Nurcan Çaçur

Uluslararası Hukuk : Devletlerin Ötesinde Bir Düzen Mümkün mü?

Nurcan Çaçur

Dünyamız artık devletlerin sınırlarını aşan bir gerçeklik içinde yol alıyor. Peki, uluslararası hukuk bu değişime ne kadar uyum sağlayabiliyor? Geleneksel anlayışa göre uluslararası hukuk, devletler arasındaki ilişkileri düzenlemek için var. Ama bugün sadece devletler mi var? Küreselleşme, teknoloji, insan hakları hareketleri ve uluslararası örgütler, hukuk sisteminin sınırlarını zorlayan yeni aktörler olarak sahnede.

Uluslararası hukuk denildiğinde akla çoğu zaman karmaşık anlaşmalar, devletlerin imzaladığı sözleşmeler ya da diplomatik görüşmeler gelir. Ama aslında mesele bundan çok daha derin. Bugün bireyler, uluslararası hukukun öznesi olabiliyor. Bir savaş suçlusu, kendi ülkesinde yargılanmasa bile Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından suçlanabiliyor. Devletlerin egemenliğini sorgulayan bu durum, hukukun artık sadece sınırlarla tanımlanamayacağını gösteriyor.

Peki, iç hukuk ile uluslararası hukuk arasındaki çatışmalara ne demeli? Bir devlet, uluslararası bir anlaşmaya imza attığında, kendi yasalarıyla çelişen bir hükümle karşılaşırsa ne yapmalı? Kimi ülkeler, “Uluslararası hukuk her zaman üstündür” derken, kimileri “Önce kendi yasalarımız” diyerek egemenliklerini korumaya çalışıyor. Türkiye’de Anayasa’nın 90. maddesi, uluslararası anlaşmaların temel hak ve özgürlüklerle ilgili olması durumunda iç hukukta öncelikli olacağını söylüyor. Ama bu kural her zaman sorunsuz işliyor mu? İşte, hukuk dünyasının bitmeyen tartışmalarından biri daha.

Uluslararası hukuk bir yandan dünyayı ortak bir düzen içinde tutmaya çalışırken, bir yandan da devletlerin, bireylerin ve örgütlerin güç dengeleri arasında sıkışıp kalıyor. Roma hukukundan modern diplomasiye kadar uzanan bu yolculuk, aslında tek bir soruyu gündeme getiriyor: Hukuk, gerçekten herkes için eşit bir düzen sağlayabilir mi? Yoksa güçlü olanın kuralları koyduğu bir dünya mı var karşımızda?

Günümüzde uluslararası hukuk, sadece devletlerin birbirine taahhüt ettiği kurallardan ibaret değil. İklim değişikliği, insan hakları, mülteciler ve hatta siber güvenlik gibi konular, hukukun yeni sınırlarını çiziyor. Ama bu sınırlar, herkes için geçerli mi? Devletler uluslararası hukuka uyduklarını iddia ederken, bazen kendi çıkarları için görmezden gelmeyi de tercih edebiliyorlar. O halde, uluslararası hukuk gerçekten bir hukuk mu, yoksa sadece bir güç mücadelesi mi?

Yani genel anlamıyla baktığımızda, uluslararası hukuk denilen kavram, hâlâ şekillenmekte olan bir yapı. Bir yandan küresel düzeni sağlamak için kurallar koyuyor, ama diğer yandan bu kuralların uygulanabilirliği her zaman garanti değil. Devletler, bireyler ve uluslararası örgütler arasında sıkışmış bu sistem, belki de insanlığın ortak vicdanının bir yansıması. Ama vicdan, her zaman adil olmayı başarabiliyor mu? İşte asıl soru bu.

Yazarın Diğer Yazıları