
Konuşulmayan şeyler
Ümran Öztürk
En çok da söylenmeyenler birikir insanda.
Sustum dediklerimiz, aslında hep içeride konuşur.
Bazı cümleler dudaktan çıkmaz,
ama bakışlarda, susuşlarda, gecenin tam ortasında yankılanır.
Kimseye anlatılmamış kırgınlıklar,
bir fincan çayın dumanına karışır sessizce.
Bazı evlerde kelimeler yoktur.
Çocuk, annesinin gözünden anlar yorgunluğu.
Baba, sessizce çekilir odasına.
Kimse kavga etmez ama kimse gülmez de.
Her şey yerli yerindedir,
ama içerde bir şey eksiktir adını koyamazsın.
Toplum da biraz böyle değil mi?
Her şey konuşuluyor gibi görünür ama
kimse gerçekten söylemek istediğini söylemez.
Herkesin sesi var,
ama kimsenin duymaya mecali yok.
Birbirimizi dinlemiyoruz,
duygularımızı yarım bırakıyoruz.
Sanki konuşursak zayıf düşeceğiz,
sanki kırıldığımızı belli edersek eksileceğiz sanıyoruz.
Oysa en çok da
konuşulmayan şeyler yorar insanı.
Ne bir cümleyle bitirebilirsin,
ne de içinde susturabilirsin.
Belki de bu sessizlik, bize miras kaldı.
Annelerimiz susarak büyüdü.
Baba evinden koca evine suskunlukla geçti kadınlar.
Kendi içinden geçen fırtınaları
sadece gözlerinin kenarında sakladı.
Ne sevincini bağırabildi,
ne kederini dökebildi yere.
Sesini kısmak, edep sayıldı.
Babalar bir köşede suskun otururdu,
duygularına kelime bulamazdı.
Erkek olmak, güçlü olmakla karıştırıldı,
güçlü olmak, susmakla…
Ve biz, onların suskunluğuyla büyüdük.
Kırgınlıklarını anlamaya çalışırken
kendi kelimelerimizi de yitirdik.
Sonra biz de susmayı öğrendik.
Kendi çocuklarımıza bazı şeyleri anlatamadık,
çünkü bize de anlatılmamıştı.
Sadece “anla” denmişti.
“Anla ama sorma.”
“Hisset ama konuşma.”
“Katlan ama dile getirme.”
Böylece bir suskunluk zinciri oluştu;
içine doğduğumuz evlerden başlayıp,
günümüzün ilişkilerine kadar uzanan...
Ne kadar kalabalık olsak da,
birbirimize dokunamaz hale geldik.
Ama belki,
bir kişi konuşmaya cesaret ederse,
bir zincir kırılabilir.
Bir anne kızına yumuşakça içini açarsa,
bir baba oğluna “Ben de yalnızlığımın içinde kayboluyorum” diyebilirse...
İçimizdeki yük hafifler.
Ve belki o zaman
konuşulmayanlar,
yavaş yavaş şifa olur.
Bazen en çok, konuşulmayan bir şey büyütür mesafeyi