Hayber'in Fethi ve Yahudiler
Yunus Türkoğlu
Hicret’in 7. senesi, miladi 628 yılındayız. Peygamber Efendimizle olan antlaşmalarını bozmaları sebebiyle Medine’ye sürgün edilen Yahudilerin çoğu Hayber’e yerleşmiş, burayı adeta Yahudiliğin bir nevi merkezi haline getirmişlerdi.
Mekke müşriklerini ayaklandırıp bütün Arap kabilelerini toplayarak Medine üzerine yürütüp Hendek Harbi’nin patlak vermesine, buradaki Yahudiler sebep olmuşlardı. Hendek Savaşı’ndan sonra da rahat durmamışlar, Peygamberimiz ve İslamiyet aleyhinde çeşitli iftira ve propagandalarına devam etmişlerdi.
Arapların en büyük ticareti Şam ileydi. Yahudiler bu yol üzerinde bulunuyorlar ve burada bir güç, bir kuvvet olma istidadını gösteriyorlardı. Bu ise’ İslami gelişme için tehlikeydi.
İşte bütün bu sebepler, Hayber meselesinin bir an önce hallini gerektiriyordu.
Hayber Gazasına çıkmaya karar veren Peygamber Efendimiz, ashabına hazırlanmalarını emretti. Bu kutlu emir üzerine Müslümanlar derhal toplandılar. Sayıları, 200’ü atlı olmak üzere 1.600 kişiyi buldu. Bunlar sadece o anda Peygamber Efendimizle birlikte Medine’den hareket edecek olanlardı. Daha sonra Devs kabilesinden 400 Müslüman ile Habeşistan’dan gelen Muhacir Müslümanlar da orada İslam Ordusuna katılacaklardı…
Ayrıca, Medine’den hareket eden İslam ordusunda Resul-i Ekrem’in zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile birlikte 20 kadar Müslüman kadında vardı. Harp esnasında yaralanan mücahitleri tedavi etmek, onlara yemek pişirmek işleriyle meşgul olacaklardı.
Peygamber Efendimiz-sallalahu aleyhi vesellem- ordusuyla Reci denilen yere vardı ve orada konakladı. Burası, Hayber ile Gatafanların yurdu arasında bir yerdi. Buraya konmalarının bir sebebi vardı; şöyle ki; Hayber Yahudileri, Gatafanlardan yardım istemişler onlar da bunu kabul edip gerektiğinde gelip İslam Ordusuna karşı müştereken savaşabileceklerini bildirmişlerdi. Allah Rasülü, bu yardıma mani olmak için de, Gatafanlara “Şayet Yahudilere yardım etmezlerse, fethedilecek Hayber’in bir yıllık hurma mahsulünün kendilerine verileceği” teklifinde bulunmuştu. Ancak kabul etmemişlerdi. Peygamberimizin ordusuyla buraya gelip konaklaması Gatafanlardan Yahudilere gelecek yardımın önünü kesiyordu. Bu durum karşısında Gatafanlar hiçbir yardımda bulunamayıp yurtlarında oturmak zorunda kalmışlardı…
Kainatin Efendisi, daha sonra ordusuyla Reci’den Hayber’e doğru ilerledi. Bir gece vakti Hayber önlerine vardı. Gece baskınında bulunmak âdeti olmadığından sabahı bekledi.
Sevgili Peygamberimiz el açarak uzunca bir dua etti…
Sabah olunca bağ, bahçe ve tarla işleriyle uğraşmak üzere kaleden çıkan Yahudiler bir anda İslam askerleriyle karşılaşınca şaşkına döndüler ve; “Yemin ederiz ki bunlar Muhammed ve düzenli ordusudur!..” diyerek gerisin geriye kaçmaya başladılar.
Peygamber Efendimiz, Yahudilere ya Müslüman olmalarını, ya da teslim olup haraç ve cizye vermelerini, yoksa harp edip kan dökülebileceğini bildirdiler.
Hayber Yahudileri, aralarında görüştüler, konuştular sonunda kalelerinde kalıp müdafaa harbi yapmaya karar verdiler.
Çarpışma, Yahudilerin toplandıkları Natat Kalesi’nden mücahitlerin üzerine ok atılmasıyla başladı. Bin atlı mücahidin üzerine on binden fazla Yahudi askeri ok atıyordu. Ashab-ı Kiram peş peşe gelen bu oklara karşı kalkanlarıyla korunuyorlar fırsat buldukça düşen okları Yahudilerin üzerine fırlatıyorlardı. Fakat bazı sahabiler yaralanmışlardı…
Akşam olmuştu, İslam Ordusu Reci mevkisine döndü. Peygamber Efendimiz ve mücahitler her sabah silahlanarak Nata Kalesi’nin üst taraflarına geliyor, akşama kadar Yahudilerle çarpışıyor, akşam ise tekrar Reci’e dönüyorlardı. Yedi gün bu şekilde savaştılar.
Savaş devam ediyordu. O gün de Hayber önlerinde şiddetli çarpışmalar oldu. Fakat kale fethedilemedi. Akşam Kainatın Sultanı, “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, o, Allahü Teala ve Resülünü sever, Allahü Teala ve Resülü’de onu severler. Allahü Teâlâ, onun eliyle fethi gerçekleştirecektir!” buyurarak müjdeyi verdi.
O gece Ashab-ı Kiram, heyecanla sabahı bekledi. Her biri sancağın kendisine verileceğini umuyor ve Rabbine dua ediyordu.
Sabah namazından sonra Peygamberimiz sancağın getirilmesini emrettiler, “Ali nerede?” diye sordular. Fatih belli olmuş ve sancak Hz. Ali’deydi. Sancağını Hz. Ali’ye teslim eden Peygamber Efendimiz, bir de kendisine zırhlı bir gömlek giydirdi ve Zülfikar’ı beline kendi mübarek eliyle bağladı; sonra da” Allah, sana fetih nasip edinceye kadar çarpış, sakın arkana dönme!” diye emretti…
Hz. Ali elinde Hz. Resulullah’ın beyaz sancağıyla mücahidlerin önünde ilerleyip sancağı Natat Kalesi’nin önüne dikti. Onları Müslüman olmaya davet etti. Fakat Yahudiler Müslüman olmayı kabul etmediler. Çarpışmak için kalelerinden çıktılar. Yapılan çarpışmada mücahidler tarafında birçok savaşçıları yere serildi.
Teke tek vuruşmada Yahudilerin en kuvvetli adam olan Merhabı Hz. Ali, Zülfikar ile ikiye bölüp yere devirdi. Bundan sonra mücahidler cesaretle düşman üzerine yürüdüler ve birçoğunu yere serdiler. Adamlarını teker teker devrildiğini gören Yahudiler gerisin geriye kaçışmaya başladılar. Artık düşman bozulmuştu. Kaçışan düşman askerleri arkasından Natat Kalesine daldılar. Fakat orada çocuklardan başka kimse göremediler. Akıbetin kötü olacağını anlayan Yahudiler kaçmak zorunda kalmışlardı.
Mücahidler, Naim Kale’sine doğru yöneldiler. Burada da şiddetli çatışmalar oldu. Düşman çok adamını kaybetti ve kale teslim alındı…
İslam sancağını kaleye diktiler. Böylece en muhkem kaleleri olan Natat fethedildi. On günü bulan muhasara esnasında kalelerinin birer ikişer düştüğünü gören Yahudiler çaresiz kalıp sulh istediler. Allah Resülü Efendimiz- sallalahu aleyhi vesellem- bu isteklerini kabul etti. Gelen heyetle Peygamber Efendimizin istekleri doğrultusunda antlaşma imzalandı…
Fedake ebi, ümmi ve nefsi Ya Rasulallah..
Anam, babam ve canım sana feda olsun Ya Rasulullah…