Ümit Kayaçelebi

Hanifi Işık hocamız da hakka yürüdü (2)

Ümit Kayaçelebi

Kahveden çıktık yeşil boyalı tek katlı bir binaya geldik.  Kapı açılınca yerde serili birkaç mitilli yorganlı şilte, birkaç çemberi yere çökmüş somya ile karşılaştım. İşte hocam otelimiz bu lokantayı da yarın görürsün dediler.

O geceyi nasıl geçirdimse! Sabahleyin Reşit’in lokantasına gittim. Her taraf pislik içinde sinekler uçuşuyor.

Dediler ki: ‘Hocam bu Reşit ellerine tükürerek kebap yapar’ O yere hiç uğramadım. Kaç gün peynir ekmek çay zeytin pide ile idare ettim.

Tarih 28 Ağustos 1959 devlet memurluğuna ilk başlayışım. Ve Gören taşın Kayaboğazı köyünde artık öğretmen olarak göreve başladım. 

Ay başında 273 Liralık maaşımı alınca Çaydanlık, Çay tabağı, yemek ve çay kaşığı, tas, tabak, tencere, gaz ocağı, gaz yağı, 5 numara lamba, şeker un, peynir, zeytin, makarna, kalem, silgi, defter, mürekkep, divit vs ilk maaşımla aldığım şeyler oldu.

Muhtar Ahmet Sarıbulak iyiliksever ve bonkör bir insandı. Maddi durumu çok iyi de olmasa bana çok yardımcı oldu. Hoş bir insandı ve muhtarlık kanununa da bir hayli vakıf bir kimseydi.

Muhtar bana bir yatak bir de kalın keçe verdi. Ağaçtan yüksek bir ranza vardı. Keçeyi ranzanın üzerine serdim. Yatakları da açtım. Gaz ocağını kullanmayı yemek yapıp çay işini de hallettim. Bir ev düzeni kurdum ve eksik eşyalarımı da Çataktan tamamlayıp getirdim. Oradaki köylülerden çok anlayış gördüm çok yardımcı oldular.

Bir gün Şeyh Memduh Efendiyi ziyarete gittim. Yanımda da İdris Caniş vardı. İdris beni tanıştırdığın da;.

Memduh Efendi:’ Bu öğretmen Kemal’e dine’ diye sordu.

İdris’te ‘Beli’ dedi.

Yani bu öğretmen M. Kemal’in dininden mi, laik ve cumhuriyetçi mi ‘ diye sormuştu..

O da evet dedi.

Görentaş’ta kış erken gelir ve havalarında çok soğuduğunu bildiğim için Kasım ayı başsında Cafer ağanın ikinci oğlu Yunus’tan tonu 80 liradan iki ton odun aldım. Ve o iki ton odunla kışı geçirdim.

Görentaş’ta iken Cumhuriyet Gazetesine abone olmuştum. Köyümüzün ve Çatak deresinin postacısı Muhtarın ağabeyi Abdurrahman Karabulak’tı.  Sırt postacılığı yaparak kar tipi olmazsa Van Postasını Çatağa, Çatak Postasını alıp Van’a götürürdü.

Gazetem geldiği zaman adeta bayram yapardım. Zira dış dünyaya açılmış gibi oluyordum. Gazete geç de gelse ben adeta gazeteyi fırından çıkmış taze sıcak ekmek gibi hissediyordum. Öyle zaman olurdu ki haftalarca gazete gelmediği olurdu.

Şubat ayındayız yarıyıl sömestr tatili olunca o sıra da askerler şehre gideceklerini söyleyince ben de sizinle Van’a gelmek istiyorum deyince sen de gel hocam bizimle dediler. O zaman ki yol şartları zordu vasıta yoktu va taban teperek yol alıyorduk.

Amasyalı Mehmet Ali, Cideli Hüseyin Çelen, Trabzonlu Şakir, Amasyalı Mehmet Ali adlı askerlerle yola revan olduk. Kar yağmıyordu tipi de yoktu ama karın yüksekliği 6-9 metre arasında değişiyordu. Yolu ancak telefon direklerinin başlarını görerek takip edebiliyorduk. Telefon direkler ve teller tamamen karın altında idi. Askerler direk başlarına gidip gelerek yolu buluyorduk.

Kızıltaş köyünde kar biraz azaldı. Orada da sulu karla mücadele ede ede Engile indik. Engil de Köy muhtarı Eyüp beyin hanesine misafir olduk. Yanan sobanın başında elbiselerimizi kuruttuk ve geceyi orada geçirdik.

Sabah olunca Kurubaş yolu üzerinden Van’a vasıl olduk. Yaya olarak çok yol yürüdüğümüz için hayli yorulmuştuk. Sonunda Van’a vardık ve Van’da herkes bir yana yayıldı gitti. Bu arada bende dinlenmek için Erek Oteline vardım.

Cebimde 270 lira para vardı ve ben de bu paraya takım elbise diktirmek istediğimi anacak 4-5 güne kadar yetişmesini söyledim ve terzi Cemal Öğrencide benim durumuma vakıf olunca elini çabuk tuttu zamanında elbisemi bitirdi elbiseye 220 lira gömleğe 25 lira ve 7.5. lirada kravata para verdim ve cebimde kalan birkaç lira ile ver elini Çatak.

Yine Pehlivanın austunine binerek Çatağa vardım. Çatak ta kendime bir ekmek yapan ve üst başımı yıkayacak birini de bulunca ne kadar sevindim bizlemesiniz.

Okullar Mayıs ayı olunca tatile girdi ve ben de Ardahan’a giderken Yol da Bendi Mahi köprüsü civarında kamyonun radyosundan ihtilal olduğunu öğrendim. Evet, 27 Mayıs ihtilali olmuştu o gün. Tatili Ardahan’da geçirdim ve tekrar Çatağa döndüm. Bu arada tayinim de Van merkeze çıktı. Ben de Çatak ve Görentaş’ta görüp tanıdığım dostlarla vedalaşarak göreve başlamak üzere Van’ın yolunu tuttum.

Ardahan’da iznimi kullanırken bu arada tayinimin Van’a çıktığını öğrendim. Tekrar Çatak’a döndüm ve oradaki resmi ilişkimi kestikten sonra Van’a döndüm. Tayinim Şamranaltı Okuluna çıkmıştı.

222 Sayılı Kanuna göre Baş Öğretmen tabiri kaldırıldığından ben Şamranaltı İlkokulunda okul müdürü olarak vazifeye başladım. O yıllarda Baş Öğretmenlik vardı işte kanunla değiştirilince ben de müdür olmuştum.

Şamranaltında Hüsnü Yaylacı’ya ait bir evi ben ve Kastamonulu bir öğretmen olan arkadaşım Hüseyin Özkan ile Kardeşim İlhami ile birlikte ayda 75 TL mukabili tuttuk.

Van’da vazifeye başlayınca yeni dostlar edindim bunlardan biride Öğretmen Ali Laleci oldu. Ali Laleci o yıllarda Akın Spor kulübünde futbol oynuyordu. Bu arada beni Kulübün başkanı olan rahmetli Sinemacı Şefik Saydan ile ve Ruhi Kıran ile tanıştırdı. 

Ben de o günden sonra Van Akın Sporda top koşturmaya başladım.  Üç yıl aralıksız Akın spor da oynadım ve daha sonra Akın Spor oldu Erek spor. Bende bir zaman sonra takımın değişmez 10 numarası oldum.

Van da hem öğretmenlik yapıyordum ve bir yandan da futbol oynuyordum.

Daha sonra futbol hayatıma Van İki Nisan spor takımında devam ettirirken akşamları serinde Van Gölü kıyılarına iner orada kendi kendime antrenman yaparken arada bir de ay ışığında martı seslerinden gölün dalga seslerinden etkilendiğimde şiir yazardım.

Göl kıyısında ay ışığı, sazların esi, ay ışığının yansıması, martıların ötüşü, göl yüzeyi şiir yazmama ilham kaynağı oluyordu.

Van gölünün suları sodalı olması sebebiyle çoğu zaman çamaşırlarımı getirir deniz kenarında yıkardım.

Ben sadece Van’da futbol oynamadım. Daha sonra tayinimin çıktığı Cılavuz İlk Öğretmen okulunda, Ardahan Kurtuluş Spor da, Boğazlıyan Gençlik Spor da, Salihli Gürbüzler de, aranan ve istenen bir golcü idim.

26 Ağustos 1959 Van’ın nüfusu tabelada 17.200’ü gösteriyordu. Van’da 5 yıla yakın kaldım. Bu süre içerisinde gerek okulların ve çevresinde ve gerekse cadde ve sokaklarda mahallelerde Türkçenin dışında bir dille konuşulduğuna da hiç rastlamadım. Sadece eski buğday pazarı denilen yerde tek tük konuşmalara şahit oldum.

Bu arada Van’da sayın İhsan Akyol’un çıkardığı “Van Postası” ile sayın Remzi Perihanoğlu’nun çıkardığı “Vansesi” Gazetesinde ve Servet Mehterbaşı oğlunun “İki Nisan” gazetesinde de yazılar yazdım şiirlerim yayınlandı.

Devam edecek. 

Yazarın Diğer Yazıları