Ümit Kayaçelebi

Ateşten Günler ve Halide Edip

Ümit Kayaçelebi

1. Dünya savaşında güzel yurdumuz Avrupalı devletlerce işgal altına alınmıştı. Bu sırada 'Ege'nin incisi' dediğimiz güzel İzmir de Yunanlıların işgaline maruz kalınca, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini protesto için yurdun her tarafında, İstanbul'un da değişik semtlerinde işgali protesto için mitingler tertiplendi.

İşte bu mitinglerden birisi de 19 Mayıs 1919'da Fatih'te yapılırken, miting meydanındaki bütün Türk bayrakları siyaha bürünmüştü. Meydanda toplanan elli bin kişi ara sıra "Tekbir" getirirken bunun dışında başka bir ses de duyulmuyordu. İşte o kara günlerde Fatih meydanında karalara bürünmüş bir Türk kadını (Halide Edip Adıvar) o muhteşem ve muazzam kalabalığın karşısına çıkarken, kürsüden o kalabalığa şöyle sesleniyordu:

"Müslümanlar! Türkler! Türk ve Müslüman, bugün en kara gününü yaşıyor. Gece karanlık bir gece. Ama insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp parıldayan bir sabah yaratacağız.

Bugün elimizde top, tüfek, cephane yok. Fakat ondan büyük ondan güçlü bir silahımız var! Hakkımız ve Allah!.. Arkadaşlar, bugün burada halk topluluğunun bir tek isteği var, o da en tabii haklarının alınmasıdır. İstediğimiz şey: sade, yüksek, yüce bir haktır.

Kardeşlerim, evlatlarım,

Ruhu göklerde olan yediyüz yıllık şanlı tarihimiz, bu minarelerden bugün Osmanlı tarihinin dramını seyrediyor. Bu büyük bu tarihî meydanda zafer alayları tertipleyen atalarımızın ruhu bizi seyrediyor. Dünyaların öbür ucuna at süren, yenilmez Müslüman tarihinin mutsuz bir kızıyım. Bugün de dünkü kadar kahraman ve fakat talihsiz Türk Milleti'nin bir anasıyım. Millet adına, atalarımızın bizleri seyreden ruhlarına yemin ediyorum: Bugün kolları kesilmiş olan Türk'ün kalbi, eski cesaret ve gücünü kaybetmemiştir. Yemin ediyorum ki, Osmanlı sancağına, tarihine hıyanet etmeyeceğim.

Kardeşlerim, evlatlarım;

Osmanlı toprağında böyle büyük, böyle tarihi bir gün belki bir daha görmeyeceğiz. Evlatlarım, öyle bir gün olur da bir daha toplanamazsak, içimizde ölenler olursa, Türk'ün bağımsızlık bayrağıyla mezarı üstüne geliniz.

Benimle beraber yemin ediniz! Türkiye'nin İstiklal ve hak hayatını alıncaya kadar hiçbir korku, hiçbir güçlük önünden kaçmayacağız.

(Vallahi sesleri ile meydan çınlamıştır)

700 yılın tarihine ağlayan minareler altında yemin ediniz; bayrağımıza, atalarımıza ve namusumuza ihanet etmeyeceğiz, bu uğurda da can vermekten çekinmeyeceğiz" diyordu.

Ve yine o kara günlerde, tarih 23 Mayıs 1919'u gösterirken Sultanahmet meydanında yüz bin kişi toplandı. Bütün Türk bayrakları siyah tüllerle kaplanmıştı. Sultanahmet camisi önündeki kürsü de siyah bezlerle örtülmüştü.

Bu kez kürsüye gelen büyük vatan şairi Mehmet Emin Yurdakul'du, o da kürsüden oradaki kalabalığa şöyle sesleniyordu:

"Keşke yılların geceleri ve dünyanın mezarları gözlerine dolarak bir kör olsaydım. Sokak sokak dilenseydim de milletimin kulağımı parçalayan bu felaket seslerini işitmeseydim. Bu günleri görmeseydim.

Bu zulüm, bu vahşilik niçin yapılıyor? İzmir'i Yunanistan ve Türk'ü Yunanlı yapmak mı? Hayır kardeşler... İzmir, 600 yıldan beri minarelerinde ezan seslerini yedi gökte dalgalandıran bir Müslüman memleketidir.

Gene mi kan, gene mi ateş?

Batıya doğru dönerek şunu söylemek istiyorum: Ey Avrupa, ey Amerika, bunun sorumluluğu sizin olacaktır.

Kardeşlerim,

Yunanlıları İzmir'den çıkarmak, eski ve yeni dünyaya hukuk ve hürriyetimizi ispatlamak istiyor musunuz? Öyleyse en önce, aramıza sokulan arabozuculuğu öldürelim. Kardeşliğe doğru, bir daha geri çekilmeyecek olan ellerimizi uzatalım".

Yazarın Diğer Yazıları