
Yerel Yazarlar Neden Görünmez?
Ümran Öztürk
Uzak Olana Duyulan Hayranlık,
Yakına Duyulan Şüphe ve Kıskançlık
Hemen her şehirde aynı soru dolaşır durur:
“Bu kadar yazarı var bu şehrin, neden onları yeterince okumuyoruz?”
Elbette istisnalar vardır.
Bazı yerel yazarlar, okurla güçlü bir bağ kurar.
Okunur, sevilir, takip edilir…
Ama bu bir genel eğilimi değiştirmez:
Yerelde yazan biri, çoğunlukla görünmezdir.
Varlığı kabul edilse de, yazdıkları çoğu kez görmezden gelinir.
Peki neden?
Bu sorunun yanıtı, sadece edebiyatta değil, insan ilişkilerinin doğasında saklıdır.
İnsan, yakındakiyle bağ kurarken geçmişi taşır omuzlarında.
Bir mahalle arkadaşı, okuldan tanıdığı biri ya da komşusunun çocuğu…
Bir kitap yazdığında, onun satırlarına değil; geçmişine, tanışıklığa, bazen kıskanılan bir başarıya bakılır.
“O mu yazar olmuş şimdi?” cümlesiyle başlar bir sessiz yargı.
Oysa o kişi başka bir şehirde yaşasaydı, belki de onun yazdıklarına hayran olurduk.
Çünkü uzak olan daha gizemlidir, daha etkileyici görünür.
Yakındakine karşıysa çoğu zaman önyargılıyız.
Yerel yazar, okur için “yazar” olmadan önce “biri”dir, "bir tanıdıktır."
Bir öğretmen, bir memur, bir komşudur.
Bu tanışıklık, edebi metne ulaşmadan önyargı duvarı örer, bir mesafe yaratır.
Oysa edebiyatın dili kimlikten, meslekten, şehirden bağımsızdır, yazarın kimliğini değil, kalemini konuşturur.
Şehirler, meslekler, etiketler değil; duygular ve düşünceler konuşur satırlarda.
Ama biz hâlâ bunu ayırmakta zorlanıyoruz. Ne yazık ki yerel okur, yazarın metnine değil geçmişine bakar.
Bir diğer gerçekse şu:
Her yazar yazdıkça büyümez.
Bazı yazarlar, ilk kitabın heyecanı geçtikten sonra kendini tekrar eder.
Yeni bir dil, yeni bir bakış getirmez.
Okur ise yenilik arar.
Yerel yazarlar, sadece yazmakla yetinmemeli; kendini geliştirmeli, kendini tekrar etmemeli cesur ve özgün kalmalı.
Yayıncılık dünyasında ise durum daha da zorludur.
Birçok yazar kitabını kendi imkânlarıyla bastırır.
Dağıtım ağı, tanıtım desteği, editoryal katkı olmadığında kitap var ama sesi yok olur.
Raflara çıkmadan unutulan nice kitap, nice emek vardır.
Sosyal medya bu sessizliği bir nebze kırsa da, her yazarın dijital mecralarla bağ kuracak zamanı, imkânı veya dili yoktur.
Üstelik yazarlık, yalnızca kitap yazmakla sınırlı değildir.
Bir okur kitlesi oluşturmak; fuarlara, söyleşilere katılmak; kendini tanıtmak, anlatmak gerekir.
Destek olmadan bu yük yalnızca yazara kalır.
Kurumların, belediyelerin, kültür merkezlerinin yerel yazarı sadece vitrinde tutulan bir figür gibi görmemesi gerekir.
Tanıtım toplantıları, söyleşiler, atölyeler bu destekle şekillenir.
Aksi hâlde yazan, yazdığının yankısını duymadan sessizliğe gömülür.
Okura da bir görev düşer elbette.
Uzak olanı övmek kolaydır.
Ama yanı başındaki sese de kulak verebilmek, olgunluk ister.
Önyargının camını bir aralayabilsek, belki içeriye çok kıymetli bir cümle süzülür.
Bazen en kıymetli cümle,
yanı başımızda fısıldayandır.
Bizse hep uzaklara kulak veririz.