Ümran Öztürk

Bilge Kadını Kaybediyoruz!!!

Ümran Öztürk

"Her şeye yetişen kadın, artık kendine yetişemiyor. Bilgelik, sabır ve dengeyle iç içe olan kadın kimliği, çağın yükü altında sessizce kayboluyor.”

Bir kadının iç sesi zamanla kısılır mı? Yüzyıllardır sabrıyla yön bulan, sezgisiyle yol gösteren, sözüyle yarayı sarıp susuşuyla yeri göğü sarsan bilge kadın… Onu yitirdik ya da yitirmeye çok yaklaştık. Bugünün kadınları daha güçlü belki ama daha huzurlu değiller. Daha bağımsızlar ama daha yalnızlar. Çünkü bilgelik, sadece güçlü olmakla değil, içsel dengeyle mümkün. Ve biz, o dengeyi kaybettik.

Kadın, uzun zamandır taşıdığı her yükle biraz daha sertleşti. Evin yükünü sırtladı, çocuğun tüm sorumluluğunu aldı, iş yerinde var olmanın savaşını verdi, toplumda dik durmanın bedelini ödedi. Bu kadar sorumluluk, ister istemez kadının o yumuşak, içe dönük, sezgisel yönünü bastırdı. Ve yerini daha hesap yapan, daha savunmada, daha kontrollü bir kadına bıraktı.

Peki, suç yalnızca kadında mı? Elbette hayır. Erkeğin de, toplumun da, sistemin de bu dönüşümde payı büyük. Erkek duygularından uzaklaştırıldı, duygusal bağ kurmak yerine kaçmayı, anlamayı değil yönetmeyi öğrendi. Sorumluluk almayı değil, yük devretmeyi… Kadının ise her şey olabilmesi istendi: Hem anne, hem eş, hem çalışan, hem güzel, hem güçlü… Ama tüm bu rollerin içinde, bir kadının kendiyle kalabileceği bir boşluk bırakılmadı.

Toplum evlilikten de, kalıcılıktan da uzaklaştı. Ekonomi, bireysellik, bağlanma korkusu, güven kaybı… Hepsi evlilikleri zayıflattı. Kadın, yalnızlaştıkça daha çok direndi. Direndikçe de daha çok sertleşti. Ve bu sertleşme, kadının dişil enerjisinden değil; kırgınlığından doğdu. Bilge kadın, kendini anlamaya vakit bulan, duygularını susturmayan kadındı. Bugün ise kadın, önce duygularını, sonra sesini, sonra kendini unutur oldu.

Bilgelik sabırdır, dinginliktir, derinliktir. Ama çağımız hızlı, gösterişli, yüzeysel. Sosyal medya sahte zaferlerin, estetik görünümlerin, tüketilen ilişkilerin sahnesine dönüştü. İç dünya yavaş yavaş boşaldı, görünüşler derinlikten önemli hale geldi. Ve biz, bilge kadını değil; “yetişen kadını” öne çıkardık. Her şeye yetişen ama kendine yetişemeyen kadını…

Oysa kadın sadece güçlü olmak zorunda değil. Zayıf anları da olacak, ağlayacak, duracak, düşünecek, içe dönecek. Bilgelik burada başlar zaten: Her şeyin içinde kalabilmekte, sesini kısmadan, bağırmadan da konuşabilmekte.

Ve erkek... O da yeniden öğrenmeli duymayı. Kadının sadece güçlü yanına değil, kırılgan yanına da temas edebilmeyi. Çünkü bilge kadın, yanında anlayan bir erkekle yeniden var olabilir. Ve bilge kadın yeniden var olursa, bu toplum da iyileşmeye başlar.

Kimi zaman annemizde, kimi zaman bir öğretmende, kimi zaman bir komşuda tanık olduğumuz o kadim denge… Bugün eksik. Ama yok olmadı. Belki biraz sustu, biraz çekildi. Ama hâlâ içimizde bir yerlerde bekliyor. Onu bulmak, sadece kadının değil; hepimizin sorumluluğu.

Yazarın Diğer Yazıları