Düşünce günlüğü
Şahbettin Uluat
Diyelim ki, evli çocuklu bir baba ya da anneyiz ve yoğun kalabalığın olduğu, pek çok arabanın geçtiği bir cadde üzerindeki büyük bir gökdelende kalabalık bir işyerinde çalışıyoruz.
Çevremizde dolaşan insanların birçoğunu tanımıyoruz. Tanıdıklarımızı da yakınlıklarına göre yarım yamalak biliyoruz.
Gündelik yaşamımız kendi sıradanlığı içinde devam ederken farkında olarak ya da olmadan sayılamayacak kadar çok insanla karşılaşıyoruz, bize yönelen yönelmeyen, bizi ilgilendiren ilgilendirmeyen sayısız başka uyarıcı ile de yüz yüze geliyoruz.
O karşılaşmaların içinde ciddi ve sonuç doğuranları da, sıradan ve sonuçsuz olanları da; bizi bir an için dahi olsa düşündürenleri de, şu ya da bu şekilde ciddi ciddi etkileyenleri de, hiç mi hiç düşündürmeyenler de var. Pek çoğu bir an için ya da an be an görüş alanımıza girip çıkıyorlar.
Bir şeylerden ya da birilerinden etkileniyoruz, bir şeyleri ya da birilerini etkiliyoruz. Her saniye değişip duran dünyada biz de değişip, değiştirip duruyoruz.
Akıp giden zamanı bir dakika öncesini bile geri sarma şansımız yok her gelen yeni dakika tükenip eski dakikaya dönüşüyor ve kaybolup gidiyor.
*
Diyelim ki çocuğuz, genciz, yaşlıyız, kadınız, erkeğiz.
Diyelim ki ülkemizin ya da başka bir ülkenin uzak köylerinden birinde yaşıyoruz.
Büyük şehirdekilere göre daha gürültüsüz, daha az insanlı, daha çok doğal bir ortamdayız.
Çevremizde bulunan insanların tamamına yakınını tanıyoruz. Sadece adlarını, ailelerini değil başka pek çok özelliklerini de biliyoruz.
Orada da birilerinden ve bir şeylerden etkileniyoruz. Birilerini ya da bir şeyleri etkiliyoruz.
Orada da bize dokunan dokunmayan, bizi etkileyen ya da etkilemeyen insanlar yaşıyor, olaylar oluyor.
*
Diyelim ki, dünyanın herhangi bir yerinde eşine evlilik bağıyla bağlı bir kadın ya da erkeğiz.
Kadınsak o toplumda tanımlanmış kadınlık görevlerini, erkeksek erkeklik görevlerini biliyor, yorumsuz, itirazsız kabul ediyoruz.
Yetmiyor mantıklı – mantıksız demeden o toplumun inançlarını da, geleneklerini de sorgusuz sualsiz kuşanıyoruz.
*
Yukarıda üç taneymiş gibi gözüken ama gerçekte dünyada var olan insan sayısınca çeşitlilik gösteren örnekler yerkürenin her tarafında her an yaşanıp duruyor.
Akıp giden zamanla birlikte dünya yaşamı, katılan ve ayrılanlarla sürüp gidiyor.
İnsanlık tarihi boyunca bu böyle.
Hepimiz insanız yaşam için havaya, suya, gıdaya, barınmaya, korunmaya gereksinimimiz var. Farklı bedenlerimizde bazen yalnız, çoğu zaman da birbirimize dayanarak yaşayıp gidiyoruz.
Sevişip çoğalıyoruz, savaşıp azalıyoruz.