Ümit Kayaçelebi

Sina ve Filistin Cephesi'nde Atatürk

Ümit Kayaçelebi

 7. Ordu komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan 22 Ağustos’ta trenle yola çıktı ve 27 Ağustos’ta Halep’e ulaştı. 7. Ordu karargâhının taşındığı Nablus’a 1 Eylül 1918’de geldi ve vekâleten görevi üstlenmiş olan Nihat Paşa’dan komutayı devraldı. Yıldırım Orduları Grubu, 4, 7 ve 8.Ordulardan kurulmuş olarak Nablus’un güneyi ile Şeria Nehri arasına konuşlanmıştı.

Mustafa Kemal Paşa, yolculuğu sırasındaki gözlemlediği cephe durumundan etkilenmiş, gerçekte her şeyin bittiğini görmüştü. Kendisi Suriye’den ayrılırken Sina Çölü kıyısında olan ordu gerilemiş, cephe Şeria Vadisi’nin kuzeyine çekilmiştir. Mustafa Kemal Paşa kumandasındaki 7. Ordu’da İsmet Bey ile Ali Fuat Paşa kolordu kumandanıdırlar.

Bunlar ve diğerleri ellerinden geleni yapmaktadırlar, ancak kuvvetler dengesi üçte bir oranında İngilizlerin lehinedir. Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı General Liman Von Sanders de cephenin bitmiş olduğu kanaatindedir.

O da durumu şöyle özetliyordu: Bölgedeki Arap halk silahlanmış, saldırıyor, yağmalıyor, telgraf tellerini kesiyor. Yolsuzluk, araçsızlık, yoksulluk her şeyi olduğundan birkaç kat daha zorlaştırıyordu. Rusların Doğu Anadolu’dan çekilmesi üzerine Kafkasya’da yeni bir cephe açılmış, Filistin Cephesi’nden buraya asker ve teçhizat kaydırılmıştı.

Bu cephenin daha da zayıflaması sonucunu doğurmuştu. Alayların çoğu mevcudunun yüzde onuna sahipti. Askerler tümüyle ihmal edilmiş, giysileri perişan, susuzluk, açlık, sıcak ve hastalıktan ölen binlerce asker vardı.

Mustafa Kemal Paşa’nın cepheye gelişinden 18 gün sonra General Allenby komutasındaki 200 bin mevcutlu İngiliz ordusu saldırıya geçmişti. Bu saldırı, durumun ciddiyetini ve perişanlığı kısa sürede ortaya koymuştu.

Mustafa Kemal Paşa yaklaşık bir yıl önce bölgede taarruzu değil, savunmayı, hatta çekilmeyi teklif ettiğinde dikkate alınmamıştı. Şimdi 19 Eylül’de başlayan bu taarruz karşısında bozgunu önleyebilmenin çareleri aranıyordu 8. Ordu merkezine karşı başlayan taarruz İngilizlerin planladıkları gibi gelişti 8. Ordu cephesinin 30 km. genişliğindeki kısmı yarılmış, birlikler dağılmış, buradan ilerleyen İngiliz süvari birliği Liman Von Sanders’in Nasıra’daki karargâhını basmış, o karargâhıyla birlikte esir düşme tehlikesi yaşamıştı.

Mustafa Kemal Paşa, ordusuyla Nablus’un Kuzeydoğusunda Ferha vadisinde tutunmak istemiş ancak düşman süvarisi daha evvel bu hattın arkasına gelip yolu kesmiştir. O, ne pahasına olursa olsun birliklerini kurtarmak düşüncesindeydi. 23 Eylülde Şeria’yı geçip ordusunu Aclun dağlarına vurmuş ve 25-26 Eylül’de Der’a demiryolu kavşağına ulaşmıştı. Mustafa Kemal Paşa, mevcut şartlarda Şam’ın savunulmasının imkânsızlaştığını Rayak’ın kuzeyine çekilmenin uygun olacağını yoksa orduların bundan sonra düzenli bir şekilde geri çekilmelerinin mümkün olmayacağını Liman Von Sanders’e bildirdi.

27 Eylül’de karargâhıyla birlikte Deraa’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa’ya, 28 Eylül’de, Rayak bölgesi komutanlığı görevi verildi. 29 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa Grup Kumandanlığı’nın emriyle, 7. Ordu birliklerini Şam’ın savunması için Mersinli Cemal Paşa’ya bırakarak Rayak bölgesindeki dağınık kuvvetleri emrine almak üzere harekete geçmişti.

30 Eylül’de Rayak’a gelip dağınık birlikleri derleyip toparlayarak yeniden düzenledi. O, bu kuvvetlerle ciddi bir savunma yapılamayacağını görmüştü. Yıldırım Orduları Grubu’ndan kalanları düşmana ezdirmeden Halep’e kadar çekilmeyi, savunma hattının burada kurulmasını düşünüyordu. 8. Ordu’nun dağılması üzerine 7. ve 4. Ordular çekilmeye başladılar. Bu çekilme sırasında bile Mustafa Kemal Paşa at sırtında düşmanla teması kesmeyerek düzen içerisinde ordusunu geri çekmeye çalışmıştır.

Diğer yandan isyancı Arapların, Osmanlı ordusunu vurmaları da cephenin çok çabuk çökmesine sebep olmuştu. İşte bu asilerden Emir Faysal kuvvetleri de güneyden ilerliyorlardı ve bunların yardımıyla İngiliz kuvvetleri 25 Eylül’de Amman’ı ele geçirip 30 Eylül’de Şam yakınlarına kadar gelmişlerdi.

Bozgun halinde çekilmeye rağmen General Liman Von Sanders birliklerin yerlerinde kalarak çarpışmalarını istiyordu. Fakat 1 Ekim günü Şam düştü ve yüzlerce asker İngilizler tarafından esir edildi. Humus’a, Liman Von Sanders’in karargâhına gelen Mustafa Kemal Paşa, onu ikna etmiş, nihayet 4. Ordu’nun Humus’a, 7. Ordu’nun da Halep’e çekilmesi emri verilmişti.

23 Ekim’den itibaren başlayan düşman taarruzuna karşı, Halep ve güneyinde bulunan kuvvetler 5 km. kadar kuzeye kaydırılarak burada bir savunma hattı oluşturuldu. Bu arada Halep’te şiddetli sokak çatışmaları yaşanıyordu. Bu kargaşa ortamında bazı isyancı Arapların arasına düşen Mustafa Kemal Paşa, soğukkanlı davranışıyla esir düşmekten, belki de ölümden kurtulmuştu. M. Kemal bu olayı şu şekilde anlatıyor:

“Şehrin şark medhalinde bir kalabalığın içine girdik; bunlar askerî kıyafet taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; muhacim bedeviler otomobilin etrafını sardılar ve her tarafına yüklendiler.

Tehacümü görünce şoföre: Dur! Emrini verdim. Elimde Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak onlara anlayabileceği lisanla sordum: Reisiniz nerededir? Cevap verdiler: Hepimiz reisiz! Derhal karar vermek lazımdı; kırbaçla vurmağa başlayarak: Çekilin! Diye bağırdım. Gayr-i ihtiyari çekildiler; emrettim: Çabuk reisiniz karşıma gelsin! Reisleri geldi. Ona dedim ki: Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyeti galebe çaldım; herkes mağluptur. Fakat sizin iştirakinizi de mazur görüyorum; bu akşam yanıma geliniz, sizinle görüşeceklerim var.

Emredersiniz dedi ve uzaklaştı. Şoföre: Çabuk geriye emrini verdim. Halep’in içindeki karargâha döndüm…” Buradaki mücadele üç gün sürmüştür. Sonunda Halep’in savunulması imkânsızlaşmış, dolayısıyla 25-26 Ekim’de Halep bırakılarak, 7.Ordu daha önce kuzeyde oluşturulan hatta çekilmiştir.

Yıldırım Orduları Grubu karargâhı da Adana’ya taşınmıştı. Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7. Ordu’nun tuttuğu hat, İskenderun, Beylan, Dir Cemal, Telülrifat ve doğuya uzanıyordu. Antakya da 28 Ekim’de bu hatta dâhil edildi. Bu hatta düşman durduruldu ve Türk ordusu daha geriye çekilmemek konusunda sonuna kadar mücadele etti.

Bu sıralarda İstanbul’da da önemli gelişmeler yaşanıyordu. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya göre, mütarekenin imzalanması kaçınılmaz bir hale gelmişti. Büyük güçlüklere ve ikmal yetersizliğine rağmen inatla cephelerde direnen Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması’nı mecburen imzalamak durumunda kalmıştı. Mütarekenin imzalanmasıyla birlikte, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Liman Von Sanders’e Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığını Mustafa Kemal Paşaya devrederek İstanbul’a gelmesini bildirmişti.

Mustafa Kemal Paşa da görevi devralmak için Adana’ya gelmişti. 31 Ekim’de Liman Paşa bir bildiriyle bu değişikliği gruba duyurmuş ve görevi Mustafa Kemal Paşa üstlenmişti. Yeni görevi esnasında da Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezareti ile haberleşmeye devam etti.

Bölgesinde gerekli güvenlik tedbirlerini aldıktan sonra, mütarekenin bazı maddelerinin tefsir edilmesini isteyerek Suriye sınırının nasıl tespit edileceğini, terhis meselesinin nasıl olacağını sadrazama yazdığı telgrafta soruyordu. Mustafa Kemal Paşa, maiyetindeki komutanlara gönderdiği emirde, mütareke hükümlerinin uygulanmasının bizim için daha ağır bir duruma gelmemesini sağlamak üzere gerekli tedbirlerin alınmasını isterken, Toros

Tünellerinin Osmanlı Devleti için stratejik açıdan çok büyük öneme sahip olduğunu hatırlatarak elde tutulması gerektiğini ve terhis işlerinin geçiştirilmesi veya geciktirilmesini tavsiye ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, 6 Kasım 1918 tarihli telgrafında Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya hitaben; mütareke şartları arasında anlaşmazlıkları giderecek tedbirler alınmadan, orduların terhis edilmesi ve İngilizlerin her dediğine boyun eğilmesi durumunda İngiliz ihtiraslarının önüne geçmeye imkân olmayacağını bildiriyordu.

İngiliz ve Fransızların, Yıldırım Ordularının mukavemeti halinde, Adana ve İskenderun yöresini işgal edecekleri yolunda Osmanlı Hükümeti’ne baskı yapmalarına rağmen Mustafa Kemal Paşa, bölgenin teslim ve tahliyesinden yana değildi. Özellikle Halep bölgesindeki Arap aşiretlerini kendi yanına çekmek için bir takım tedbirler aldı. Öte yandan Ahmet İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği 6 Kasım 1918 tarihli telgrafı ile İstanbul’daki İngiliz Amirali Galthorpe’un, İskenderun ve çevresinin mukavemetsiz teslim edilmesi istediğini bildirdi. İngilizlerin aşırı istekleri karşısında direnmekten yana olan Mustafa Kemal Paşa ise, emri altındaki kuvvetlerin takviye edilmesi halinde bütün felaket ve sıkıntılara rağmen, Türk milletinin sesini duyurmanın mümkün olabileceğini ifade ediyordu. Diğer taraftan hükûmet üzerinde İngiliz baskısının giderek artması, Ahmet İzzet Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya mütarekenin uygulanması yolunda gönderdiği telgraflarının sıklaşmasına sebep oldu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin İskenderun’da karaya asker çıkarmaları halinde mukavemet edileceğini ifade ettikten sonra, mütarekenamede bu tür hareketlere cevaz verecek bir madde bulunmadığını hatta 5 Kasım tarihinde maiyetindeki birlik komutanlarına verdiği gizli emrinde gerekirse silahla karşı koyabileceklerini de bildirmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen, Osmanlı Hükümeti, Amiral Galthorpe’un İskenderun’un mukavemetsiz teslimi yolundaki notasına ister istemez uymak mecburiyetinde kaldı. Aksi halde, İngilizlerin Suriye-Filistin ordusu komutanı General Allenby bu bölgeleri zorla işgal edebileceğini bildirmişti.

İngilizlerin, İskenderun’u işgal etme teşebbüsleri ile ilgili olarak Genel Kurmay ile Mustafa Kemal Paşa arasında 3-6 Kasım tarihleri arasında yapılan yazışmalarda Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin mütareke hükümlerine aykırı olarak İskenderun’u işgal etme fikrini kabul etmiyor, şehre zorla girmeye çalışıldığı takdirde silahla karşılık verileceğini bildiriyordu. Bu görüşe cevap olarak gelen telgrafta, İngilizlerin buna hakkı olmamakla beraber, İngilizlere karşı sert davranılmaması, üzerimize ateş açılsa bile ateşle cevap vermeyip İngilizler nezdinde olayın protesto edilmesi emrinde ısrar ediliyordu.

6 Kasım’da Ahmet İzzet Paşa’ya çektiği telgrafla İstanbul’un bu yaklaşımına itiraz eden Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin asıl amaçlarının İskenderun’u işgal ederek kuzeye çekilmekte olan 7.Ordu’nun arkasını keserek abluka altına almak olduğunu, “İskenderun’a her ne sebep ve bahane ile” olursa olsun, İngiliz askerleri çıkartıldığında ateş açılacağını kesin bir dille bildirerek İngilizlerin tekliflerini ve bu konuda verilecek emirleri yerine getirmeye karakterinin müsait olmadığını belirterek yerine başka bir komutanın atanmasını istedi.

Ancak, 7 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı ve 7.Ordu lâğvedildi. Bunun üzerine de Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrıldı. Böylece İngilizlerin önündeki engel de kalkmış oldu. 9 Kasım 1918 tarihinde İngilizler, İskenderun şehrini mukavemetsiz olarak teslim almışlardır. Mustafa Kemal Paşa, hükûmet merkezi ile yaptığı telgraf görüşmelerinde verilen tavizleri tenkit ediyor; böyle giderse memleketin bin bir türlü entrika ve istilaya maruz kalacağını izah etmeye çalışıyordu. Paşa, bu acz ve zafiyetin bir an evvel tamamen ortadan kaldırılmasını istiyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın hükûmetin emirlerini eleştiren bu kararlı tutumu karşısında Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nın lağvedildiğini belirten irade, Mustafa Kemal Paşa’ya 10 Kasım 1918’de tebliğ edildi.

Bunun üzerine Paşa, emrindeki birliklerin komutasını II. Ordu komutanı Nihat Paşa’ya bırakarak aynı gün akşamı Adana’dan trenle İstanbul’a hareket etti. 13 Kasım 1918 tarihinden 16 Mayıs 1919 tarihine kadar İstanbul’da kalarak memleketin genel durumunu yakın arkadaşlarıyla kritik eden Mustafa Kemal Paşa, bilahare ülkesinin ve kendisinin de kaderini değiştirecek olan kutsal Samsun yolculuğuna çıkarak Türk İstiklal Mücadelesi’ni başlattı.

Kaynak: Atatürk ansiklopedisi Nâsır Yüceer

 

Yazarın Diğer Yazıları