Şahbettin Uluat

Modern dünya ve gerçek iyilik

Şahbettin Uluat

İyilik artık çoğu kimse için eski zamanların güzel bir hasletidir.

Yaşamın daha yavaş aktığı, maddi varlığın daha az olduğu, insanların birbirlerine daha çok zaman ayırdığı dönemlerin önemli bir özelliğidir iyilik.

İnsanların çoğunun aşağı mahallede yaşadığı, yaşarken düşüp kalktığı ve düşen kalkanın halinden anladığı zamanların özelliğidir.

İnsanların akıllarının uçuk fikirlerle, dijital yollarla kendilerine ulaşan sayısız ve çok çeşitli mesajlarla dolu olmadığı; öyle olunca da gözlerinin ve akıllarının ayrıntıları da görebildiği zamanların tatlı bir anısıdır.

Lüksün, zenginliğin bu kadar yoğun ve yaygın olmadığı, heves ve hırsların bugünkü gibi tahrik edilip harekete geçirilmediği, özentinin alıp yürümediği günlerin doğal ışığıdır.

Yoksulluk içinde yardımlaşmanın olduğu, insanların halden anlayıp zor zamanlarda da ekmeğini bölüştüğü dönemlerin gündelik olayıdır.

Bilimin ve teknolojinin yaşamı hızlandırıp kolaylaştırdığı, iletişim ve etkileşimi hayal edilemeyecek düzeye çıkardığı günümüzde insan ciddi değişim ve dönüşümler yaşamaktadır.  Bu süreçte iyilik yapmak gibi geleneksel özelliklerinin bir kısmını geride bırakıp unutmaktadır. Bir kısım şehir insanı özellikle büyük anakentlerde bir anlamda hızlı trenlerin içinde hızlı hareket eden varlıklara dönüşmüş durumdadır.

Geçmişle kıyaslandığında durup, düşünüp iyilik yapmayı aklına getiren insan sayısı azalmıştır, iyilikle sonuçlanan geleneklerimiz kısırlaşmıştır.

Araya giren yer ve zaman farklılıkları bizi en yakınımızdaki insanlardan bile uzaklaştırmıştır. 

Aynı çatı altında yaşadığımız eşlerimizle, çocuklarımızla uzak durumdayız. Her bireyin kafasının içinde çok sayıda ve çok farklı şeyler dönüp duruyor. Birbirimizi anlamakta güçlük çekiyoruz. Giderek birbirimizden soğuyoruz, yapmamız gereken iyilikleri yapmıyor, görmemiz gereken iyilikleri görmüyoruz.

Akıllı haberleşme araçlarının artmış olması çoğumuz için haberleşmenin artmış olması anlamına gelmiyor.

Bu anlamda başlı başına bir iyilik olan hısım, akraba ziyaretlerinden uzak duruyor ve eğer tatile gitmemişsek ancak dini bayramlarda bir araya geliyoruz.

"Biz büyüklerimizin bir dediğini iki edemezdik, biz akşam karanlığı çöktüğünde dışarıda kalamazdık. Bizim aklımızdan onlara itiraz etmek gelmezdi,"  diyen, bizden itaat anlamında iyilik bekleyen babalarımızın ve annelerimizin yakınmalarına da çoğumuz kulak tıkıyoruz. Artık aldırmıyorlar ama sürdürüyorlar sözlerini;

"Biz onlarla birlikte misafirliklere gider, evlerimizde misafir ağırlardık. Halalarımızla, dayılarımızla, amcalarımızla ve onların bütün büyük küçük çevreleriyle sık sık görüşür, toplanır, konuşurduk.

Hem akrabalarımızdan, hem komşularımızdan her zaman haberimiz olurdu. İyi ve kötü günlerinde yalnız bırakmaz, iyi ve kötü günlerimizde yalnız kalmazdık.

Mayamızdaki iyilik düzeyimiz bu günküne göre fazlaydı.

Diğer canlılarla, hayvanlarla, atlarla, eşeklerle, sığırlarla, koyun ve keçilerle, kümes hayvanlarıyla daha fazla iç içeydik. Onlara dokunuyor, onları seviyor, onlara iyilik yapıp iyilik buluyorduk. Arabalarımızın modeliyle, markasıyla övünmüyorduk.

Zorda olana yardıma koşma konusunda duraksamazdık. Yaptığımız iyilikler için karşılık beklemezdik."

***

Şimdi fazlasıyla meşgulüz. Kimimiz işimizle, hayallerimizle; kimimiz de karşımızdaki ekranla ulaşabildiğimiz sanal çevrelerimiz ve gerçek dışı oyunlarımızla.

Artık taşıtsız sokaklar da, sokaklarda her türlü basit araçla, taşla, gazoz kapağıyla, sigara ve kibrit kutusu kapağıyla, iple, çemberle oynayan çocuklar da yok. Sokaklarda buluşup futbol oynayanlar, yakantop oynayanlar da yok. O oyunlar esnasında kazanılan arkadaşlıklar da yok.

O zamanlar henüz sıcak olan insanlık krateri soğudu.

Akıllarımız öylesine dolu ki pek çok haksızlığı da, yanlışı da, yardıma muhtaçlık halini de görmüyor, göremiyoruz. Gördüklerimize de aklımızda bulunan ve korku veren sayısız nedenden ötürü yaklaşmıyoruz.

Aynı apartmanda, aynı apartman katında, aynı sokakta birlikte yaşadığımız insanları tanımıyoruz. Halleri, ahvalleri ne bilemiyoruz. Onlar da bizi tanıyıp bilmiyorlar. İyi günümüzde, kötü günümüzde yalnız kalıyoruz.

İyilik edemiyoruz, iyilik göremiyoruz.

Yalnız kalıyoruz.

Farkında değiliz ama usul usul, içten içe bunalıyoruz.

***

Elbette bu iyiliğin yeryüzünden kalktığı anlamına gelmiyor. Birileri, bir yerlerde karınca misali gece gündüz iyilik yapıp duruyor. Ülke ülke geziyor.

Uzak ülkelerdeki görmezlerin gözlerini ameliyatlarla açıyor, açtırıyor.

Susuzlara su kuyuları açıyor, açtırıyor. Et yemeyenlere kurban eti yediriyor.

Hastane gemilerini yoksul ülkelerin limanlarından eksik etmiyor.

Savaş bölgelerindeki kanayan yaraları sarıyor.

Bu işin dini, kültürü de yok; her dinden, her kültürden birileri bunu yapıyor.

Ne var ki, zaman kötü, yıkımlar büyük; yapılanlar yetmiyor.

Yazarın Diğer Yazıları