Hasan Akçap

Eskiden psikoloji mi vardı?

Hasan Akçap

Bu cümleyi son zamanlarda çokça duymaya başladık. Çocuk psikolojisi, ergen psikolojisi, gençlik psikolojisi derken içimizden birileri duygularımıza tercüman olup seslerini yükseltmeye başladı, "Aman Eskiden Psikoloji mi vardı canım?"

 

Eskiden psikoloji vardı elbette, hem de ilk insan yaratıldığı zamandan beri psikoloji denen şey vardır. Ama insanların psikolojisi bu denli zayıf değildi. Geniş aileler vardı, evde nine, dede vardı, çocuklar çoktu. Bireysel davranışlar çok fazla dikkate alınmazdı. Bireylerden ziyade kalabalıkları yönetme çabası hakimdi. Ama şimdi aileler küçüldü. Gelin kaynana polemikleri aile içinde nine dede kavramının ortadan kalkmasına neden oldu. Geçim kaygısı çocuk sayısının azalmasına neden oldu. Hal böyle olunca da evde sadece anne, baba ve bir veya iki çocuk kaldı. Uğraşacak fazla insan olmayınca karı koca bir biriyle uğraşmaya başladı. Buna kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde etmeleri de eklenince boşanmalar arttı, çocuklar aile kavramından uzak büyümeye başladılar.Amacımız iyi bir sosyolojik tahlil yapmak değil ancak son tahlilde görünüyor ki var olabilmeyi başaran ailelerde son dönemde yeni bir sendrom başladı: "Çocuğun psikolojisi bozulur" sendromu.

 

Çocuğun psikolojisi bozulur sendromunun en önemli nedenlerinden biri anne ve babaların çocuklarına yaklaşımları konusunda orta yolu bulamamaları. Çocuğu bir birey olarak kabul etmek, yaşamsal ihtiyaçlarına, sağlık durumuna, eğitim durumuna özen göstermek tabi ki çok önemli. Çocuğun duygu ve düşüncelerine önem vermek, onun tercih yapabilme ve karar alabilme becerisi kazanmasına yardımcı olmak da çok güzel. Ama biraz aşırıya gidip her konuda kararı çocuğa bırakmak, her istediğini yapabileceği sınırsız bir serbestlik tanımak, her istediğini alabileceği, istediği zaman istediği yere gidebileceği sınırsız bir dünya sunmak var mı? Yok öyle bir dünya!

 

Konu dönüp dolaşıp ebeveynlerin eğitim ve kültür seviyelerine geliyor. Ama bazen eğitim seviyesi yüksek anne ve babaların bile çocuklarını yetiştirmede güçlük yaşadıklarını, orta yolu bulamadıklarını görüyoruz. Bu nedenle ebeveynlerin eğitim seviyelerinden bahsederken"kendilerini iyi yetiştirme seviyeleri" dememiz daha doğru olacaktır. Çocuk yetiştirme sorumluluğunu alan tüm anne ve babaların çocuklarına temel yaklaşım biçimleri konusunda bilgili olmaları şart ve bu toplumu oluşturan bireylerin dengeli olmaları açısından hayati önem taşıyor.

 

Anne ve babaların bilmeleri gereken en önemli konu evde otoritenin anne ve baba olduğu gerçeğini çocuklarına kabul ettirmeleridir. Hem de ne pahına olursa olsun! Çocuk bağımsız yaşayabileceği yaşa gelene kadar ki bu yaş on sekiz yaşını da aşmaktadır; öyle kafasına göre takılması, her istediğini yapması söz konusu olamaz. Çok iyi bilinmelidir ki çocuk bağımsız bir birey olana dek belirli sınırlar ve çizgiler içinde var olan bireydir. Bu sınırlar anne ve babalar tarafından konulmalı ama bu sınırlar çok dar ve katı olmamalıdır. Aksi takdirde aşırı baskı çocuğun sınırları aşma arzusunu alevlendirir. Her şeyin ortası, her şeyin kararı olmalı, çocuğa yaklaşım tarzı daima tatlı sert olmalı. Çocuğun istediği veya istemediği şeyler anne ve babaların sınırlarına takıldığında ise sorunmümkün olabildiğince uzlaşı yolu ile çözülmeli, ancak sakıncalı durumlarda anne ve babalar kararlılıklarını bozmamalı. Esnek olunacak konular ve kararlı durulacak konular birbirine karıştırılmamalıdır.

 

Peki, bu sınırlar konulmazsa ne olur? Çocuk her istediğini yaparsa, her istediğini aldırırsa, istediği zaman istediği yere gitmesine müsaade edilirse ne olur? İstediği kadar telefon, bilgisayar, arkadaş görüşmesi ve daha sayamayacağımız sınırsız özgürlük ve serbestlikler tanınırsa ne olur? İşte cevap: "çocuğun psikolojisi bozulur." Üstüne üstlük çocuk bunları da aşıp anne ve babasını da yönetmeye başlarsa, okulda öğretmenlerini de yönlendirmeye başlarsa ne olur? İşte o zaman büyüklerin de psikolojisi bozulur. Oysa söylediğimiz gibi çocukların yönettiği bir dünya yok. Özgüvenli, sağlıklı düşünebilen, dengeli seçimler ve kararlar verebilen çocuklar yetiştirmek ailelerin ve öğretmenlerin işi ise bu işi ne iyi şekilde yapmak büyüklerin görevi.

 

Çocuklarımızın sağlam bir psikoloji ile yetişmeleri için onlara nerede durmaları gerektiğini iyi öğretmeliyiz. Sosyal bağışıklık kazanmalarını ve ayakları üzerinde durabilmelerini istiyorsak onlara her istediklerini sunmak, her istediklerini almak, kolay ve rahat bir hayat hazırlamakgibi alışkanlıklarımızdan vaz geçmemiz gerekiyor. Aksitakdirde doyumsuz ve dayanıksız büyüyen çocukların en küçük bir olumsuz durumda aşırı moral bozukluğu ve ruhsal bunalımlar yaşamalarına sebep oluruz.Çevremizde bu tarz yetişençocukların büyüdüklerinde iş sahibi olma, ev kurma, aile kurma konularında başarısız olduklarına da tanıklık ediyoruz.

 

Evde çocuklarına uygun bir yaklaşım tarzı sergilemektenuzak anne ve babaların olayı daha ne kadar abarttıklarını da görüyoruz. Çocuğuna sınırsız, rahat ve alabildiğine özgür bir dünya sunmaya çalışan anne ve babalar aşırılıkta sınır tanımıyor. Ne yazık ki toplumda birçok anne ve baba çocuğum rahat etsin diye ev, araba ve bankada çokça para bırakmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

 

Konunun nerelere geldiğini görüyorsunuz. İnsan sormadan edemiyor? Bu mudur hayatın anlamı? Olması gereken hayatta kendi mücadelesini verebilecek, ayaklarının üzerinde durabilecek, zorluklarla mücadele etmeyi bilecek, ekmeğini emeği ile kazanmayı başarabilecek, kazandığının değerini bilecek bireyler yetiştirmek değil midir? Çocuklarımıza hazır ve kolay bir yaşam sunmak yerine onları kendi başlarına kurabilecekleri bir yaşantıya hazırlamak daha doğru değil midir? Unutmayalım ki sağlam psikolojisi olan bireyler hayatta her türlü zorluğun üstesinden gelebilirler.

Yazarın Diğer Yazıları