Deniz, engin ve derin, sonsuzluğun aynası,
Köpüklü dalgalarla fısıldar eski bir masalı.
Üzerinde durur, o muhteşem gökyüzü,
Gizemli bir kubbe, yıldızların uykusuz yüzü.
Sabahın ilk ışığıyla doğrulur güneş,
Altın bir tül atar denize, söndürür her ateşi.
Kızılın ve turuncunun dansı başlar ufukta,
Doğanın en görkemli tablosu her solukta.
Mehtap yükselir, gümüş bir tepsi gibi parlak,
Gecenin perdesini aralar, yapar denizi ıslak.
Her damlası ışık, her esintisi bir nefes,
Gizli sevdaların şarkısını dinler sessiz ses.
Göz alabildiğine yayılan o doymuş mavilik,
Denizin kalbinden göğe uzanan büyük birlik.
Huzur verir ruha, dindirir her acıyı,
Sanki bir sırrı saklar, asırlık bir duayı.
Ne zaman ki bulutlar ağlar, yağmur iner dünyaya,
Sonra mucize doğar, bürünür tüm sema:
Bir köprü kurulur, renklerle örülmüş,
O eşsiz gökkuşağı, umutla görünmüş.
Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve mor,
Yedi rengiyle kalbe dokunur, sevgiyle çağırır.
Denizle gökyüzünü birleştirir bu zarif yay,
Hayata dair en güzel vaat
Uzaklarda bir yel eser, ince,
Geçmişin gölgesi düşer her gece.
Zaman durulur, anılar derinleşir,
Bekleyişin sükûneti kalbi dinlendirir.
Bir vuslat arzusu, içimde kor,
Yüreğimde yanan bir ateşin var.
Düşer aklıma ince belli bir çay,
Huzur veren o buğulu dem tadı, hey!
Uzaktan yakına, o demli haz,
Bitmeyen bir hasretin izi biraz.
Vuslatın ateşi, çayımızda köz,
Zamanı unutturan o büyülü söz.