Hasan Akçap

Alparslan Vizyonu

Hasan Akçap

Başını her iki omzuna çevirerek selam verdi. Son duasını etmek için avuçlarını açtı başını yukarı kaldırdı. "Ya Rab, bizi mahcup etme, küffarın küfrüne karşı koyma gücü ver, ordumuza kuvvet ver, bizi muzaffer kıl". Ellerini yüzüne sürüp ayağa kalktı. Kefeni andıran beyaz renkli uzun bir gömlek giydi. Üzerine zırhını geçirip kılıçlarını kuşandı. Savaş miğferini takıp uzun saçlarını omuzlarının üzerine salıverdi. Çizmelerini giyip çadırından çıktı. Atına doğru yürüdü. Atının sırtını sıvazladı. Kuyruğunu iki eliyle bir araya toplayıp sağlam bir düğüm yaptı. Eyerini taktı, ayağını üzengiye takıp kendini bir kerede atının üstüne attı. Yüzlerce çadırdan çıkan insanlar komutanlarını görünce telaşlı bir hazırlığa başlamıştı. Atını açık bir alana doğru sürdü. Gün ağarmaktaydı. Yüzünü batıya çevirdi. Dağlardan mis gibi kekik kokusu geliyordu burnuna. Geniş omuzları, zırhını yırtacak gibi duran güçlü kolları ve pazıları vardı. Yaz ayı olmasına rağmen hava oldukça serindi. Rüzgârın hafif esintisi atının yelelerini uçuruyordu. Göğsünde tatlı bir kıpırtı vardı. Heyecandan karın kasları ağrıyordu. Hiç korkmuyordu. İmanı ona güç veriyordu. Peygamberinin izinden yürüdüğünü düşünüp mutlu oldu. Alanda atıyla bir oyana bir buyana koşu yaptı. Askerleri toplanmaya başlamıştı. Komutanları yanına geldi. Son talimatlarını verdi. Arkasında büyük bir uğultu olduğunu fark etti. Geri döndüğünde uğultu kesildi. Kalabalık asker topluluğunun çakır bakışlarının gözlerini kendisine çevirdiğini fark etti. İçinden Allah'a şükretti. Ölürse şehit yaşarsa muzaffer olacağını düşündü. İki kılıcını kınından çıkarıp havaya kaldırdı. Avazı çıktığı kadar bağırdı "Allah-u Ekber, Allah-u Ekber, Allah-u Ekber"!

İşte o gün 30 bin askerle 70 bin askere karşı büyük bir savaş kazanıldı. Bizans ordusunun yenik komutanı karşısına geldiğinde ona merhamet eden büyük kumandan Alparslan o anda belki de tarihe nasıl bir imza attığının farkında değildi.

 

Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarının, fikir bunalımlarının, halifelik kavgalarının sürdüğü karmaşık bir dönemde İslam âleminde adeta bir bayram havası yaşatan bu büyük zafer, İslam'ın yayılışını durdurmak için doğuya doğru ilerleyen Bizans İmparatorluğu için büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı.

 

Bir taraftan hakikat için canıyla malıyla mücadele eden müminler, diğer taraftan tahrif edilmiş bir dinin devamı için direnen kibirli Hristiyan topluluğu. Bir taraftan son peygamberin büyük çilelerle kemale ulaştırdığı son mesajı yüreklerine kazıyan Allah taraftarları, diğer taraftan kıyamete dek yeryüzünde bozgunculuk yapmak üzere ant içmiş şeytan taraftarları.

 

Tarihin en kritik dönemeçlerinin birinde, yüreğinde samimi bir iman ile Müslüman Türklere yeni bir coğrafya hediye eden Alparslan'ın vizyonunu anlamak, onun çizdiği yolda yürümek ve aynı şuuru gelecek nesillere aktarmak hiç şüphesiz hepimize büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu şuur 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'da, 1915 yılında yalın ayaklı çocuklar tarafından Çanakkale'de, 1919'da fakir Anadolu halkı tarafından Samsun'da, 30 Ağustos 1922 yılında başkomutan Mustafa Kemal tarafından Kocatepe'de, 15 Temmuz 2016'da Çılgın Türkler tarafından Şehitler Köprüsünde yeniden tezahür etmişti.

Tarih Yazmak

Tarih yazmak için yıllar değil asırlar gerek, tarih yazmak için korkaklık değil kahramanlık gerek, tarih yazmak için zulüm değil adalet gerek. Geçmişinde kan, gözyaşı, katliam olan milletler tarih yazamaz. Geçmişinde atom bombası ile binlerce insanı katletmiş milletler tarih yazamaz. Geçmişinde dünyanın dört bir yanında sömürgecilik yapmış milletler tarih yazamaz. Yeniden tarih yazmak için ise en az bin yıl gerek.

Ancak binlerce yıl bu coğrafyada farklı renklere, dillere, kültürlere kucak açmış bir millet tarih yazabilir. Tarihinde merhamet, adalet, hakikat gibi erdemleri barındıran bir milletin evlatları olarak bu gururu nesilden nesile aktarmak, gerektiğinde malımızla, canımızla bu uğurda fedakarlık yapmak tarihimize ve geleceğimize olan borcumuzdur. İşte bunun için Alparslan vizyonunu çok iyi anlamak, çok iyi yaşamak gerek.

Yazarın Diğer Yazıları