fikirler geliştirebilirler.

Kibirli değil, alçakgönüllüdürler. Ego duygularını aşmıştırlar.

Bencil değil, paylaşımcıdırlar.

Çalışkandırlar. Hazıra konmacı değildirler. Haksız kazançtan ve emeksiz faydadan uzak dururlar.

Üretkendirler. Sorun değil çözüm üretirler. Sürekli bir gelişim içindedirler.

Özgüven sahibidirler. Temsil ve kendilerini ifade yetenekleri gelişmiştir.

Bütünü görme yetenekleri vardır. Detaylara takılıp kalmazlar.

Yenilgileri, geçmişte yaşanan olumsuzlukları veya başarısızlıkları deneyim sayarlar, kurallara sadıktırlar, adaletlidirler, başkalarına çamur atmaktan ziyade özeleştiri yaparlar.

İsyan etmezler, kanaatkârdırlar, aza kanaat etmeyi bilirler.

Sabırlıdırlar. Sabrın durup beklemek değil, mücadele etmek olduğunu düşünürler.

SORUN ODAKLI İNSANLAR

Tatminsizdirler. Neredeyse her şeyden yakınırlar, kapris yaparlar. Kaşları ve burunları havada gezerler.

Olaylara daima kötümser yaklaşırlar. Her konuda ne yapar eder olumsuz bir taraf bulurlar.

Asla özeleştiri yapmazlar, başkalarını tenkit etmek kolaylarına gelir.

Empati kurma yetenekleri gelişmemiştir. Başkalarının ne düşündüğüne pek bakmazlar. Sosyal iletişim becerileri zayıftır.

Doğru yerde ve zamanda refleks gösteremezler. Bekle, gör politikası güderler. İnandıkları değerleri savunma konusunda kararlı değildirler.

Gelenekçidirler. Eski köye yeni adet getirmekten çekinirler. Yeni fikirler üretmek bir yana, başkalarının yenilikçi düşüncelerine bile kapalıdırlar.

Kibirlidirler. Kendilerini herkesten üstün görürler. Çevrelerinde sevenleri değil, daha çok yalakaları bulunur.

Bencildirler. Yakınlarındaki insanları bile bencil olmaya zorlarlar. Paylaşmak, bağışlamak, vermek istemezler.

Tembeldirler. Oturdukları yerden kazanmak isterler. Haksız kazanç, haram gibi endişeleri yoktur. Emeksiz kazanç hoşlarına gider. Kendilerini akıllı ve kurnaz, başkalarını enayi görürler.

Üretemezler. Çözüm üretmek yerine sorun üretirler. Gelişemezler, hep yerlerinde sayarlar.

Kısıtlı ortamlarda külhanbeyliklerinden geçilmez, toplum içinde iki lafı bir araya getiremezler. Temsil ve ifade yetenekleri zayıftır.

Bütünü görmekte zorlanırlar. Detaylara takılıp kalırlar.

Zorda kaldıklarında oyunbozanlık yaparlar, kuralları değiştirmek isterler, yenilgiyi hazmedemezler, çamur atmaya çalışırlar, adalet anlayışları tuhaftır.

İsyankârdırlar, aza kanaat etmezler, açgözlüdürler. Daima gözleri daha fazlasındadır.

Sabırsızdırlar. Mücadele etmektense kabullenmemeyi tercih ederler. Abartıyı severler.

Evlatlarımızı yetiştirirken bizim nasıl bir insan olduğumuzu düşünmemiz çok önemli elbette. Onlar bizi örnek alıyorlar. Davranış ve tutumlarımız, konuşmalarımız, huylarımız onları etkiliyor. Nasıl bir insan olmak istediğimizi tercihlerimiz belirliyor şüphesiz.

Yazarın Diğer Yazıları