Peygamber Efendimizin Heraklius'a Gönderdiği Mektup ve Sonrası

Van Emekli Müftüsü Nimetullah Arvas yazdı...

Ashb-ı kirmdan Hazret-i Dıhyetü'l-Kelbî , Bizans imparatoru Herakliyüs'e Allh Resûlü'nün mektubunu götürdü. Persleri mağlûb eden Bizans imparatoru Herakliyüs, zafer dönüşü Sûriye'de bulunduğu sırada, Hazret-i Peygamber'in İslm'a dvet eden mektubu eline ulaştı. Bu mektuba kızmaktan ziyde, ona alka duyan ve bilhassa bu teblîğin mhiyetini merak eden Bizans imparatoru, bu ko­nuda sul sorabilmek için Hazret-i Peygamber'in hemşehrile­rinden bzılarının yanına getirilmesini emretti.

O sıralarda Hazret-i Peygamber'in en azılı düşmanlarından biri olan Ebû Süfyn da Mekkeli tcirlerin başında Şam'a giden bir kfilede bulunuyordu. O zaman Hazret-i Peygamber ile Kureyş, mütreke hlindeydi. Herakliyüs'ün adamları on­lara rastladılar ve kendilerini imparatorun huzûruna çıkardılar. Herakliyüs ve adamları, İly'da, yni Beytü'l-Makdis'te idi. Yanında Rumların ileri gelenlerinin bulun­duğu bir sırada, Herakliyüs onları huzûruna kabûl etti ve bir tercüman getirilmesini emretti. Herakliyüs'ün emri üzerine, tercüman:

'–Peygamberim diyen bu zta neseben en yakın olan hanginizdir?' diye sordu. Ebû Süfyn:

'–En yakını benim!' dedi. Bunun üzerine Herakliyüs:

'–Onu ve arkadaşlarını yanıma getirin! Yalnız, ben onunla konuşurken, arkadaşları yanında bulunsunlar!' dedi. Sonra tercümana dönüp dedi ki:

'–Bunlara söyle; ben O zt hakkında bu adama bzı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse; «Yalan söylüyor!» desinler!'

Nitekim; 'Vallhî, arkadaşlarım yalan söylediğimi ötede beride söylerler diye utan­masaydım, O'nun hakkında yalan söylerdim!' diyen Ebû Süfyn, sonraki konuşmaları şöyle nakleder:

Bundan sonra Herakliyüs'ün bana sorduğu ilk sul şu oldu:

'–İçinizde O'nun nesebi nasıldır?' Ben:

'–O'nun içimizde nesebi pek büyüktür!' dedim.

'–Sizden, bu sözü (Peygamberlik iddisını) ondan evvel söylemiş hiç kimse var mıydı?' dedi.

'–Yoktu.' dedim.

'–b ve ecddı içinde hiç melik olan var mıydı?' dedi.

'–Hayır!' dedim.

'–O'na tbî olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa alt tabakası mıdır?' dedi.

'–Alt tabakasıdır.' dedim.

'–O'na tbî olanlar artıyorlar mı, yoksa eksiliyorlar mı?' dedi.

'–Artıyorlar...' dedim.

'–İçlerinde O'nun dînine girdikten sonra beğenmemezlik edip de dîninden dönen var mı?' dedi.

'–Yoktur!' dedim.

'–Bu iddida bulunmazdan evvel, O'nu hiç yalancılıkla ithm etmiş miydiniz?' dedi.

'–Hayır!' dedim.

'–Hiç sözünde durmadığı olur muydu?' dedi.

'–Hayır! Verdiği sözü tutar, ancak biz şimdi O'nunla bir müddet antlaşma hlinde­yiz. Bu müddet içerisinde ne yapacağını bilmiyoruz!' dedim. O'nu kötülemek için araya sokuşturacak bundan başka söz bulamadım!

'–O'nunla hiç savaştınız mı?' dedi.

'–Evet.' dedim.

'–Bu savaşlar nasıl sonuçlandı?' dedi.

'–Bzen O bizi mağlûb eder, bzen de biz O'nu!' dedim.

'–Peki, size neler emrediyor?' dedi.

'–Bize; «Yalnız Allh'a ibdet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayınız; atalarınızın ibdet ettiği putları terkediniz!» diyor. Namazı, doğruluğu, iffetli ve nmuslu olmayı ve sıla-i rahmi emrediyor.' dedim. Bunun üzerine Herakliyüs, tercümana dedi ki:

'–Ona söyle; O'nun nesebini sordum, içinizde soyunun pek yüce olduğunu söyledin. Peygamberler de zten böyle, kavimlerinin soyluları içinden gönderilir.

İçinizden, O'ndan evvel bu iddida bulunmuş başka kimse var mıydı, diye sordum. Hayır, dedin. O'ndan önce bu iddida bulunmuş bir başka kimse olsaydı, onu örnek alı­yor, derdim.

b ve ecddı içerisinde hiç melik olan var mıydı, diye sordum; hayır dedin. Eğer ecddından melik olan biri olsaydı, babasının mülkünü geri almaya çalışıyor, derdim.

Bu iddida bulunmadan önce, hiç O'nun yalan söylediğini gördünüz mü, diye sor­dum; hayır dedin. Ben bilirim ki, insanlara karşı yalan söylemeyen bir kimse, Allh hakkında da yalan söylemez!

O'na tbî olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa alt tabakası mıdır, diye sordum. Alt tabakası olduğunu söyledin. Zten başlangıçta peygamberlere tbî olanlar da bu tip kimselerdir.

O'na tbî olanlar, artıyorlar mı, eksiliyorlar mı, diye sordum; artıyorlar dedin. Hak dinlerin bir husûsiyeti de tbîlerinin artmasıdır.

İçlerinde O'nun dînine girdikten sonra beğenmemezlik edip de dîninden dönen var mı, diye sordum; hayır dedin. Îman syesinde meydana gelen inşirh da kalbe girip kökleşince böyle olur.

Hiç sözünde durmadığı oldu mu, diye sordum; hayır dedin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.

O'nunla hiç savaştınız mı, diye sordum. Savaştığınızı ve bzen O'nun sizi yendiğini, bzen de sizin O'nu mağlûb ettiğinizi söyledin. Zten peygamberler de böyledir: İbtillara uğratılırlar, sonunda güzel kıbet onların olur.

Size ne emrediyor, diye sordum. Yalnız Allh'a ibdet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara tapmaktan nehyettiğini, kez namazı, doğruluğu, iffet ve nmusu emrettiğini söyledin.

Eğer bu dediklerin doğru ise O zt, çok yakın bir zamanda şu ayaklarımın bastığı yerlere bile hkim olacaktır. Zten ben bu Peygamber'in zuhûr edeceğini bilirdim, fakat siz­den olacağını tahmîn etmezdim. O'nun huzûruna varabileceğimi bilsem, kendisiyle görü­şebilmek için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, ayaklarını yıkardım.'

…………………………………………….

Hazreti Muhammed Mustafa c.2 Erkam yayınları

Bakmadan Geçme