
Füze Uçunu da Ahiret Âlemine Uğurladık
Ümit Kayaçelebi
Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
Kâh hatırlanır, kâh unutulur.
Fakat bir gün, bir gün nihayet
Gözle görülür elle tutulur…"
“HAYAT nedir?” diye bir soru sorulsa, herkes basit bir tarifle, “Bir insanın doğumu ile ölümü arasında yaşadığı süredir” deriz. Ölümü hayattan ayrı tutamayız; zira ölüm, hayatın bir gerçeği ve onun mihenk taşıdır.
Her gün gazetelerde, televizyon haberlerinde bir ölüm haberi okur ya da duyarız. Minarelerden bir salâ okunduğunda hemen toparlanır, “Kimmiş?” diye merak ederiz. Namaza gittiğimizde, gözümüz ister istemez vefat edenlerin yazıldığı ilân tahtasına ilişir.
“Falan şehirden veya köyden gelme, falan ve falanın anası, babası, mahdumu, kerimesi falanca vefat etmiştir. Namazı öğle/ikindi namazını müteakip kılınıp falan mezarlıkta defnedilecektir. Allah rahmet eylesin.”
Ölümün kapısını çalmadığı hiçbir hane yoktur. Hatta darb-ı mesel olmuştur “Gelin gelmedik ev olur da ölüm gelmedik ev olmaz” diye. Hayatı yaratan Yüce Rabbimiz, ölümü de yaratmış, onun gerçekleşmesini de birtakım sebeplere bağlamıştır. Aslında bu sebeplerin hepsi birer bahanedir, asıl olan, ölüm gerçeğidir. Onun için, “Ölüm geldi cihana, baş ağrısı bahane” denilmiştir.
Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de, “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti üç kere tekrarlanmış. Başka bir ayet-i kerimede ise, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” buyurulur. Müslüman için ölüm bir son değil, aksine ebedî bir hayatın başlangıcıdır.
Müslüman, ölümden korkmak yerine ölüme hazırlıklı olmaya gayret eder. Bilir ki, dünya hayatı gelip geçicidir ve bu imtihan dünyasında ahiret hazırlığı olanlar ölümden sonraki ebedî hayatta rahat edeceklerdir. İmam Gazalî, ”İnsan lâzım gelen hazırlığı yapmadığı veya günahkâr olduğu için ölümden korkar, İlâhî aşk artınca ölüm korkusu yok olur” demiştir. Tam da burada Yunus Emre devreye girer ve “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez” diyerek bedenin öleceğini, ruhun ölmeyeceğini, hatta İlâhî aşka düşen âşıkların asla bu hâl değişimini ölüm olarak görmediklerini deklare eder.
Lakin insanoğlu güzel yaşamış ve güzel de yaşlanmış hayatın içini doldurarak ebedi âleme bir isim bir imza bir eser bırakarak göçmüşse o aslında bedenen insanların arasında olmasa da her zaman aramızdaymış gibi hep anılır.
İşte bu günde ecel geldi Uçun Orgaç abimizin kapısını çaldı ve buyur gel vakit doldu dedi ve aramızdan aldı götürdü.
Bir zamanlar attığı volelerle çektiği füzelerle Kalecilerin en korkulu rüyası olan Füze Uçun artık aramızda değil. Bir zamanlar toprak sahada heyecanla koşup izlemeye gittiğimiz eski futbolcular silsilesinden kalan en son jenerasyondan biriydi Uçun Orgaç.
Bizler bir zamanların çocukları ve gençleri Türkiye liginde Metin Oktayları, Lefterleri, Kasap Candemirleri, Mehmetçik Basrileri, Varol Ürkmezleri, Güven Önütleri, Mikro Mustafaları, Özcan Arkoçları, Can Bartuları, Buldozer Fevzileri, Bombacı Halilleri, , Füze Selamileri, Fikri elmaları, Berlin Panteri Turgayları ve Nihat-Fethi-Ender ve fileleri gönderleri takip ederlerdi.
Van’da ünlü futbolcular elbette vardı. İşe Remzi-Fevzi Budak kardeşler. Kaleci yıldırım, Atilla, Kaleci Yaşar, Nigo, Tırtıra Baki, Zamir, Lastikçi İrfan, İsmet Altay, Cezmi, Nazmi ve Nizam Şen kardeşler, Cemil Uzal, Cemil Kaplanoğlu ve daha niceleri hepsi de bizim için kıymetliydiler.
Amavelakin Van da onlar kadar değerli Van da en çok gündeme gelen çok sevilen biri vardı ki o da Füze uçun du o, bir efsaneydi o. Kime sorsanız bir zamanlar en çok sevdiğiniz en çok takip ettiğiniz ve en çok hayran olduğunuz futbolcu kimdi diye sorsanız mutlaka saydığı isimlerin en başında Füze uçun ismi gelirdi. Herkes gibi bende hayrandım ona.
Neden Füze Uçun demişler? Çok hızlı mı? Değil! O zaman Füze Uçun olmak nereden ileri geliyor?
Füze Uçun Van’da bir değil birkaç takımda oynadı. Hangi takımda oynadıysa topa ondan sert vuranına kimse rastlamadı.
Özelliği topa iyi vole çakmasıydı. Şimdikiler yan yan gidip kalecinin yanına kadar gidip burun buruna gidip de gol atamayan eli ayağı birbirine karışanlar varken Füze Uçun o kadar gitmezdi.
Arkadaşları ona güzel orta yaptıkları zaman vay kalecinin haline’ Topu tutsa eli ayağı zıngırdar (Van deyimi) yoksa topu ağlarda görür.
Topa çok sert vururdu Van toprağında ondan iyi voleye çıkan ve çakan ve ondan sert topa vuran olmadı.
İşte ona en güzel ortaları da Macar Şemo lakaplı (Adını hatırlamıyorum şu anda) arkadaşı atardı. Macar Şemo ona öyle orta atardı ölçüp biçerek adeta bizim bir zamanların Hacisi gibi top Uçunun ayağına otururdu ve uçun çaktığı zaman çoğu mutlaka gol olurdu.
İşte o yüzdendir ki yazımızın başlığındaki gibi Macar Şemonun ortası füze uçunun volesi hala Van halkının o günleri görenlerin yaşayanların bir şarkı gibi dillerindedir hala.
Hayat sayılı ceviz gibi bir gün kırıp kırıp yerken bir de bakıyorsunuz elde avuçta ceviz kalmamış elinizde kalan kırık kabuklar.
Uçun abımız de hanımının vefatından sonra buralardan göçtü gitti hayatını Antalya’da sürdürüyordu. Bir gün acılı haber geldi Füze Uçun hakka yürüdü diye! . Hayat bu baştanda ifade ettiğim gibi bu dünya ne ona ne buna ne de bana kalacak bir şey değil. Hepimiz de bir gün vademiz dolduğunda çekip gideceğiz buralardan.
Bu gün ben onları yazıyorum gün gelecek biri veya birileri de beni göçtü diye yazacak.
Hepimiz göçüp gideceğiz lakin ardımız sıra bir şeyler bırakıp gitmek nasip olursa ne mutlu o çekip gidene.
Uçun Orgaç’ta gitti ardı sıra
Hani bir zamanlar futbol sahalarında söylenen güzel bir tekerlene-me vardı ya o zamanlardan kalanlar çok iyi hatırlarlar.
Ne derlerdi;
‘Macar şemonun ortası,
Füze uçunun volesi’
Macar Şemonun nerede olduğunu bilmem de. Ama Füze Uçun diye yâd ettiğimiz Uçun Olgaç abimiz şu anda. Aramızda değil. Van halkı olarak üzgünüz. Yeri doldurulmayacak bir efsanemizi ahrete uğurlamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Ruhu şad mekânı cennet olsun Uçun Baba sen her zaman kalbimizde.
Füze Uçun olarak yaşayacaksın…