Ümit Kayaçelebi

Şehrazat

Ümit Kayaçelebi

Şair: Sezai Karakoç

Sen gecenin gündüzün dışında

Sen kalbin atışında kanın akışında

Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında

Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın

 

Sen bir rüya geceleyin gündüzün

Sen bir yağmur ince hazin

Sen şarkılarca büyük hüzün

Sen yolunu kaybeden yolcuların üstüne

Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karsın

 

Sen merhamet sen rüzgar sen tiril tiril kadın

Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın

Sen başını çeviren cellatbaşının günü

Sen öyle ki sen diye diye seni anlıyamayız

Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat

Sen sevgili sen can sen yarsın

 

Ölüm (leyla İle Mecnun)

Şair: Sezai Karakoç

 

Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde

Bir kış güneşliğinde

Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir

Tabiatı aşan bir bildiriştir

Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır

Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır

Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil

Görünüşte öç hakikatte değil

Faninin sonsuzla barışması

Affın mağfiretle yarışması

Yaprağın düşüşü değil bu toprağa

Bir yıldırım çarpışıdır dağa

Sonbahar değil ilkbahardır

Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır

Bulutlar açılır güneş çıkar

Yağmur taneleri inci tanelerine dönüşür

Deniz çalkanır saçar ortaya hazinesini

 

Anladım onlar ölmediler

Ölüm adına

Ölüm maskesini takınarak

Dönüştüler bir ışığa

Aşk ve Çileler

Monna Rosa siyah güller, ak güller;

Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister;

Ah, senin yüzünden kana batacak,

Monna Rosa, siyah güller; ak güller!

 

Ulur aya karşı kirli çakallar,

Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.

Monna Rosa, bu gün bende bir hal var,

Yağmur iğri iğri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar.

 

Zeytin ağacının karanlığıdır

Elindeki elma ile başlayan...

Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,

Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,

Zeytin ağacının karanlığıdır.

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,

Işıksız ruhumu sallar da durur,

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

 

Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi...

Ellerinden belli olur bir kadın.

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların.

 

Açma pencereni, perdeleri çek:

Monna Rosa seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmeme için yetecek;

Anla Monna Rosa, ben öteliyim...

Açma pencereni, perdeleri çek.

 

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;

Saat on ikidir, söndü lambalar.

Uyu da turnalar gelsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.

 

Akşamları gelir incir kuşları,

Konarlar bahçemin incirlerine;

Kiminin rengi ak, kiminin sarı.

Ah, beni vursalar bir kuş yerine!

Akşamları gelir incir kuşları...

 

Ki ben Monna Rosa, bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında.

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar... Su kenarında

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:

Henüz dinlemedin benden türküler.

Benim aşkım uymaz öyle her saza,

En güzel şarıkıy bir kurşun söyler...

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,

Meyveler sabırla olgunlaşırmış.

Birgün gözlerimin ta içine bak;

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

 

Artık inan bana muhacir kızı,

Dinle ve kabul et itirafımı.

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı,

Artık inan bana muhacir kızı.

 

Altın bilezikler, o korkulu ten,

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;

Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,

Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;

Altın bilezikler, o karkulu ten!

 

Monna Rosa siyah güller, ak güller,

Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister;

Ah, senin yüzünden kana batacak,

Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

Hızırla Kırk Saat

Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz

Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz

Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı

Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim

Bunu bana söylemediniz

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler

Bunu bana öğretmediniz

Kardeşim İbrahim bana mermer putları

Nasıl devireceğimi öğretmişti

Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım

Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini

nasıl sileceğimi öğretmediniz

 

Bir kentten daha geçtim

Buğdayları yakıyorlardı

Yedikleri pirinçti

Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı

Sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı

Pirinçler gibi çoğalıyorlardı

Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum

Öpüp çıkıp gittim yelelerini

Yağmur Duası

Ben geldim geleli açmadı gökler

Ya ben bulutları anlamıyorum

Ya bulutlar benden bir şeyler bekler

Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum

Ben geldim geleli açmadı gökler

 

Bir yağmur bilirim bir de kaldırım

Biri damla damla alnıma düşer

Diğerinde durur göğe bakarım

Ne şehir, ne deniz kokan gemiler

Bir yağmur bilirim bir de kaldırım

 

Nedense aldanmış ilk gece annem

Efsunlu bir gömlek giydirmiş bana

İişte vuramadı gökler bana gem

Dinmedi içimde kopan fırtına

Nedense ilk gece aldanmış annem

 

Biri çıkmış gibi boş bir mezardan

Ortalıkta ölüm sessizliği var

Bana ne geldiyse geldi yukardan

Bana ne yaptıysa yaptı bulutlar

Biri çıkmış gibi boş bir mezardan

 

İyiki bilmiyor kalabalıklar

Yağmura bakmayı cam arkasından

İnsandan insana şükürki fark var

Birine cennetse birine zindan

İyiki bilmiyor kalabalıklar

 

Yağmur duasına çıksaydık dostlar

Bulutlar yarılır hava açardı

Şimdi ne ihtimal nede imkan ar

Göğe hükmetmkten kolay ne vardı?

Yağmur duasına çıksaydık dostlar

 

Ben geldim geleli açmadı gökler

Ya ben bulutları anlamıyorum

Ya bulutlar benden bir şeyler bekler

Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum

Ben geldim geleli açmadı gökler

Veda

Silahlara veda

Geceye rüyaya ve sana

Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden

Düzenlerin çıkmazına

 

Çizdiğim resmin

Saat kulesi ağlıyor

Ağzım o çeşit yok

Şişe bu çeşit var

 

Sen bir gece gelsen

Güneş doğmasa

Gitmeden yine gelsen

Bu yeni geleni

Bu bize bakanı

Sana bir anlatsam

Güneş doğmasa

Sandıkların içini göstersem sana

Çizdiğim resmin

Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde

Bir rafa koyabilsen

Olup biteni ve onları

Sabaha kadar konuşsak

O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam

Ateşi karı tüfeği çeksem

Ocağa pencereye kapıya

Kemana veda

Yağmurda şeytan ve şapkası

Silahın ölümünü kutluyorum

Tren kaçırmış gibiyim

Sana veda

Yazarın Diğer Yazıları