Yunus Türkoğlu

Sükûtu Yaşardı Sokağımız-3

Yunus Türkoğlu

Bir mahalleyi, beldeyi, şehri sevmek; onu tanımakla başlar. İnsanlarını, kültürünü, mahallelerini, sokaklarını bilmeden bir şehri tanıyamazsınız! Şehirler; üzerinde yaşayanlara ruh verir, kişilik verir, kimlik kazandırır. Ve bu coğrafyada hayat sürenler çevreden aldıkları güzellikleri gönüllerinde yaşatırlar. Bu güzelliklerden hisseler derebilmek için sükûtu yaşayan sokaklarımızda gezmeye devam ediyoruz…

Bu hafta kıymetli iki anneyi sizlere tanıtmaya çalışacağım.

“Cennet annelerin ayakları altındadır!” (Hadis-i Şerif)

Söğütlü Çıkmaz Sokak’a girdiğiniz zaman, asude havası, ağaçlıklar arasına gizlenmiş mütevazı kerpiç evleri, önlerinde güller, leylaklar ve mühre duvarlar, kenarlarda söğüt ve iğde ağaçları, yaz aylarında sulanan bahçelerden sızan suların oluşturduğu küçük su kanalı, ikindiden sonra kapı önlerinde yanan semaverler ve koşup oynayan çocukların cıvıltılarıyla kendinizi bambaşka bir dünyada hissederdiniz. Bu sokağa kalabalıklar, taşıtlar, hengâme ve gürültü uğramazdı. Burası Söğütlü Çıkmaz Sokak’tı ve hep sükûnet içindeydi…

Sokağı yürüyüp sonuna geldiğimizde; içinde elma, armut, vişne ve iğde ağaçları olan küçücük bahçesi, buz gibi soğuk su akan çeşmesi, iç içe duran kerpiç evler ve karşısından Kışla Caddesi’nin geçtiği huzur ve derin sessizliğin olduğu bir yer vardı.

Burası Saadet teyzenin (Alan) evi ve bahçesiydi. 

Saadet teyze, bakışları derin ve keskin, sert duruşlu, başındaki beyaz yazmasının altında geniş elbisesi, üstünde el örmesi yün yeleği, elinde tesbihi, dilinde zikri olan şefkat abidesi bir hanımefendiydi. Hasret rüzgârları çok erken esmiş Kocası Yakup efendiyi genç yaşta kaybetmiş, üç çocuğu Koşar, Leyla, Süheyla ile yalnız başına kalmıştı. Ümidini kaybetmemiş, karanlığın ardından aydınlığın, zorun peşinden kolaylıkların geleceğini biliyordu. Bahar tadında hayat her zaman mümkün değildi, bunun kışı da, yazı da var, hayat dört mevsim gibidir deyip evlatlarını kanatlarının altına alıp, çok zorluklarla da olsa büyütüp evlendirmişti. 

Bir zaman sonra güzeller güzeli kızı Leyla doğum üzere vefat etmişti. Rahmetliyi Türkan Şoray’a benzetirdim, Leman ise Belgin Doruk’a! Hayat bu; bazen güler, bazen ağlarsın. Bizler zayıfız, hep kolaylık isteriz fakat olmuyor işte! Sabır… 

Yıllar sonra gelini Sevgi abla kötü hastalıktan dolayı vefat etmiş Aytaç, Serkan Ömer ve Merve öksüz kalmışlardı. Sıra bunları büyütmekteydi. Bu şefkatli babaanne bunları da sevgiyle büyütmüş, okutmuş meslek sahibi etmişti…

 “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah Süresi)

Hiçbir zaman umudunu yitirmemiş, karamsarlığa düşmemiş, dik duruşunu bozmamıştı. Ve güçlükler karşısında sabırı elden bırakmamıştı… 

Mahallede sevilen, sayılan, saygı duyulan, merhamet ve şefkat kahramanı bir anneydi. Çilelerle ördüğü hayatı 2016 yılında sona ermiş, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Mekânın cennet, makamın Firdevs olsun…

Hanikoğlu Sokak’tayım sağda Bahri Apak’ın evini geçip, Şevket Özek’in evinin yanındaki dar aradan kendimi aşağıya doğru bırakıyorum. Akasya ağaçlarının gölgeleri altından kırk-elli metre ilerledikten sonra, karşısında asırlık iğde ağacı, yan tarafından kanal suyu akan, kapısı bahçeye açılırken pencereleri caddeye bakan kerpiç yapılı bu ev vardı. Burası Aydın Özek ve hanımı Zennure teyzelere aitti. 

Zennure teyze son derece tatlı dilli, güler yüzlüydü. Hep gülümserdi. İçinin güzelliği yüzüne aksetmişti. Gümüşhane’den göç edip mahallemize yerleşen Hasan emi ile Züleyha bibinin ortanca kerimeleriydi. Anne ve babası tam bir Karadeniz insanıydılar. Anne beline peştamal bağlar, baba ise doksan yaşında bile odun kırardı…

Kocası Aydın amca Yüksekova beylerindendi. Evlatları Şaban ve Erol arkadaşımdır, çok değerlidirler çünkü “Beyoğlu” dur onlar... 

“Ben beyime bey deyim, daim beyler bey olur.”

Zennure teyze, kayınvalidesi Nesibe ezenin hayır duasını alan biriydi. Zaten bu hayatta hiç kimseyi kırıp incitmemiştir. Onun niyeti daima iyilikten, güzellikten ve merhametten yana olmuştur. Güler yüzüyle biz çocuklara hep bir tutam mutluluk vermiştir. Birde kendi elleriyle kestiği su eriştesiyle yaptığı nefis gurutlu erişte aşını…

Mevsiminde iğde ağacının altında, yakın komşular, Gülizar, Fevgiye, Arife, Şerife ve Mevlüde anneler toplanır su eriştesi keserlerdi. Nur yüzlü nine Nesibe eze oturduğu yerden onları izlerdi. Bu konunun uzmanı Zennure teyzeydi. Öğlene yakın bir bakarsın ipler gerilmiş erişteler asılmıştır. Öte taraftan annelerden bir-ikisi yemek hazırlıyordur. Kürt köftesi, sengeser veya ayran aşı balık olabilirdi. Öğlen yemeğinden sonra erişteler toplanır tenekelere doldurulup ağızları kapatılıp kış için saklanırdı. 

Sonrasında yorgunluk atmak için semaverler tellenir duman mahalleyi sarardı. Herkes ordadır, yerlere kilimler serilir, minderler atılır, çaylar içilir sohbetler edilir. Kızlar ip atlar, salıncakta sallanırlar. Bizlerde yan tarafta tarlada futbol oynardık. Ve akşam oldu ezan okunuyor, eve gitme vaktidir deyip vedalaşıp ayrılırken, unutulmaz bir günü daha geride bırakıyorduk…

Bu güzel insan 2016 yılında vefat edip Rabbine kavuşmuştu. Mekânı cennet-i a’la olsun…

Allah’a ısmarladık…

Yazarın Diğer Yazıları