Rıdvan Kadeş

Türk, Kürt ve Çerkes'lerin Van Gölü Havzasında kaynaşması

Rıdvan Kadeş

Giden muhacirlerden, vefat nedeniyle dönemeyenler... Yâda gittikleri bölgelerde kurdukları yeni yaşam koşulları gereği geri dönmeyenler... 

Ve o gurbette, dünyaya gelen çocukların hikayesi. 

Dönemeyenlerin acılı öyküsü, öksüzler ülkesinde bir Van kızının, bir VAN gelinin kalemimden değil yüreğinden dökülmüş dizelerde yaşar:

"Arpa ektim biçemedim..." 

Ne bir deftere yazılmış, nede bir şairden duyulmuş. 

Halkın belleğine kazınmış; adı unutulmuş nice öksüzlerden birine ait bir ağıt gibi. 

Diyarbakır, Mersin ve Malatya'nın sıcak ovasında; Adana'nın nemli rüzgarında büyüyen bu çocuklar, her bahar yağmurunu Van'daki kar sanır, her göl kenarında Van gölünü hatırlardı. Bir lokma kuru ekmek yerken bile, 

"Ah.. anam olsaydı, doyardım..." derdi. 

Dönemeyenler yalınız köylerini değil, çocuklarını da yarı yolda bırakmıştı. 

Ama kaderin en derin yerinde bile bir direniş vardı: dilini kültürünü unutmamak; bir gün dönecekmiş gibi yaşamak. 

Bu acılı hikaye uzar gider... 

Malatya'da ki muhacir kafilesinde bulunan Göllü köyünden Nuhi dayı (Nuhi Tayisir) şöyle anlatıyor. 

"Malatya İzollu'da çok sayıda Vanlı aile vardı, merkez ve köylerden,  Tımar nüfusuna kayıtlı olduğum için birbirimizi çok iyi tanıdık. Gurbette Türk'ü, Çerkesi Kürd’üyle bir bütün olmuştuk. 

VAN Şikara köyünden Raşit Bey'in torunu Alioğlu Habip bizi organize ederdi. Reşit Efendi'nin evi Şikara'da Müslümanların toplandığı evdi. Bu nedenle Habip, biz muhacirler arasında güvenilir bir insandı, birliğimizi sağlar bize iş temin ederdi. "

Çoğumuz reşberlik, yanı çiftçilik yapıyorduk. Genellikle lahana. Kabak ve benzeri sebzeler ekilirdi. Yetiştirdiğimiz ürünleri bazen sırtımızda bazen de eşeğin sırtına yükleyip Malatya'ya götürür satardık. Aldığımız üç -beş kuruşla yaşamaya hayata tutunmaya çalışıyorduk. Çok zorlu günlerdi.. bir çok tanıdık o dönem Malatya'da hayatını kaybetti. Çoğunun mezarı bile kayıp. Yollarda hayatını kaybedenler gibi. 

Bir akşam üstü haber geldi:, "Vanlı Habip vefat etmiş" 

Çok şaşırmıştım. 

Sabah daha birlikte oturmuştuk. 

Ben bizim köyden Cemal ve bir kaç kişi evlerine doğru toplandık, haber doğruymuş. Yeğeni Cemalin anlattığına göre,   Habip, kendine ait silahıyla kaza sonucu vurulup hayatını kaybetmişti. 

Ardında genç eşi Hadice ve tek çocukları Mehmet bir kaç aylık, öksüz kaldı. 

Van'a dönüş  - sönen ışıklar yeniden yakılıyor 

Millî mücadele döneminde Türkiye nüfusu yaklaşık 12-13 milyon civarındaydı. Osmanlı topraklarına yeninden dönen ve Kafkas bölgesinden gelen nüfus ise 500-600 bin arasındaydı. O tarihlerde çok sayıda köy boş durumdaydı çoğu yıkık ve harebe. 1924-25 yıllarında Cumhuriyet’in ilanından sonra Kafkasya’dan gelen burikan aşireti bu boş köylere yerleştirilecekti. İskana açılan köyler arasında Demgisno, Berdak ve Zernegin yanı sıra, Yolçatı, Yoğurtyemez, Akcaveran Yol yazılı, Tatvan Şikara, Erini, Amik, Alur ve Patnos köylerinden gelen Türk ve Çerkez halkları arasında adaletli şekilde dağıtılacaktır. 

Birçok zulüm ve badireler den geçen bu toplum, birlikte olmayı yaraları birlikte sarmayı gaye edinmişti. 

Zamanla birbirine kenetlenen bu topluluklar Van'da yeniden hayat buldu. 

Van'a dönenler, geride kalan Türk,  Kürt, Çerkes ve Arap nüfusuyla,; aynı zamanda "Ermeni-i sadika" denilen sadık Ermenilerle yeninden bir arada yaşamaya başladılar. 

Ve bu yaşamın bir kader olduğunu kavradılar. Kurulan bu kardeşlik, M. Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet ile en yüksek noktasına ulaştı. 

Çünkü; Cumhuriyet, kulluktan yurttaşlığa ümmetten millete geçişin, aydınlanma devriminin en büyük kazanımıydı. .bu nedenle uzun yıllar boyunca kimsenin kimliği meshebi tartışılmadı; 

Çünkü herkesin kaderi, aynı toprağın acısı ve umuduyla birleşmişti. 

"Aynı gölün suyuyla yoğrulduk biz, 

Aynı rüzgarla savrulduk yıllarca. 

Kimimiz dönemedik, kimimiz unuttuk, 

Ama hep Van'ı yaşattık yüreklerimizde.

 

Yazarın Diğer Yazıları