Şahbettin Uluat

Nüfus azalıyor Türkiye yaşlanıyor eğitim sistemimizin güncellenmesi gerekiyor

Şahbettin Uluat

Televizyon kanalları arasında gezinirken CNN Türk’te dikkat çekici bir analiz habere rastlıyorum. 

Esas konusunun Türkiye’deki doğurganlık oranları ve bu oranların ülkemizin geleceğine etkileri olan haberde başka önemli başlıklara da yer verildiği için bütün dikkatimle izliyorum. 

“Türkiye nüfusu gelecek için tehlike altında. Doğurganlık oranı düşüyor. Böyle devam ederse on yıl sonra nüfusumuz on milyon kişi azalacak. Bu durum savaş kadar tehlikeli!” diyerek söze başlıyor program sunucusu. Uzmanlara göre Türkiye için felaket çanlarının çaldığından bahisle uzayan eğitim süreçlerinin evlilik ve doğum oranlarının düşüşünde önemli etkenler olduklarının altını çiziyor. 

Program konuğu Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu. CNN Türk Muhabiri Ümit Uzun’a şu değerlendirmeleri yaparak işin ciddiyetine dikkat çekiyor. 

“  Nüfus kaybını toparlama ihtimaliniz yok. Bu kafanıza atom bombası yemekten daha tehlikeli bir şeydir. “

Haberin devamında evlilik ve anne olma yaşının yükselmeye devam ettiğine dikkat çekilerek Türkiye’de ilk evlenme yaşının erkeklerde 28, kadınlarda 25 düzeyinde olduğu, ilk doğum yaşının da 27 olduğu belirtiliyor.

Rektör Bey konu ile yakından ilgili ve oldukça bilgili. Şunları ekliyor:

“1960’da Türkiye’de doğurganlık hızı 6,9,  şu anda 1,48. Normalde bir ülkenin nüfus yenilenme hızı 2,1, buna 2,7 diyenler de var. Şu anda biz, Bulgaristan’dan daha gerideyiz. Bir an önce eğitimde reform yapıp nüfusumuzu toparlamaya başlamamız, gelecekte de her şeyi planlamamız lazım.”

Sözlerinin satır aralarında bu eksilecek olan nüfusun bir kısmı çıraklıktan beslenen berberlik gibi, elektrik ve su tesisatçılığı gibi alanlarda eleman açığı doğuracağına işaretle bu eksikliğin yabancı uyruklu insanlarla tamamlamanın yanlış olacağına işaret ediyor. 

Akademik yaşamının zirvesinde olan hocamız, daha sonra evlilik ve doğurganlık oranlarını doğrudan etkileyen eğitim sistemimize getiriyor sözü. Her şeyin hızla değiştiği günümüzde Avrupa’da olduğu gibi 12 yıllık zorunlu eğitimin 8 yıl, 4 yıllık üniversite eğitiminin de 3 yıl olarak uygulanmasının, üniversite kontenjanlarının da azaltılmasını sağlayacak eğitim reformlarının hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. 

Günümüzde eğitim araç ve olanaklarının geliştiğine işaretle, eğitim süreçlerinin azaltılmasının sorun teşkil etmeyeceğinin altını çizip gençlerin daha erken yaşta iş yaşamına katılabileceklerini, evlenip çocuk sahibi olabileceklerini bildiriyor.

Doğurganlık oranlarının artabilmesi için gelir düzeyinin artması gerektiği yönündeki genel kanıya karşı çıkan hocamız bunun için Almanya’yı, İsveç’i, Japonya’yı, Güney Kore’yi örnek olarak gösteriyor. Gelir düzeyleri yüksek olan bu ülkelerde de doğurganlık oranlarının düşük olduğuna dikkat çekiyor. 

Doğurganlık oranının oldukça önemli olduğunun, bunun gelecekte yaşlanan nüfus, ekonomik güç kaybı, üretimin tüketimi karşılayamaması, demografik çöküş gibi sorunlara yol açacağının altı çizilen programda hocamız bu alanda sağlanmakta olan teşvikleri de yeterli bulmuyor.

Birçok ülkenin aileleri çocuk yapmaya teşvik edecek politikalar izlediklerini belirterek ikinci çocuk için verilen 1,500 liralık teşvikin arttırılıp 5.000, 10.000 liralara çıkartılmasının, çocuklu ailelere ÖTV indirimi gibi başka teşvikler de sağlanmasının gerekliliğini dile getiriyor. 

Nüfusun kalabalık şehirlerden, devlet desteği ile modernleştirilip cazip hale getirilecek köylere yönlendirilmesinin; sanayi kentleri kurulmasının; Küçük Ev gibi çok çocuklu aile filmlerinin televizyonlarda, dijital ortamlarda yayınlanmasının da sorunun çözümü için başvurulacak yol ve yöntemler olduğunu sıralıyor. 

Haberi izlerken önemli olduğunu görüyor, siz kıymetli okurlarla paylaşmaya karar veriyorum.

Bizler gündelik işlerle meşgul iken birilerinin bir şeylere acilen el atması gerekiyor. 

 

Yazarın Diğer Yazıları