Ümran Öztürk

Zarafetin Kaybolan Ritmi

Ümran Öztürk

Bugün eski fotoğraflara bakarken sadece kıyafetleri değil, kaybolan bir ritmi de görürüz. 1950’lerin şıklığı, çoğumuza bunu hatırlatır.

1950’lerde hanımların şıklığı, sadece giyinmekle ilgili değildi; zamanı ağır ağır yaşama biçimiydi. Kumaşlarda sabır, çizgilerde ölçü, duruşta zarafet vardı.

Güzellik o yıllarda bağırmaz, sessizce fark edilirdi. Bir elbise bedeni değil, bir hâli tamamladı.

Belden oturan elbiseler,

Diz altında biten etekler,

Eldiven, şapka, inci kolyeler,

Özenle taranmış saçlar ve ölçülü makyajla tamamlanıyordu şıklık ve zarafet.

O yılların modası, bugünkü gibi hızın ve tüketimin emrine girmemişti. Şıklık bir yarış değil, bir özendi. Aceleyle seçilmiş kıyafetler yoktu; hazırlanmak bile başlı başına bir ritüeldi. Belki de bu yüzden zarafet, doğal ve kalıcıydı. Göze sokulmaz, ama unutulmazdı.

Bugüne geldiğimizde ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. Hız, her alanda olduğu gibi giyimde de belirleyici unsur hâline geldi. Özensiz bir giyim anlayışı ve teşhirci bir estetik, “özgürlük” ve “kendini ifade etme” kavramlarının ardına gizlenerek sıradanlaştırıldı.

Görünür olmak, zarif olmaktan daha önemli sayılır oldu. Şıklık incelikten uzaklaştı; ölçü, yerini dikkat çekme telaşına bıraktı.

Oysa zarafet hiçbir zaman yasaklayıcı ya da gerici olmadı. Aksine, kendini bilmenin, sınırların ve estetiğin sessiz uyumuydu.

Teşhirle değil, saklı olanla güçlenirdi. Bugün unuttuğumuz şey belki de tam olarak bu: Zarafetin bağırmaya ihtiyacı olmadığı.

1950’lere duyulan özlem, aslında bir moda özlemi değil; yavaşlığa, ölçüye ve inceliğe duyulan özlemdir. Çünkü insan ne kadar hızlanırsa hızlansın, bazı değerler ancak yavaşlayınca görünür olur. Zarafet de onlardan biridir.

Yazarın Diğer Yazıları