Hasan Akçap

Kim bu çocukların öğretmeni

Hasan Akçap

Ülkemizde bir milyona yakın öğretmen okullarda görev yapıyor. Bu öğretmenler yaklaşık yirmi milyon öğrenciye eğitim veriyor. Seksen milyon nüfuslu koskoca bir ülkenin eğitim hamuru eğitimci bir ordu tarafından yoğruluyor. Peki, bu hamur istendiği gibi şekil alabiliyor mu?

Sokakta eğitimlisi eğitimsizi kime sorsanız size gidişat iyi değil diyecektir. Askerleri eğiten bir komuta sorsanız her yıl askere katılanların bir önceki dönemi arattığı, okuldaki öğretmene sorsanız her sene okla gelenlerin bir önceki dönemi arattığı cevabını alırısınız. Dünyadaki gelişmelere, birçok alanda ilerlemelere rağmen gün be gün insan kalitesinin düştüğünü görüyoruz. E, durum böyle olunca insan ister istemez gözünü ülkenin eğitimden sorumlu bakanlığına dikiyor. Çocuklarımızı, gençlerimizi neden eğitemiyoruz? İnsan kalitemiz neden her geçen yıl daha da düşüyor?

Bu sorulara yanıt ararken oklar ülkemizin eğitim yükünü sırtlamış öğretmenlere dönüyor. Hani meşhur bir serzeniş vardır ya "Kim bu çocukların öğretmeni?" diye. Söz döner dolaşır öğretmene, benim canım öğretmenime gelir. İnsanları eğitemiyorsak bunun sorumlusu öğretmenlerdir denir. Öyle mi? Kimse kusura bakmasın hiç de öyle değil!

Yaşadığımız çağda insani niteliklerin çöküşünün, ahlaki değerlerin azalmasının, güvenin, saygının, hoşgörünün zayıflamasının faturasını sadece öğretmenlere, eğitimcilere çıkarmak elbette yanlış olur.

FIRTINAYA YAKALANAN ÇOCUKLARIMIZ

Anne, baba olanlar iyi bilir; çocuk dünyaya gedikten sonra hayatımız tamamen değişir. Kendi ihtiyaçlarımızı, alışkanlıklarımızı, isteklerimizi, heveslerimizi bir kenara bırakır çocuğumuz için yaşamaya başlarsınız. Yemez yedirir, içmez içirir, giymez giydirir, önce onun ihtiyaçları neyse onu karşılamaya çalışırız. Canı acısa bizim canımız daha çok acır, onu gözümüzden bile çok sakınırız. Mal, mülk, para bir yana biricik yavrumuz bir yana. Zaman gelip çattığında, çocuğumuz okul hayatına başladığında acayip bir dünya çıkar karşımıza. Sanki biz hiç okula gitmedik. Sanki bizim hiç arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz olmadı. Yaşadığımız her şey yabancı gelir bize. Çocuğumuzun arkadaşlarını öğretmenlerini kendimiz seçmek, her adımını takip etmek isteriz. İlkokul yılları hızla akıp geçtikten sonra çocuğumuz ergen olmaya başlar, işte o zaman yanmışız biz. Bir fırtına başlar, öyle ki keşke yağmurun sel olduğu, rüzgârın savurup yıktığı o fırtınalardan olsa. Hem nasıl fırtına? Adı dijital fırtına!

Modern çağda teknolojiden, bilimsel gelişmelerden, iletişim dünyasından uzak durmak neredeyse imkânsız. Bunlardan uzak durmak için ancak inzivaya çekilmek gerek ama artık inzivaya çekilecek yer de kalmadı. İnsanlar gelir sizi orda da bulur. Peki, bilgisayar, televizyon, akıllı telefon sarmalı içinde yaşamayan kaldı mı acaba? Çok az. İnsanlar ciddi bir dijital fırtınaya kapılmış durumdalar. Evinizin içinde de dışında da sürekli veri yağmuru altındasınız. Veriler yağdıkça yağar, dijital fırtına bir an olsun dinmek bilmez. Gece-gündüz, hafta içi- hafta sonu bir türlü dinmek bilmeyen bu amansız fırtına hayatlarımızı kaosa sürüklerken elimizi atıp açabileceğimiz bir şemsiyemiz yoktur ne yazık ki.

YENİ ÖĞRETMENLERİMİZ

Çocuklarımızın, gençlerimizin büyük bir çoğunluğu görülemez bir fırtınaya kapılmış, oradan oraya savruluyorlar. Birçoğunun elinde akıllı telefon, kimisi bilgisayar, kimisi televizyon karşısında dijital fırtınanın esiri olmuş durumdalar. Sosyal medya platformları, forumlar, iletişim grupları, paylaşım siteleri insanları sürekli dipsiz bir girdabın içine doğru çekip duruyor. İnternet en büyük akıl hocası, bilgisayarlar eğitimci, televizyonlar hayat okulu olmuş. Eğitim öğretim kurumları el değiştirmiş adeta. Okulda öğretmenin, evde anne babanın sözü dinlenmez olmuş, okul sıkıcı bir yer olmuş, aile içinde yapılan muhabbet çekilmez bir hale gelmiş. Herkesin başı öne eğik, avuçların içinde bir telefon, dakikalar saatler beyhude geçip durur. Sizin anlayacağınız çocuklarımız artık kontrolden çıkmış durumda. Kim bu çocukların öğretmeni diye soracak olursanız, cevabı çok açık; internet, televizyon ve akıllı telefonlar.

Bu şiddetli veri yağmuru altında, bu dijital kaos ortamında, çocuklarımızı korumak, onları sanal dünyanın tehlikelerinden kurtarmak mümkün mü? Çok zor, ama mümkün! Evet, dijital çağın oyuncakları daima daha eğlenceli ve daha çekici. Ama kontrol etmek, başa çıkmak için çareler yok değil. Dünyanın kontrolünü elinde bulunduran insanoğlu kendisini büyük bir karmaşanın içine soktuğu gibi en nihayetinde kendisini bu karmaşadan kurtarmayı da bilecektir, bilmelidir. Peki nasıl?

Birçok ebeveyn evde kullanılan interneti hizmet sağlayıcı kurumlarla görüşerek sınırlayabiliyorlar. Ebeveyn filtresi denilen bu koruma şemsiyesi sayesinde çocukların istedikleri her siteye girmeleri engellenebiliyor. Tabi ki bu kesin çözüm değil. Artık anne ve babalar çok daha dikkatli olmak zorundalar. Çağ değişti, ortam güvenilir değil, çocuklarımız daha fazla tehlike altındalar. Eski çocukluk yıllarımızı aramanın, geçmişi geri getirmeye çalışmamızın bir anlamı yok. Gerçekleri kabullenip çağa uyum sağlamanın ve başa çıkmak için çareler aramanın zamanı.

DİJİTAL FIRTINAYA ŞEMSİYE AÇMAK

Bir veri yağmurundan, dijital bir fırtınadan bahsediyoruz. Televizyondaki programlar, filmler diziler, bilgisayar ortamındaki uygulamalar, siteleri, video siteleri günlük hayatımızın vazgeçilmezleri olmuş durumda. Bu verilerin içinde zararlı olanları olduğu gibi yararlı olanları da var. Bize düşen zararlıları ayıklamak, filtrelemek, şemsiye açmak, yararlı olanları ise hayatımıza dahil etmek, bunlardan yararlanmak, gelişimin önünü açmak. İnterneti, cep telefonunu, televizyonu hayatımızdan çıkarmak gibi bir çaba içinde olmak yanlış ve anlamsız olur. Olması gereken bunları hayatımızda doğru kullanmak, çocuklarımızın bu gelişmelerden en doğru şekilde yararlanmalarını sağlamak.

Artık birçok evde bilgisayar, internet ve akıllı telefonlar var. Sadece çocuklarımızı değil kendimizi de sınırlandırmamız gerekiyor. Çocuklarımız bu tür teknolojik araçlardan mutlaka yararlanmalı. Ancak bunun için iki önemli kıstas var: Birincisi zaman sınırı, ikincisi kontrol. Evet, çocuklarımız televizyon izlemeli ancak hangi saatlerde ve ne kadar süreliğine? İnternet ve cep telefonu da aynı şekilde. Yasaklamak çözüm değil. Bilakis yasakladığınız takdirde cazibesi daha fazla artar. Öyleyse koşullu olarak sunmak daha doğru olur. Bunu anne ve baba olarak siz belirlemelisiniz. Gerekirse okuldaki öğretmenlerden bilgi almalısınız. Bu konuda kesinlikle taviz vermemelisiniz. Otorite iki ayaklıdır: Okulda öğretmen, evde anne ve baba. Çocuğunuza söz geçiremediğiniz takdirde felaketlerden kurtulamazsınız. Çocuğunuzun okula telefon götürmesine kesinlikle izin vermeyin. Aksi halde okuldaki derslere odaklanamaz, dikkati sürekli dağılır. Televizyon, internet ve cep telefonu kullanımını ortaokul ve lise yıllarında sınırlandırarak vermek ve çocuklarınızın kimlerle görüştüğünü hangi sitelere girdiğini, televizyonda hangi programları izlediğini sürekli takip etmelisiniz.

İNATLAŞMAYA GEREK YOK

Çocuklarımıza ve gençlerimize teknolojik ürünleri yasaklamamalı fakat zaman ve süre sınırı koymalıyız dedik. Bunu yaparken inatlaşmaktan ziyade karşılıklı uzlaşmak daha doğru olur. Evet, internete günün şu saatinde ve şu kadar süre girebilirsin. Televizyon ve cep telefonu için de aynı şey geçerli ve tüm bu bilişim araçlarını mutlaka ama mutlaka takip etmelisiniz. Çocuğunuz bilsin veya bilmesin, hangi sitelere girdiğini, hangi programları takip ettiğini, kimlerle arkadaşlık ettiğini mutlaka ama mutlaka takip etmelisiniz. Bunu bilmek sizin en doğal hakkınız ve yapmanız gereken en doğru yaklaşımdır. Peki ne zamana kadar? Ta ki çocuğunuz kendi ayakları üstünde durabilene kadar, kendisi için doğruyu ve yanlışı ayırt edebilene kadar. Aksi takdirde çocuklarımız modern çağda dijital fırtınaya kapılıp gider onları bir daha bulamayız.

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki artık çocukların tek eğitim kaynağı okullar ve öğretmenler değil. Keşke öyle olsaydı. Ama ne yazık ki toplumu oluşturan bireylerdeki denge kaybı, ahlaki değerlerin azalması, saygı, doğruluk ve dürüstlük gibi erdemlerin kaybolmasının en büyük nedeni bireylerin bilgi kaynağının çeşitli hale gelmesi ve kontrolün kaybolmasıdır. Öğretmenlerin, anne ve babaların kontrolü tekrar ele alabilmelerinin yolu dijital veri akışını doğru yönlendirmek, kötü olanlara şemsiye açmak, iyi olanları içeri almak olacaktır. İşimiz zor ama imkansız değil!

Yazarın Diğer Yazıları