Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

KİM DEMİŞ Kİ GÖL’DÜR

NAZMİ SARAÇOĞLU

Dört yüz otuz kilometre çevresi

Etrafında 2 il 7 ilçesi

İçinde sayısız ada parçası

Bilin bakalım acep nere burası

Nam-ı diğer Bahr-i Van deniz burası

 

Eğer güneş denizde batıyor ise

Adalara tekne turu var ise

Bir de mavi bayraklı plaj var ise

Sanma ki Antalya dır, Van dır burası

Turkuaz mavisiyle deniz burası

 

En büyük feribot üstünde yüzer

50 vagon geminin içinde gezer

Yaşar Kemal dahi methiye yazar

Deli eden maviye Van’dır burası

Ucu bucağı yoktur deniz burası

 

Engin mavisinde yelken görürsen

Süphan’ın huzurunda seyre dalırsan

Yamaç paraşütü gökte görürsen

Marmaris değil ha! Van’dır burası

Mavi turkuaz renkli deniz burası

 

Çapa atıyor yatlar Marina Van da

Kabotaj bayramı kutlanır Van da

Deniz, fenerleri de yanıyor Van da

Bu…

ÖLEN ZAMANDI

NAZAN YERLİ

Dünyanın dışında bir yerde

ışık saçardı güneş perde perde

dağlardan akan sulara

 

Şair  yazardı heceden 

şiir olurdu gündüzlü geceden

 

Küçülür içinde parça parça kayalar

uçsuz bucaksız savrulan  dalgalar

ve  sessiz çığlıklara kanardı buzullar

erken çözülürdü  inleyen buz taneleri

 

Vakit dolunca eserdi rüzgârın sesi

tükendi renkli yüreğe dokunan köprüleri

 

Levhalarla kaplı  görünmeyen göz  kenarları

içinde bırakılan taştan hatıralar saklardı

 

Rüzgâr taşırdı çölün kanadında

birikmiş  sevgi tanelerini

 

Ah çeken  bulutun uğultusu kesilirdi birden

çünkü ezelden ölen, zamandı.

 

İNSAN

NEŞE DEMİR

Bazen insan boşluğa düşer ve kendince düşünür, kendini sorguya çeker. Kendini yalnız, terkedilmiş, bir başına hisseder böyle durumlarda ve en çok kendine ihtiyaç duyar yine de. Kim kimi karşılıksız sevebilir ki bu devirde?

Düşüncelere dalarız bazen, çok uzak diyarlara gideriz bir başımıza; hatta ağlarız da gözyaşımızı kendimizden saklarız. En çok da o vakitlerde samimi  oluruz kendimize. Ama her şeye rağmen en sevdiğimiz insan bizi terk edince; sanki onca anı yokmuş, sen yokmuşsun gibi davranınca işte o zmana yerle yeksan oluruz. Tespih taneleri gibi dağılırız dört bir yana. Ah, insanoğlu! Hiç mi düşünmez, onu karşılıksız seven bir Yaradan varken neden hâlâ kuldan beklentinin kıyısında dolaşır ki...

Peki, ya çevremizdeki onca insanı yargılarken dönüp kendimizi hiç mi sorgulamaz insan? Bizi sonsuz seven ve dinleyen, göğsümüz her daraldığında yanımızda olan sonsuz kudret sahibini terk ederken hiç mi düşünmez aklıselim bir şekilde?

 Allah sonsuz kerem sahibidir, affeder her hatayı. Ama hatalarımızdan ısrarımızdır asıl bizi biz etmekten alıkoyan, ey insan! Onca şeye rağmen bizi affeden bir yaradan varken biz kimiz?

 

BENİ BANA VERİN

METİN ÖZDOĞAN

Ben beni istiyorum

Kaybettiğim beni

Geçen günlerimi

Verin bana eski beni

İstemiyorum şimdi ki beni

Simsiyah saçı olanı

Yüzü buruşuk olmayanı

 Saçında beyazı olmayanı

Ayakları koşanı

Kulakları duyanı

Gözleri göreni

Ben beni istiyorum

Genç olduğum

Gençliğin bitmeyeceğini

Düşünen beni

 Alın beyaz saçlarımı

Verin siyah saçlarımı

Yürüyen ayaklarımı

Duyan kulaklarımı

Gören gözlerimi

Verin beni bana

Çocukluğumu verin

Çocukça duygularımı

 Çocuk ça gülüşümü

Bana geçen günler imi verin

Beni bana verin Hey zalim yıllar

 

BABAM İÇİN

FİGEN ÇAKAN ORAL

Sen dayanağım

sığınağım

sol yanım

canım

cânânım

 

yanında

güven bulduğum

vazgeçemediğim

sevdiğim

saydığım

korkmadığım

 

Arkadaşım

sırdaşım

yoldaşım

gözyaşım

babam

 

Senden öğrendim

karşılıksız iyiliği

kırılıp kırmamayı

kaderime razı olmayı

her işi Allah’a bırakmayı

 

Sana layık oldum mu

olur muyum

bilmiyorum

 

ama bildiğim şey

seni seviyorum

iyi ki varsın

İyi ki babamsın

 

ömrüm senin olsun

sen yanımda ol da

ne olursa olsun

 

KAÇ SONBAHAR

EZGİ NİLAY BEYİŞ

Ömrümüz de kaç sonbahar geçti

Kaçıncı sonbahardır bu yüreğimizde kabuk bağlar

Kaç harabedir sarılmış bihaber, ağlar

Yari görmeden kör olsa gözlerin

Ondan önce gördüğün neye yarar?

 

Yüreğimizin sonbaharı var en çokta

Ve bir hüznü yılların sarmalanmış yapraklara

Bir turuncu matem rengi var duygularımda

Yüreğimizin sonbaharı bu

Biz  mevsimleri çoktan unutmuşuz aslında..

 

Kaybolmuş şehirler içinden

Ve unutulmuş canlı günlerden

Geriye kalan yalnızca bir matem gidenlerden

Dönüp bakmaya gerek yok öyleyse

Olmak gerek birde bir gün gidenlerden..

 

ANLADIM

AHMET YAŞAR GÜNDÜZ

İçimi durmadan tırmalayan sözler var

bunu iyice anladım...

...kan revan sevgi dokunuşları!..

uzaklardan ve buralardan değil aslında,

şuramda durmadan konuşan bir sızı...

derin bir sessizliğe iten kelimeler,

taştan ağır ve çelikten sert!

ordan çıkan bir ses çırpınıyor yine.

bu gidiş nereye...

...pençelerinde acı taşıyor güvercin!

bakıyor kanadına attığı çiziklere

 

Böyle olmamalıydı...

sular taşlanmamalıydı...

nehirler maksadında akmalıydı...

herşey yerli yerinde olsundu...

yanak çukurlarına da gizlese,

hüzünden külleri,

bunu iyice anladım

acı bir tebessümle uçuşuyor yüzünden

 

... ama yakalayamazsın bir nefesi elinde,

ya da tutamazsın parmaklarınla suyu

içimde durmadan konuşan

yetim sözler var...

 

Anlatamazsın göremeyeni sevgini

bunu iyice anladım...

 

İÇİMDEKİ SEN ÖLÜR-

SEYFETTİN AVCI

Gün gelir anlamsız anlamsız sönecek bakışların

Yaşarır gözlerin dalıp gidecek hayallere

Belki hayallerin bile hayal olur senin

Kim bilir!

Gün gelir ben ölmeden,  belki de içimdeki sen ölür

 

Gün gelir solup gidecek renk renk açan güller

Usanır belki güllerin aşkına bülbüller

Bir duman gibi olur feryadın figanın

Kim bilir !

Gün gelir ben ölmeden, belki içimdeki aşk ölür

 

Gün gelir günü olmaz yarınların

Sanma bir faydası olacak pişmanlıkların

Belki arar durur bir dost diye gözlerin

Kim bilir !

 Gün gelir ben ölmeden, belki içimdeki dost ölür.

 

Gün gelir yüreğindeki ben ölür,

Kifayetsiz kalan kelimelerden adına yazdığım şiir ölür

Belki  ararsın canına ram ettiğim canımdaki canı

Kim bilir!

Gün gelir ben ölmeden,  belki içimdeki sen ölür.

 

YAVAŞ YAVAŞ

SERHAT YILDIZ

Azrail başına geldiği zaman

çekilir el ayak yavaş yavaş

Mevla’m nasip etsin; imanlı ölümü

o vakit akar gözden sel yavaş yavaş

Yüksek uçan kuş düşmez mi sandın

yaptıklarına terazisi kurulur bir gün

insanlara yaptıkların sorulur bir gün

son nefeste döner mi dil yavaş yavaş

Hep nefsimize uyduk, tövbe etmedik

bulduğumuzu yedik, şükür etmedik

nihayet vaat edilen o vakte yetiştik

terk ettik her şeyi yavaş yavaş

Musalla taşına koyacaklar bizi

ılık su ile yıkacaklar bedenimizi

yıkanır kirli bedenin yavaş yavaş

Kabrimizin başına diktiler taşı

toprakla örtülü yastığa koyduk başı

ölüm gelip çattığında; ne baba ne oğul 

görünmez onların gözlerindeki yaşı

o vakit tanımaz kardeş kardeşi

 

gidenler geri gelmez ey fani insan

sen de bir gün gideceksin yavaş yavaş

Salan verildiğinde öldüğün duyulur

eğer varsa bir de malın mülkün

vakit kaybedilmeden paylaşılır

toplanır sahte dostlar yavaş yavaş...

Bakmadan Geçme