
Bir Edremit masalı 2
Ümit Kayaçelebi
Tahta iskele çok gemiler uğramasa da o tahta iskele de dolaşmak hatta kenarda oturarak ayaklarımızı sallayarak Van Denizini temaşa etmek ve ıslıkla şarkı mırıldandığımız yerdi Edremit.
O zamanlar Van'ın özellikle tek yakıtı odundu bu odunlarda gemilerle dubalarla Vana Nakledilirken Tatvan'dan bu yana Gevaş Ve Van'da ki iskelelere de uğrayıp öyle geçerlerdi. Gemilerin iskeleye yanaşıp sonra çekip gitmeleri halka ayrı bir keyif verirdi.
Tatil günleri sahildeki bütün bahçelerin Van'dan gelenler dolup taştığı her yerin insan kaynadığı tencerelerin kaynadığı, semaverlerin fokur fokur kaynayıp insanın iştahını kabarttığı yerdi Edremit.
Eriği ile alçası ile alosu ile Gilazı ile Fişnesi daha sonraları elması, armudu bahusus teneke teneke satılan cevizi ile bir cazibe merkeziydi Edremit. İnsanlar kış gelmeden teneke teneke ceviz alıp götürüp Edremit cevizi aldık diye öğünürlerdi. Hala şimdi de bu hal devam etmektedir.
Denize yakın otursanız bile kimsenin denize artığı attığı kesip karpuz kabuklarını yüzdürmediği denize beş kuruş atsanız suyun altında ayan beyan göründüğü bir denize sahip bir yerdi Edremit.
Yaz aylarında akın akın gelen Vanlıların ağaç daldalarında oturdukları zaman pikaplarına atonun (Atakan Çelik) plaklarını koyup yi neşe ile dinleyip kendilerinden geçtikleri şirin bir yerdi Edremit.
O zamanlar âlemcilerin veya bekrilerin izbe sapa yerlerde köllerin dibinde de oturup mesti müdam olduğu yerlerde vardı. Onların olduğu yerden de kulağınıza, , , ve nice benzeri gazel uzun havalar havada yankılanıyorsa bilirdiniz ki orada kafalar tütsülenmiştir. O devrin en ünlü en efkâr havası ise herkesin dilinden düşmediği .
Lakin bu insanların kimseye karıştığı bulaştığı da pek vaki değildi. Onlar öyle kölları (küçük ağaç yığıntıların olduğu yerler) dibinde Şükran Ay, Sami Kasap, Cahit Seyhanlı, Seyfettin Sucu, Atakan Çelik, Hamdi Bilgin, işte o devrin önde gelen uzun hava gazel ustalarının plaklarını dinlerken bulanık kafalarla öf küf ederler ve sesleri duyulsa da kimse karışmazdı. Bir müddet sonra dağılıp giderlerdi bu de Edremit'in ayrı bir yüzüydü.
Tarihi Belgonları (Taş duvarları) ile bazen Edremit'teki eş dost tanıdıklarınızı görmeye gittiğiniz zaman size tarihi gözlerinizin önüne seren bir yerdi Edremit. Bu belgonlar bir ustalık işi ve tarihi yapılardı. Ama o zamanın insanları bunu çok güzel becermişlerdi. Şu anda bile çok az da olsa tek tük bu belgonları görebilirsiniz.
İki büyükannemizde Edremitli olması itibariyle Edremit bizim için özeldi değerliydi. Behiye nenem ve cemile nenem bu toprağın insanlarıydı. Daha İpek yolunun açılmadığı Devlet yolu ta şimdiki yukarıdaki şamran kanalının geçtiği yerdi zamanın persalleri oto şarkları hep oradan geçer oradan yolcu alırdı. Rahmetli Cemile nenenin evi de bizim Şerif ağabeylerin hemen yanında iki katlı küçük bir evdi. Dedem Ziya beyle Mustafa Sesli su iyi dost ve arkadaştılar. Onlar bize bizde onlara misafirliğe giderdik. Onların hemen bağlarının yanında da diye bir bağ vardı aklımda kaldığı kadar. Oraya neden gâvurun bağı diye sorduğumda; Bağın sahibi mendeburun geçimsiz sinameki bir insan olduğu için bağına da gâvurun bağı dediler. Hilafım yok aynen böyle duymuşam.
İşte orada Mustafa amca bazen 8 lik tütününü sarar kâğıdını da ütüler dümdüz eder mektup kâğıdı gibi yığar sonra bir şeyler yazar dururdu. Cemile hanımla hiç çocukları olmadı. İstanbul'da Florya'da oturan yakınları vardı hep onlarla gidiş geliş yaparlardı. Mustafa amca ölünce Cemile Hanım bir müddet yalnız kaldı ama yine hayatını Edremit'te sürdürdü.
Bu arada 1962 yılında Büyükannem Behiye nene vefat edince Cemile Hanıma giderek sen de yalnız kaldın ben de yalnızım gel seninle izdivaç yapalım deyince Cemile Hanım da evet deyince Edremit'te ki hayatını noktalayıp Van'a geldi. Bizim üvey büyükannemiz bile olsa onu hep sevip saydık. Çilekeş bir kadındı ve hayatı hep çilelerle geçmişti. Mutluluğu çok sürmedi 3 yıl evli kaldıktan sonra Dedem Ziya Bey vefat etti. Ama yine bizimleydi fakat yaşı da ilerlemişti rahatsızlıkları vardı. Bir gün anneme Hanife kızım dedi ben dedi ölmeden evvel biraz birikmiş param var hacca gitmek istiyorum dedi. Annem babam ne diyecek ki git dediler eğer gözün kesiyorsa.
Çünkü o yıllarda kara yoluyla hacca gidiliyor ve aylar sürüyor. O bunları duymuş ve bilmiş olsa da yok dedi ne kadar zor olsa da ben ahir ömrümde hacca niyetlendim ve gideceğim.
Babam gerekli hazırlıkları yaptı ve o zamanki vasıta ile hacca gitti ve geldi. Onu Erciş'te karşılamaya gittiğimizde şekli şemaili çok değişmişti. Nurani yet kes betmiş ve sanki karşımızda bir başkası gelmişti.
Geldi ve rahatsızlığı arttı Doktor İzzettin Bey geldi kaç defa ama tedavi fazla sürmedi. Geldi anneme aynen şunu söyledi;
-Gelinim bak benim fazla vaktim kalmadı benim Edremit'teki evimi ve 15 dönümlük yerimi ben yeni yapılan cami (Hazreti Ömer Camisine) bağışlayacağım sana vasiyetimdir sen sen ol vasiyetimi yerine getir.
Ve bir gün bu fani aleme veda edip göçüp gitti onu akköprü mezarlığına defnettik. Annem vefatını müteakip o zamanki Cami Yaptırma Dermeği Başkanı Mehmet Kuralkan'a giderek kaynanasının vasiyetini söyleyince onlarda çok memnun oldular.
Resmi işlemler bitti ve ev ve bağ bahçe Hz.Ömer Camisine bağışlandığımda Rahmetli Mehmet Kuralkan aynen şunları söyledi rahmetli anneme;
-Hanife Hanım sen bu bağışı yaptın ya inan ki bir minareyi siz yapmış gibi oldunuz Allah hayrınızı kabul etsin.
Vasiyet yerine getirildi ve bizde manevi bir yükten kurtulduk Cemile nenenin de gönlü hoş oldu böylece.
Aslında Cemile nene doğuştan bir ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Ancak zaman içinde seferberlikte Müslüman olmuştu.
O Müslüman olduğu gün Kelime-İ Şehadet getirdikten sonra hoca ona aynen şöyle seslenmişti;
-Almasd senin adın bundan sonra Cemile olacak almasd doğdun Cemile olarak yaşa ve öyle fani aleme elveda de.
Ya işte böyle Almasd önce Cemile oldu daha sonra Hacı Cemile Kayaçelebi olarak imanla kuranla göçtü gitti.
Ruhu şad mekânı cennet olsun inşallah
Devam edecek.