Ümran Öztürk

Yakınlaştıkça Kırılan İnsanlar

Ümran Öztürk

Bu günlerde çok kırılgan günlerdeyiz.

İnsanlar birbirine dokunurken bile inciniyor artık. Bir söz, bir bakış, yarım bırakılmış bir cümle yetiyor; dağılmaya hazır hayatlar var karşımızda.

Söylenen her kelime, beklenmedik bir yaraya dönüşebiliyor. Tahammül eşiğimiz düşmüş durumda; dinlemek yerine cevap vermeye, anlamak yerine hüküm vermeye daha yakınız.

Sesler giderek yükseliyor ama kalpler aynı hızla yoruluyor. Kimse tam olarak ne yaşadığını anlatamıyor; yine de herkes bir şeylerin koptuğunu, eksildiğini hissediyor. Nezaket geri çekildi, empati sustu, merhamet gündelik telaşın arasında unutuldu. Herkes güçlü görünmeye çalışırken içten içe çatlıyor.

Tahammülümüz incelmiş bir cam gibi. En küçük sarsıntıda tuzla buz oluyor. Konuşmak tehlikeli, susmak ağır, anlamak ise zahmetli. Herkes kendi yarasını saklarken başkasının yarasına basıyor; bazen bilerek, çoğu zaman farkında olmadan.

Bu bir geçiş dönemi değil; bu, insanın insana en çok yaklaştığı ama en az koruyabildiği bir eşik. Bireysel kırılganlıklar yan yana geldikçe toplumsal bir çatlağa dönüşüyor. Gürültü arttıkça vicdan küçülüyor, kalabalık büyüdükçe yalnızlık derinleşiyor.

Artık mesafeler değil, temaslar yaralıyor. Aynı cümlede buluşmak, aynı acıya bakmak, aynı hayatın yükünü paylaşmak zor geliyor. Çünkü yakınlaştıkça, herkes birbirinin zayıf yerine dokunuyor.

Toplumsal kırılma tam da burada başlıyor. Uzaklıktan değil, temasın hoyratlığından. Birbirine yaklaşmayı bilen ama incitmeden durmayı öğrenemeyen insanlardan oluşuyor bu toplum.

Yakınlaştıkça kırılan insanlar çoğaldıkça, toplum da sessizce çatlıyor. Ve belki de asıl mesele şu: Birbirimize bu kadar yakınken, neden bu kadar korumasızız?

Yazarın Diğer Yazıları