
Kadın ve Şiir: Ruhun İnce Tınısı
Ümran Öztürk
Kadın; doğanın sabrı, hayatın sesi, kelimelerin en dokunaklı hâlidir. Her kadın, içinde bir şiir taşır. Kimi zaman suskun bir mısrada gizlidir, kimi zaman öfkeli bir dizede gürül gürül akar. Bir annenin ninnisinde, bir âşığın gözlerinde, bir yalnızın gecesinde hep o vardır: Kadın ve şiir, aynı kalbin iki atışı gibidir.
Şiir, kadını anlamaya çalışır; ama hiçbir zaman tam anlamıyla anlatamaz. Çünkü kadın, anlatılamayandır; sezilendir, hissedilendir, yaşandıkça derinleşendir. Bir bakışıyla baharı getirir, bir iç çekişiyle sonbahara çevirir zamanı. Parmaklarının ucunda hayat büyür; toprağa can, söze anlam, zamana sabır olur.
Kadın; bazen bir gülün kırılganlığında, bazen bir zeytin dalının direncindedir. İnce ruhlar onun gözlerinde yansır, suskun şairler onun uğruna kelimelere diz çöker. Belki de en güzel şiir, bir kadının sessizliğinde başlar. Çünkü en çok susanlar, en derinleri anlatır.
Şiirin kadınla buluştuğu yerde kelimeler yumuşar, anlamlar narinleşir. Her harf bir saç teline dönüşür, her nokta bir gözyaşı olur. Kadının acısı şiiri büyütür, sevgisi ise şiiri iyileştirir. Aşkı anlatan her mısrada onun izi vardır; gidenin ardından yazılan her ağıtta onun sesi duyulur.
Belki de kadın, şiirin ta kendisidir…
Kimi zaman bir dize gibi narin, kimi zaman bir ağıt gibi derin…
Hayatın kıyısında değil, tam ortasında duran; sustuğunda bile söyleyen…
Dokunduğu her şeyi anlamlandıran, sevdikçe çoğalan bir ezgidir kadın…
Ve şiir, ancak onun yüreğinden geçince gerçek olur.