Nurcan Çaçur

Küresel Hegemonya Mücadelesi:

Nurcan Çaçur

ABD ve Çin Rekabetinde Dengeler Nasıl Değişiyor?

21.yüzyılın en büyük jeopolitik rekabeti, ABD ve Çin arasında giderek sertleşen bir mücadeleye dönüşüyor. Artık mesele yalnızca ekonomik veya askeri üstünlük değil teknoloji, diplomasi ve ideolojik anlatılar üzerinden şekillenen küresel bir güç savaşı. Dünya, Soğuk Savaş’tan sonra benzeri görülmemiş bir kutuplaşmaya sürüklenirken, iki büyük güç küresel düzeni kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmeye çalışıyor. Ancak bu süreçte, teknolojik, ekonomik bağımlılıklar ve çok kutuplu dinamikler, geleneksel hegemonya mücadelelerinden farklı bir tablo ortaya koyuyor. Uluslararası sistem, değişken, anarşik ve karmaşık bir sürecin içinden geçerken, özellikle ABD ve Çin arasındaki hegemonik ve süper güç rekabeti giderek daha belirgin durumda olduğunu gözlemliyoruz. Küresel belirsizlikler artarken, her iki ülke de mevcut düzensizliği yönetmeye çalışıyor ancak karşı karşıya kaldıkları ekonomik ve stratejik meydan okumalar bu süreci daha da çetrefelli hale getiriyor. ABD, Çin'i giderek daha büyük bir tehdit olarak tanımlayan politikalarını güçlendirirken, Asya-Pasifik bölgesinde askeri varlığını artırmaya yönelik adımlar atıyor. Öte yandan Çin, ulusal güvenliğini merkeze alan politikalar geliştirip gücünü pekiştirerek üstünlüğünü ifade etmeye çalışıyor. Ve uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirebilmek için istikrarlı bir liderlik anlayışını benimsiyor ve uluslararası arenada daha iddialı bir tutum sergiliyor.

Küresel Hegemonya Mücadelesi:

Teknoloji ve Ekonomi Üzerinden Şekillenen Rekabet

Büyük güçler arasındaki rekabet yalnızca askeri alanda değil, diplomasi ve teknolojik stratejilerle cephelerde de kendini gösteriyor. ABD’nin Çin’e yönelik Tedarik zinciri ve stratejik silah haline gelen çip ihracatına getirdiği kısıtlamalar, küresel tedarik zincirlerini doğrudan etkileyen önemli hamlelerden biri oldu. Yarı iletken teknolojisinde ABD’nin aldığı önlemler, Çin’in teknolojik ilerleyişini yavaşlatmayı amaçlıyor. Bu durum, Çin için ciddi bir meydan okuma oluşturuyor, zira dünya çapında üretilen çiplerin büyük bir kısmını tüketen ülke konumunda. Bunun yanında ABD'nin OpenAl, Google DeepMind, Nvidia gibi teknolojik devlerle lider konumundayken, Çin, devlet destekli Baidu, Alibaba, Tencent gibi şirketlerle AI yatırımlarını artırıyor. Böylelikle, iki ülke arasında sadece askeri ve ekonomik rekabet değil, aynı zamanda teknolojik bir rekabetin de olduğu açıkça teşkil ettiğini gözlemlemekteyiz.

Diplomasi ve Çatışma Arasında Bir Dengede Durmak!

ABD ve Çin liderlerinin Bali’deki G-20 zirvesinde bir araya gelmeleri, tarafların gerilimi düşürmeye yönelik diplomatik hamlelerde bulunma niyetinde olduklarını gösterdi. Lakin, bu görüşmelerin uzun vadede ilişkileri istikrara kavuşturup kavuşturamayacağı belirsiz. Çin, Tayvan konusundaki duruşunu giderek daha kesin bir şekilde ortaya koyarken, ABD ise Asya-Pasifik’te askeri varlığını güçlendirmeye devam ediyor. Her iki ülkenin de taviz vermeye pek yanaşmadığı göz önüne alındığında, rekabetin daha da derinleşmesi olası görünüyor.

Evet aslında, bu gelişmeler 'Yeni Bir Soğuk Savaş mı?' sorusunu kaçınılmaz kılıyor. ABD-Çin ilişkileri, sıcak bir çatışmadan ziyade, hibrit savaş unsurlarının öne çıktığı yeni bir soğuk savaş dinamiğine evrildiğini gösteriyor. Taraflar, teknoloji, ekonomi, diplomasi ve askeri alanlarda karşı karşıya gelirken, bu rekabetin küresel sistem üzerindeki etkileri de giderek artıyor. Rusya ve Çin arasındaki stratejik iş birliği, Batı’nın savunduğu mevcut düzenin karşısında alternatif bir güç odağının oluşmasına yol açıyor. Bu çerçevede, çok kutuplu bir dünya düzeninin mümkün olup olmadığı sorusu önem kazanıyor. Çin ve Rusya, Batı’nın hakimiyetine alternatif bir küresel sistem oluşturma çabasında ancak bu sürecin nasıl şekilleneceği belirsizliğini koruyor. Küresel dengelerin yeniden tanımlandığı bir dönemde, ülkelerin nasıl bir yön izleyeceği, gelecekte uluslararası sistemin yapısını belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır.

ABD ve Çin, rekabetin kaçınılmaz olduğunu kabul etmekle birlikte, doğrudan bir çatışmadan kaçınmak için önemli adımların atılması oldukça önemli. Lakin, küresel ölçekteki kırılganlıklar ve karşılıklı güvensizlik ortamı, diplomasiyi sürdürülebilir kılmayı zorlaştırıyor. İki büyük güç, yeni dönemin belirsizlikleri içinde ilerlerken, yalnızca rakipleriyle mücadele etmeye değil, aynı zamanda kendi iç dengelerini de korumaya çalışmak zorunda kalacak. Ve böylelikle anlıyoruz ki, geçmişte ideolojik bloklarla şekillenen büyük güç rekabeti, bugün teknoloji, ekonomi ve askeri hamlelerle devam ediyor.

ABD ve Çin’in küresel dengeleri şekillendirme mücadelesi sürerken, belirsizlikler ve karşılıklı güvensizlik ortamı diplomasiyi zorlaştırıyor. Bu noktada, Çinli düşünür Lao Zi’nin dediği gibi, “Büyük bir devleti yönetmek küçük bir balığı pişirmek gibidir. Fazla kurcalarsanız mahvedersiniz.” Büyük bir devleti yönetmek hassas bir denge gerektirdiğini bu söylemiyle anlıyoruz. Lakin dengeli ve öngörülü adımlar atılmazsa, bu büyük rekabet küresel düzeni daha da kırılgan hale getireceği hiç şüphesiz!

Yazarın Diğer Yazıları