Ümit Kayaçelebi

BİR ZAMANLAR BİZİM GÜZİN ABLAMIZ VARDI

Ümit Kayaçelebi

1960’lı yıllar gençlik çağlarımızdı. Bu yıllarda bizi coşturan bizi heyecanlandıran unsurların  en başında haliyle sinema akla geliyordu. Sinema deyince aklımızı çelen gönlümüzü coşturan haliyle o devrin en ünlü kadın starları en başta Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik Belgin Doruk Leyla Sayar herkesin gözdesi idiler. Öncelikli olarak sinema denince bu yıldızların filmine gitmek bizim için vazgeçilmez bir tutku idi.

Bunlara bakar filmlerinde adeta kendimizi görür gibi olurduk.Filmleri yaşamak isterdik ama Van’ın o günkü şartları içerisinde aşk yaşamak gezmek dolanmak pastaneye gitmek kırlarda elele dolaşmak bizim ,için hayaldi.

Bunlar ancak filmlerde olabilecek şeylerdi. Buna rağmen biz yine mehlenin kızlarına veya bir başka mahallenin kızına Gönül vermekten kendimizi alamazdık. Kendi kendimizi aldatarak ha bire aşık oluyorduk. Oysa tek taraflı platonik aşktan başka bir şey değil. Hep biz gençler böyle kendi kendimize gelin güvey oluyorduk. Evlilik hayalleri kurarak günlerimiz de öyle tatlı hayallere kapılarak bel ki bir gün diyerek aşka devam diyorduk.

Biçare kızların haberleri yok ama biz gençler onları gözümüzde Türkan Şoray, Leyla Sayar sayarak çılgınlar gibi kendi, kendimize aşk yaşıyor ve kendi kendimizi kandırdığımızı bilsekte bu aşk yarışı sürüp gidiyordu.

İşte o yıllarda bir yandan sinemadaki filmler, cep foto romanları, Haftalık resimli romanlar gibi aşk üzerine inşa edilmiş her şey bizi  aşktan aşka sevdadan sevdaya koşturup duruyordu. Başımızda kavak yelleri alabildiğine esiyordu.

Böyle ahvalde aklımıza gelen soruları gidip kimseye sormak ta haddimiz değildi. Korkardık çekinirdik. Nasıl diyelim k? Ben mehlede falan kızı seviyorum! Olacak şeyler değildi. Zaten askerliğimizi yapmamışız, işimiz yok aşımız yok kimimiz Kerem, kimimiz Mecnun, kimimiz Ferhat gibi düşmüşüz ortalığa.

Kendi kendimizi kandırıyoruz ben bu kızı alamasam ölürüm biterim hatta daha abartarak intihar bile ederim diyerek abartanlar bile oluyordu. Hep böyle dedik amma velakin aşık olduğumuzu sandığımız kız veya kızlarla değil hiç hesapta olmayan bir kızla evlenmedik mi acaba! Bir çoğumuz hep hüsrana uğramadık mı?

Hal hikaye bu safhalarda iken bizim imdadımıza o yıllarda önce Saklambaç daha sonraları da Kelebek gazetesinde <Güzin abla> adlı köşesinde işte bizim gibi sahte keremlere mecnunlara tahirlere, Emrahlara çare sunardı rahmetli Güzin ablamız.

Herkesin en çok sorduğu soru!, Sevdiğim kıza sevdiğimi söyleyemiyorum Güzin ablacığım? Hayda zavallı Güzin abla mı gelip senin sevdiğin kıza ilanı aşk edecek! İşte o da münasip bir şekilde kırmadan incitmeden makul ve mantıklı bir cevap verirdi. Her gün o köşeye yüzlerce mektup gider ama zavallı Güzin abla ancak birkaç mektuba cevap verebilirdi. Mektup gönderen bizler de bin bir merakla gazeteyi takip eder ve gelecek cevabı beklerdik. Böyle günler gelip geçti seneler boyu.

Ben de yazdım yazmadım değil. Ben de alığım cevapta aynen şöyle idi; evladım önce askere git askerliğini yap bir işe gir ve ondan sonra git kızı istet. Zaten yapacak bir şey de yoktu. Hayat bu ben o gönül verdiğim kızı da alamadım bir başkası ile evlenirken o da anılarda kaldı.

Ancak Güzin ablalı günleri de hiç unutmadım. O benim ve bütün genç erkeklerin kızların sevgilisi idi.Güzin Sayar.

Bu gün aramızda değil ve ben o güzel insanı rahmetle ve hürmetle yad ederken onun vefatından sonra annesinin aziz hatırasını yaşatmak isteyen kızı Feyza Alganın annesi ile alakalı olarak yaptığı röportajı da sizlerin ilgisine arz ediyorum;

  Yıllardır herkesin derdine derman olmaya çalışan Feyza Algan, annesi Güzin Sayar’ın bilinmeyen hikâyesini, kendi hayatını, ‘Güzin Abla’ köşesini nasıl devraldığını anlattı.

Feyza Algan, nam-ı diğer ‘Güzin Abla’ ile YouTube da yayınlanan ‘Hürriyet Bizimle’ için Zoom üzerinden Fulya Soybaş'a konuştu. Algan annesi Güzin Sayar’ın bilinmeyen hikâyesini, kendi hayatını, ‘Güzin Abla’ köşesini nasıl devraldığını anlattı.

Yaklaşık 20 yıldır Güzin Abla köşesini siz hazırlıyorsunuz. Köşenin yaratıcısı Güzin Sayar ise anneniz. Güzin Sayar ve kızı Feyza Algan gerçekte kimdir?

Annem Güzin Sayar, kökeni Reşat Nuri Gültekin ve Refik Halit Karay’a uzanan, köklü bir ailenin kızı. İlginç bir hikâyesi var. Erenköy’de bir köşkte dünyaya geliyor. Dadılar, mürebbiyelerle büyüyor.

Ne yazık ki babası o 3 yaşındayken vefat ediyor. Anneannem babasının yanına taşınıyor ve ailesine yük olmamak için çalışmaya başlıyor. Annem de anneannem de 3 dil bilirdi. 3 kuşak Dame De Sion Fransız Kız Lisesi mezunuyuz.

Neyse, annem, liseye giderken, genç bir subay olan babama âşık oluyor ve anneannemin muhalefetine rağmen, 16 yaşında babamla evleniyor. Ben doğuyorum. 3 yaşıma bastığımda ise babam, evli ve çocuklu bir hanıma âşık oluyor ve bizi terk ediyor. Belki de tüm bunlar annemi aslında ‘Güzin Abla’ yapan nedenler. Ve biliyor musun? Babam beni terk ettikten sonra bir daha hiç aramadı. 19 yaşımda gidip buldum, tanışmak istedim ama o beni görmek dahi istemedi.

35 YAŞINDA HAYATA KÜSTÜ

Gerçekten mi? Yani o yaştaki genç bir kadın için çok zor zamanlar olmalı?

Evet öyle. Zordu ama geçti. Annem ben 8 yaşımdayken yeniden evlendi. Ben üvey babamdan çok şey öğrendim. Annem ile 5 sene evli kaldılar ama babamdır. Ama işte annemin kaderi mi diyeyim... Yine başka bir kadın girdi araya, ayrıldılar. Annem çok sevmişti üvey babamı.

Böyle bir olaydan sonra da 35 yaşında, hayata küstü. Çalışmaya ve bana adadı kendini. Anneannemin muhasebe müdürlüğünü yaptığı Yeni İstanbul gazetesine makale yazıyor, çeviriler yapıyordu. ‘Güzin Abla Dertlerinizle Baş Başa’ köşesi de orada doğdu. Haftanın 1 günü okurlarıyla buluşur, gazete önünde kuyruk olurdu.

"SESSİZ SEDASIZ YAZILARINI BEN YAZDIM"

Bu sırada siz büyümüştünüz tabii, değil mi?

Tabii. Okuldan sonra ben de anneme özenip, 21 yaşında, gazeteciliğe başladım. 28 yıl gazetecilik yaptım. Annem rahatsızlanınca ‘pat’ diye köşesini ele geçirmedim yani. Zaten gazeteciydim. ‘Güzin Abla’ hastalanınca bir süre sessiz sedasız yazılarını ben yazdım.

Köşesi boş kalsın istemedim çünkü Türkiye’de hele de o zamanlar herkesin derdini anlatacak, akıl alabilecek bir ablaya ihtiyaç vardı. O dönemlerde hatta şimdi bile psikolog, psikiyatrist deyince ‘Deli miyim ben? Niye gideyim ki?’ diyor insanlar. Maddi olarak gücü yetmeyenler de var. Bir anlamda o misyonu devraldı Güzin Abla köşesi.

Bunca senedir bu kadar dertle uğraşmak, ağır değil mi? Başta biraz bahsettiniz ama hiç mi derdiniz tasanız yok?

Olmaz olur mu? Anlatmaya kalksam kitap olur. Daha yeni ciddi bir kalp krizi geçirdim. Şimdi iyiyim, şükür. Babamı anlattım size. Babamdan hiç babalık görmedim. Ben de acılar kadınıyım. Ama iyi tarafından bakmak lazım. Bugün ayaklarımın üzerinde dimdik duruyorsam geçmişte yaşadığım zorlu süreçler beni güçlü kıldı, beni ben yaptı da ondan. Şu hayatta sadece kendime güvenmeyi öğrendim. Gençlere en büyük tavsiyem, hayatta önünüze ne zorluk çıkarsa çıksın, vazgeçmeyin.

Kaynak: Medya Faresi

 

Yazarın Diğer Yazıları