Ümit Kayaçelebi

Lefter ile Söyleşi, 1994 (2)

Ümit Kayaçelebi

Oral Çalışlar

Herkesi çalımladım…

 Lefter’e futbolla nasıl tanıştığını, şöhret basamaklarını nasıl tırmandığını sordum: “Ben futbola Büyükada’da başladım. Ağabeyim de iyi futbolcuydu. Ağabeyim Panani, İstanbulspor’da oynuyordu. Aktörlük yapan Necip Tekçe ile birlikte bek oynuyordu. 17 yaşında Beyoğluspor’da oynarken askere gittim. Diyarbakır’da 4 sene askerlik yaptım. Askerlik sırasında İstanbul’a izne geldiğimde Fenerbahçe’nin antrenmanlarına katıldım. Fenerbahçe takımı perşembe günleri çift kale maç yapardı. O zaman Büyük Fikret, Fenerbahçe’nin teknik direktörüydü. Beni B takımında oynattı. A takımını 2-0 yendik. Bütün takımı sırayla  çalımlayarak iki golü de ben attım. Sonra adaya döndüm.

“Başlamışlar beni aramaya; bu adam nereye gitti diyorlarmış.

Müslüm Baba (Müslim Bağcılar Fenerbahçe Kulübü başkanlarından) Necip’i bulmuş. O da bizim ağabeyimiz, hepimiz ondan çekinirdik. Böylece Fenerbahçe’ye girdim. Hatta transfer olurken (o zaman amatördük), büyük üç tane yeşil kağıt lira aldım.

Bu parayı evimin kirasını ödemem için vermişlerdi.”

Ada vapuruna koşu

 Yıl 1947. Lefter, artık ülkenin en ünlü kulüplerinden birinin

ünlü bir futbolcusu. Biz de onun, artık Büyükada’yı terk edip

İstanbul’a yerleşmek zorunda kaldığını düşündük. Güldü: “Adayı hiç bir zaman terk etmedim. Hatta vapuru kaçırmamak için tabana kuvvet koşardım. Örneğin Beşiktaş’la maç yapardık; maç biter bitmez tramvaydan daha hızlı gidebilmek için ayakkabılarımı çıkarmadan ada vapuruna koşardım.”

Lefter bunları anlatınca, bir futbol yıldızının neden böyle davrandığı garibime gitti. Bu kadar ünlü bir yıldızsın, paran var, pulun var, niye tramvayın arkasından koşuyordun diye soracak oldum; şöyle cevapladı: “Param yoktu ki. Ne parası. 25 lira aylığa bağlanınca işi gücü bıraktım. O zaman milli takımda da oynuyordum. Kaç yıldır gol kralıydım, ama antrenmanlara bile gidemiyordum. Türkiye’de doğru dürüst hiç para kazanmadım. İtalya’dan Türkiye’ye para getirdim. Ama ben Türkiye’de para kazanmadım.”

“Avrupa’ya transfer olurduk”

Lefter, “Ben parayı Avrupa’da kazandım, Türkiye’de kazanmadım,” deyince şaşırmamak elde değildi. Bu kadar ünlü bir futbolcu nasıl para kazanmazdı… Şimdi orta halli bir takımda, orta halli bir oyuncunun aldığı para bile milyarla ifade edilirken, Lefter gibi bir futbolcunun para kazanmamış olması akıl alır gibi değildi. Bir başka paradoks da, o zaman çok elverişsiz koşullardaki futbolcularımızın Avrupa sahalarında top koşturabilmesiydi. Lefter’in kuşağından çok sayıda futbolcu, Türkiye’den Avrupa’nın en ünlü takımlarına transfer olmuştu.  Örneğin Lefter, Fransa’nın Nice kulübünde oynarken, bu takım Fransa Kupası’nı ve ligi kazanmıştı.

Lefterler’in kuşağından Avrupa’ya futbolcu gönderilirdi. Şimdi tersine Türkiye, Avrupa’nın ikinci, üçüncü sınıf futbolcularının cenneti. Avrupa takımlarında ise bir tek futbolcumuzun bile adını görmek mümkün değil. Tabii ki bugünle o günü karşılaştırarak bir yere varılamaz. Zaten bir yararı da olmaz. Ama, o günün her alandaki idealist insanlarından, başarılı isimlerinden bir şeyler öğrenilebilir.

Lefter devam etti: “Türkiye’de futbol kalkınıyor diyorlar.

Nerede kalkınıyor… Kimler gidiyor Avrupa’ya? Eskiden benim bildiğim Şükrü (Gülesin) vardı, Bülent vardı, öbür Bülent vardı.

Daha sonra Metin gitti, Can gitti, Özcan gitti. Bizler çok iyi takımlarda oynadık. Ama şimdi kimse gitmiyor. Neden gitmiyor bunu sormalı.”

43 yaşında milli takım kaptanı

Lefter unutulmaz bir futbol yıldızıydı. Ayrıca, Türkiye’de en uzun futbol oynayan isimlerden biriydi. Kaç yaşına kadar oynadın sorumuzu şöyle yanıtladı:

“43 yaşında milli takımda oynadım. Son maçım Ruslar’a karşıydı. 2-1 kazanmıştık.” Futbolu bıraktıktan sonra bütün gününü alan futbolun yerine ne geçmişti? “O zaman Salı, Perşembe idman vardı. Futbolu isteyerek ve severek yapıyorduk. Amatör bir ruhla forma için oynuyorduk. Şimdiki futbolda para var. Futbolcular bu işi bir iş olarak yapıyorlar. Bizim zamanımızda bu yoktu, biz futbolu zevk için oynardık. Futbolu bırakınca Büyükada’da yaşamaya devam ettim. İnsan büyüdüğü yeri sevmez mi, aramaz mı? Ben isteseydim, dünyanın en güzel yerinde ev alabilirdim.  Çok büyük imkanlara sahip olmuştum. Nice’de evim vardı. Param çoktu, istediğim arabayı alabilirdim. Ama ada hepsinin üstünde. Adanın böyle olacağını bilsem hiç geri dönmezdim.

Kesinlikle dönmezdim… Her şey yok oldu bitti, bir kere insanlar yok oldu. Bir medeniyet vardı, insanlık vardı. Bu saygısızlık yoktu. İnsanlık yok oldu. Eskiden büyüklerimiz bize bir şey dedikleri zaman hazır ol vaziyetinde karşılarına giderdik, istedikleri yere gönderirlerdi.”

Lefter, saygı ve sevgi üzerine konuştukça heyecanlanıyordu.

İyi ya şimdiki gençler daha özgürdü. Hazır ol’da durmaları daha mı iyiydi diye itiraz edince, Lefter hemen karşı  çıktı: “Bu kadar da  özgürlük bizim memlekete fazladır diyorum.”

Lefter büyük bir keyifle eski faytoncuları anlattı. Zaman zaman da bunları anlatırken hüzünlendi: “Eskiden Ada böyle miydi… Sekiz fayton vardı, bütün faytoncuların ellerinde deri eldivenler, boyunlarında papyon kravatlar. Şimdi her yer  çok pis. Splendid Oteli vardı, Anadolu Kulübü, Lunapark, Belvü vardı.

Kadınlar grand-tuvalet motorlarla gelirler, hizmetçileri tuvaletlerini tutarlardı. Sabaha kadar eğlenirlerdi. Ada hakikaten sosyetenin kralıydı. Çok zengin adamlar vardı. Ben 11-12 yaşındayken Ada muhteşem bir yerdi.”

Lefter, Atatürk’ün adaya geldiği günleri anımsıyordu.

“Atatürk’ü hatırlamaz mıyım? Gider elini tutardık, polisler kovalarlardı bizi. Bir arkadaşım vardı.  Öldü şimdi. Arnavut. Derdik ki, Atatürk’ün elini kim tutacak daha evvel. Hadi gidelim derdik, koşardık, Atatürk ellerini arkasına koyardı. Polisler sağında solunda.

Sivil polisler… Biz kaçardık onların arasından. Giderdik, hemen üstümüze gelirdi polisler. O, okşardı bizi. Hoşuna giderdi.

‘Bırakın  çocukları,’ derdi. Onunla giderdik. Yat Kulübü’ne (şimdiki Anadolu Kulübü) giderdi. Bir gece kalıp dönerdi. Ada’ya sık sık gelirdi.  Çok mükemmel bir insandı.”

Kaynak: Oral çalışlar

Devam edecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları