Yaşar Adıyaman

İnsan ilişkileri

Yaşar Adıyaman

İnsan ilişkileri kapitalist, modernite ve ulus çıkarları göz önünde bulundurularak bir çizgiye kadar çizilir. Tabii ki bu cetvel değil ama cetvel çizgisi kadar mükemmel bir hayat arzuluyoruz. Bunun içinde modernite düzenin getirmiş olduğu, hız ile haz veren bir yaşam istiyoruz. Anlık dalgalanmalar uyarı mahiyetinde bazen bizi bir anlık sorguya çekse de, aslında ders almıyoruz. 

Kavramlar ve anlamlar çok çabuk değişiyor. Bazen insan olduğumuzu bile unutuyoruz. Robotik sistemler üzerinde kurulan düzenin bir parçasıyız aslında. 

Son dönem internetin ve dijital materyallerin getirmiş olduğu sunni konforun etkisi ile aptal bir nesil yetiştirmek için uğraş veren büyük güç toplulukları ve son olarak yapay zekanın gelmiş olduğu seviye ile birlikte insanın yaşam kalitesini artırmak amacı güdüyormuş gibi görünebilir. Ama aslında durum bildiğimiz gibi değil...

Komşuluk ilişkileri, insanî düşünme yetisi, okul, eğitim, öğretim arif, maarif gibi birçok olguyu unuttuk...

Dostluk kardeşlik ve arkadaşlık tamamen menfi veya münferit sözleşmelere dayanak oluşturmuş durumda, ilişkiler pamuk ipliğine bağlı...

Maddiyata dayalı çıkar işin en ön saflarında bulunmaktadır. Hal böyle olunca iki kere düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Eğer oda düşünebilirsek....

Şimdi size bir olayın gerçek yüzünü anlatayım Ahmet Şerif İzgören kendisi anlatıyor.

Son sınıf öğrencilerinin final sınavı. Beş soru hazırladım. İletişim sorusu tam elli puan. Çocuklar harıl harıl çalışmışlar. İletişimle ilgili her şeyi yemiş yutmuşlar. Yok efendim alıcı verici varmış. Kaynak mesajları iletirmiş. Sen dili ben dili. Elli puanlık 4. soru şu:

(Bu soru iletişim becerilerinizi ölçmek için sorulmuştur.)

“Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz… Benim bir yıldır kapının girişinde hep gördüğüm; sınıflarınızı, koridorlarınızı temizleyen; adı soyadı gömleğinde kocaman yazan;sizinde her sabah gördüğünüz görevli hanımın adı nedir? Soyadını yazmanıza gerek yok!

Bütün sınıf şok oldu! Öğrencilerden biri parmak kaldırdı:

-Hocam bir şey soracağım. Doğru mu anladım ben, bu bayanın ismi Hatice ise, Hatice yazınca finalden elli alıp sınıf mı geçeceğim şimdi?

-Bak ne kadar doğru anlamışsın.

-Ben sınıftan çıktım. Kapının dışında bekliyorum. İçeriden tartışma sesleri geliyor.

-Beyler kadın adı ne?

-Beyler bilen söylesin!

-Beyler ayıp oluyor ama!

-Kimse mi bilmiyor?

-Beyler herkes kağıtları kaldırsın göstersin .

-Beyler hocaların adlarını biliyorsunuz, kızların adlarını biliyorsunuz ama!

Beş dakika sonra sınıfa girdim. Kağıtları topladım. Tek bir doğru cevap yok. Kağıtlar bomboş. Sadece bir öğrenci “battı balık yan gider” yazmış. Onun hakkında bana “Hocam o öğrenciye dikkat et. Şöyle kavgacıdır, böyle problemdir” denilen bir çocuk. Sınav İngilizce olduğu için öğrencim şöyle yazmış: “Hocam, öncelikle ben şu an duygularımı İngilizce anlatamayacağım, biliyorum sınıfta kalıyorum; ama Türkçe yazıyorum. Hocam size çok darıldım. Bana iletişimle ilgili ne sorsanız hepsini bilirim. Ceplerim dolu. Ben yıllarca hep sorarım arkadaşlarıma, bu adam ne sorar diye. Soracakları şeyleri yazar çizer koyarım cebime. Sınavda kağıda aktarır, sonrada buruşturur çöpe atarım ve sınıfımı geçerim. Hocam sınıfta kalıyorum çünkü cevabı bilmiyorum. Ama bir şey fark ettim; o kadını gerçekten yıllardır görüyorum; ama bir kere dönüp bakmadım, adını hiç merak etmedim. Oysa bütün hocaların adını soyadını, hatta çocuklarının adını bile biliyorum. Her karşılaştığımda merhabalaşıyorum, ama o hanıma hiç merhaba demedim. Ben öyle bir adammışım ki çıkar ilişkim yoksa insanların yüzüne bakmıyormuşum. Sınıfta kalıyorum, ama emin olun hiç önemi yok. Çünkü on beş yıllık bir eğitimde bana öğretilmeyen bir şey öğrettiniz. Ben daha bu okuldayım, her sabah o hanıma ismiyle hitap ederek “günaydın” diyeceğim ve bundan sonra ilişkilerimi çıkar üzerine kurmayacağım. Hocam sınıfta kalıyorum ama sağ olun.”

Yönetmelikler gereği not veremiyorum çünkü sınav İngilizce üstelik bayanın adını da yazmamıştı. Fakat ben alacağımı aldım ve o öğrenci elli üzerinden elli alarak dersi geçti ve mezun oldu. İki gün sonra hizmetli bayan yanıma geldi. Bir torba hellim peynirini masamın üzerine koyarak dedi ki:

“Hocam size iki şey için çok teşekkür ederim. Birincisi geldiğinizden beri bana her sabah ismimle hitap ederek “günaydın” diyorsunuz. İkincisi son sınıf öğrencilerine sınavda bir soru sormuşsunuz, bütün öğrenciler soruyu öğrenmişler, sabah öğrencilerin hepsi “günaydın Hatice hanım” diye içeri giriyor. Hocam ben yıllardır bu okulda hep kapının oralarda olurdum. Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir şey yapmamıştı, kendimi hiç bu kadar insan hissetmemiştim.”

Şimdi olaya birkez daha bakalım ve bir kez daha düşünelim....

İnsan ulusu, onurunu korumak için hayatın odak noktasına insan olacak şekilde düşünen ve insanlığı ilgilendiren ana temalara değer vermesini beklemek zorundadır. 

Bu bir umut ışığı değil arayışı hiç değil olmadı gereken budur...

Şimdi birkez daha insan ilişkilerini maddiyata dayalı ya da çıkar söz konusu olan alanlara dayalı yerlerden kurtarmalıyız. Her gün size hizmet eden insanlara başınızı kaldırıp nasılsınız dediğinizde işte arada insanlığın kurtuluş mücadelesi başlamış demektir...

 

Yazarın Diğer Yazıları