Yunus Türkoğlu

Müminlerin Annesi Hazreti Hatice

Yunus Türkoğlu

Hazret-i Hatice annemiz, miladi 556 yılında Mekke’de doğdu. Babası Kreyş’ten Hüveylid bin Esed, annesi Lüey soyundan Fatıma bint-i Zaidetü’l Esam’dı. Asil bir soya mensuptur. Nesebi baba ve anne tarafından Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- in soyu ile birleşir.

Künyesi, Hazret-i Hatice Bint-i Huveylid –radiyallahu anha-‘dır.

Hazret-i Hatice; cahiliyye devrinde temizliği ve iffeti ile tanınmıştır. Bu sebeple kendisi; “Tahire; temiz kadın” ve “Afife: iffetli kadın” olarak isimlendirilmiştir. Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- ‘le evlenmeden önce de putlara tapmayan saliha bir hanımdı. Aslında bu hususiyeti dahi Âlemlerin Efendisi’ne zevce olmaya hazırlık safhasıydı.

 Hazret-i Hatice on beş yaşında kabilesiyle birlikte Kâbe’ye doğru yol aldı. Uzaktan bir Yahudi koşarak yanlarına geldi ve;

“Mekke’nin seçilmiş kabilesinin kadınları selam size!.. Yakında bir peygamber gelecek ve tertemiz bir simaya, eşsiz bir ahlaka sahip olacaktır. O peygamber, tevhidi getirip sizi putlara tapmaktan men edecektir. Hanginiz O’na zevce olmak isterseniz olun.” dedi. 

Kadınlar bu sözleri üzerine, onu alaya alıp hakaret ederek taşladılar. Lakin yahudinin bu sözleri daha o zamandan Hazret-i Hatice validemiz ’in gönlünde Efendisi’ne karşı büyük bir muhabbet zemini hazırladı ve;

“-Eğer söylediği zat, bu vasıflara sahip olursa O’nunla ben evlenmeliyim!” dedi.

Hazret-i Hatice, Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem-‘le evlenmeden önce iki defa evlenmişti. İkinci beyinin vefatından sonra, cemal sahibi, soylu ve zengin olması sebebiyle Kureyş’in ileri gelenleri kendisiyle evlenmek istemiş, fakat Hatice annemiz bu tekliflerin hiç birini kabul etmemiştir. 

Hazret-i Hatice, geçimini ticaretle karşılıyor, dul olması sebebiyle uzak seyahatlere çıkamıyor ve ticaret kervanlarından pek kar elde edemiyordu. Şam tarafına büyük bir kervan hazırlanmıştı, kervanın başında da güvenli birine ihtiyacı vardı. Hz. Hatice yapılan araştırmalar ve istişareler neticesinde bir kişi üzerinde odaklandı: “Muhammedü’l-Emin”…

Kölesi Meysere’yi ilk defa görüştüğü bu zatı kontrol etmesi için görevlendirdi. Meysere, Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- ile yaptığı bu yolculuk sırasında O’nda harikulade haller gördü. Daima bir bulutun gölgelediğini, bulutun hareket ettiklerinde onlarla hareket ettiğini, durduklarında onlarla durduğunu, Rahip Nastura’nın; ”-O, son peygamberdir tespitini… Sahibesi Hz. Hatice’ye tek tek anlatmıştı. İşte bu yaşanan hadiseler ile Hatice validemiz ‘in tertemiz gönlü efendimize akmış, şahsiyet ve karakterine hayran olmuştu. İlk defa bu sefer esnasında büyük bir kar elde edilmişti. 

Bu hadisenin ardından Hazreti Hatice, Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- le ilgili bilgiler toplamıştı, arkadaşı Nefise ile izdivaç teklifi göndermişti.

Nefise bir gün; Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem-le konuşma fırsatı bulmuştu. Şerefli bir aileye mensup olduğu halde neden hala izdivaç gerçekleştirmediğini sordu. Efendimiz, de yuva kurabilecek maddi imkâna sahip olmadığından, kimsenin kendisiyle izdivaç gerçekleştirmeyeceğini ifade etti. Nefise bu cevap karşısında;

“-Peki, hem zengin hem asil, hem güzel birini bulursan?” diye sorduğunda Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem; 

“-Bu kimdir?” diye sordu 

“-Hatice …” dedi.

Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem-; bunun imkânsız olduğunu söyledi. Nefise;

 “-Teklifi kabul ediyorsanız, işi bana bırakınız!” dedi. Müspet cevap alınca da Hazret-i Hatice’ye müjdeyi verdi. 

Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- durumu amcalarıyla görüşürken, Hazret-i Hatice de amcası Varaka bin Nevfel’e bildirdi. Nikâhları, amcalarını konuşmalarıyla kıyıldı.

Nikâhtan sonra Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- Hazret-i Hatice’nin evine taşındı. Birbirlerine büyük bir muhabbetle bağlandılar. Yaşça büyük olmasına rağmen Hatice validemiz bir hanım olarak efendisine hürmetkâr olup, çok nazik davrandı. Maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan çekinmedi. Cömertti, şefkatliydi. Hizmetiyle yuvasını cennet köşküne çevirdi. Efendisini bakışından maksadını anlardı. Bu yuva Müslüman hanımlara bir misaldir.

Allah Resülü, sık sık Hira Mağarası’nda inzivaya çekiliyor. Hatice annemiz büyük bir firaset ve basiretle efendimizin peygamberlik ile şerefleneceği günü bekliyordu. Ve Efendimiz 40 yaşına gelmişti. Yine Hira Mağarasında olduğu bir vakit Cibril-i Emin asli suretinde gelerek Alak Süresi’nin ilk 5 ayetini tebliğ etti. Sonrasında bir endişe, titreme ve korkuyla evine geldi ve Hatice annemize;

“-Beni örtünüz, beni örtünüz!” dedi. Üzerindeki bu hal geçince, olanları anlattı ve;

“-Ey Hatice! Şimdi bana kim inanır?” dedi.

Hazret-i Hatice annemiz; tereddütsüz, gözlerinden, gönlünden taşan muhabbetle; 

“-Ben inanırım. Çünkü Sen, akrabayı kollar, yetimi koruyup gözetirsin. Aciz olanların yükünü yüklenirsin. Sen böyle iken Allah Sen’i hiç bir zaman mahzun edip utandırmaz”dedi.

Bir kul için şereflerin en yücesi…

Bir gün Cebrail (as) Peygamberimize geldi ve;

“-Hatice’ye Rabbinden ve benden selam söyle. O’nu cennette inciden yapılmış sarayla müjdele..” 

Hz. Hatice’de şöyle mukabelede bulundu.

“-O Şanı yüce Allah Teâla selamın kendisidir, selam O’ndandır. Cebrail’e de selam olsun. Ey Allah’ın Rasülü! Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi Sen’inde üzerine olsun!”

Allah Teâla’nın Cebrail –aleyhisselam- ile gönderdiği hususi selama mazhar olabilmek, bir kul için şereflerin en yücesidir…

 

   

 

Yazarın Diğer Yazıları